Başkan Büyükkılıç ile çok özel [VİDEO - RÖPORTAJ]

21 yıldan bu yana belediye başkanlığı yapan ve çalışkanlığından dolayı halkın, 'Atom Karınca' olarak tabir ettiği Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç, Kayseri Anadolu Haber gazetesine özel açıklamalarda bulundu...

Aktif siyaset hayatı 1993 yılında başlayan ve 21 yıldan bu yana belediye başkanlığı yapan Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç'ı ekran önünde yalnızca siyaset ve belediyecilik çalışmalarıyla tanıyoruz. Peki, bu 27 yıllık başarılı siyaset yaşamının gerisinde yatan iş disiplini ve çalışma mantığı nedir? Bu röportajda Başkan Büyükkılıç'a buz dağının gerisindeki görünmeyenleri ve başarısının sırrını sorduk. Büyükkılıç, çalışma prensibi ve hayata bakış açısının ayrıntılarını Anadolu Haber ile paylaştı...


'GÜNE SABAH NAMAZIYLA BAŞLARIM'
Çalışmayı çok sevdiğini ve çalışırken mesai saati kavramını gözetmediğini belirten Başkan Büyükkılıç, 'Siyaset benim için meslek değil, yaşam felsefesi.' dedi. Başkan Büyükkılıç, günlük çalışma rutininden, beslenme düzenine, ev hayatından, doktorluk mesleğine kadar çok sayıda konuda şu açıklamalarda bulundu:
'Bizim yegane kriterimiz, sabah namazıyla birlikte hayata başlamak. Belediye başkanları açısından saat mefhumu söz konusu değil. Elbette ki ihtiyaç olduğu sürece gece demeden gündüze demeden koşturmak ve çalışmak bizim olmazsa olmazımız. Biz, erken işe başlayıp başkalarının mesai diye başladığı saate kadar epeyce yol alma mantığında hareket eden bir yaklaşım sergileriz. Çünkü, bizim yetiştiğimiz kültürde, 'İş de sabahın aş da sabahın' derler; bizim yetiştiğimiz kültürde rızık erken dağılır. Biz koşarsak, yanımızdaki kardeşlerimiz de birlikte hareket eder, biz durursak onlar da yatar. Olayı böyle görmek lazım.


'MASA BAŞINDAN İŞ YÜRÜTMEM'
'Yerinde, mahallinde izleme de olmazsa olmazı. Tomarza'yı da yerinde görmek lazım, Sarız'ı da yerinde görmek lazım, Pınarbaşı'yı da yerinde görmek lazım... Yapılan işleri yerinde incelemek lazım ki, oralarda ne olup bitiyor... Sizin izlediğinizi gören ekibiniz de ona göre tavır sergiler. Aksi takdirde masa başından işi yürütmeye çalışırsanız orada ciddi manada bir başarı da söz konusu olmaz.'


'YÜRÜYÜŞ OLMAZSA OLMAZIM'
'Sağlıklı beslenme diye bir tanım var ancak ben yemek seçici olmam, olmadım. Yakabileceğim kadarını yeme anlayışı içerisinde olurum. Dengeli beslenmeye gayret gösteririm ama sporu bu işin olmazsa olmazı olarak görürüm. Hİçbir maliyeti olmayan yürüyüş konusunda çok büyük bir tutkum var; hem gezerim hem yürürüm hem de böylece olayları yerinde görme fırsatı elde ederim.'


'MUTFAKTA BECERİKLİYİM'
14 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü'nde, evinde Türk kahvesi pişirirkenki görüntüsünü sosyal medya hesabından paylaşarak büyük beğeni alan Büyükkılıç, yemek yapma konusunda becerikli olduğunu söyledi. Büyükkılıç, 'İhtiyaç olursa mutfağa da girerim. Mutfağa da gireceksiniz, yeri gelecek güzel bir sabah kahvaltısı da hazırlayacaksınız, yeri gelecek eşiniz nöbetçiyse yemeğini de yapacaksın. Biz geçmişten beri bunlara alışık bir tarz ve tavır sergileriz. Bu konularda becerikliyimdir; istediğin bir yemek varsa onu rahatlıkla tarif eder, uygulamasını da yaparım. Bütün yemekleri pişirmeyi severim. Yemek seçmem ama bizim yaş grubumuzda sebze ağırlıklı beslenmeye gayret etmek gerekir. Kayseri'de ya da Anadolu'da olmanın getirisiyle ister istemez hamur işleri ve et yemekleri ağırlıkta oluyor.'


'DOKTORLARA POZİTİF AYRIMCI DAVRANDIĞIM OLUYOR'
Üniversitei Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tamamlayan ve Niğde Devlet Hastanesi ve Kayseri SSK Hastanesi'nde 16 yıl doktorluk mesleğini başarıyla yürüten Büyükkılıç, doktorluk ve siyasetin benzerlikleri ile ilgili ise şunları söyledi:
'Benim asıl mesleğim doktorluk. Uzmanlık alanım da nöroloji. O açıdan ister istemez, doktorlukla ilgili konuşulduğu zaman ya da bir doktor meslektaşımızla karşılaştığımız zaman, bir miktar pozitif ayrımcılık söz konusu oluyor. Eşimin ve oğlumun doktor olması, doktorluk duygularımızın törpülenmesine, hasretimizin giderilmesine vesile oluyor. Doktorlukta da siyasette de halk ile içiçe olursunuz. İkisinde de fedakârlık ön plandadır. Ben 16 yıl doktorluk yaptım, çok nöbet tuttum. Doktorluk sürecinde özellikle üniversite yıllarında gün aşırı nöbetlerimiz oldu; gecen yok, gündüzün yok... Şu anda sağlık çalışanlarımızla kamuoyunda fedakârlıkla ilgili bir algı var. Yavrusunu göremiyor, eşini göremiyor, pandemi nedeniyle içeriden çıkamadığı oluyor. Bundan daha büyük fedakârlık olur mu? Sözün yeri gelmişken; eğer onları seviyorsak yüklerini hafifletmek için kurallara uyalım. Yazık, onların yükü kendilerine yeter. O fedakârlığı onlardan beklemek yerine biraz da biz fedakârlık yapalım; ziyaretlerimizi kısa tutalım, kalabalık yerlere girmeyelim, maske-mesafe-temizlik kurallarına riayet edelim...


'BAŞARIMIN SIRRI FEDAKÂRLIK'
Başarısının sırrını, 'fedakârlık' olarak açıklayan Büyükkılıç, çalışmaya bakış açısını şöyle özetledi:
'Bilerek kimseyi kırmaya, dökmeye yönelimim olmadı. Mümkün olduğu kadar, çözüm odaklı, iyi niyetli, 'Güler yüz sadakadır.' mantığı içerisinde tebessümü eksik etmemeye özen gösterdim. Sıkıntıların da olsa onu bazen içine atıyor, dışarı yansıtmamaya gayret ediyorsun. Çünkü hüznün ya da üzüntün kendini ilgilendirmeli, karşı tarafa yansıtmamalısınız. Evime sorunları taşımamaya özen göstermek gibi hep fedakârlık üzerine kurulu bir düzen ve sistemimiz var. Bu alanda çalışanlar fedakârlık olmadan hiçbir şey başaramaz. Eşiniz, çocuğunuz anlayışla yaklaşacak, siz de fedakârca koşturacaksınız. Bir resmi statü içerisinde, belirli saatler arasında ben bu işi yapacağım derseniz başarılı olamazsınız. fedakârlık olmadan olmaz. Gecenin bir yarısı birisinin bir talebi olur, onunla ilgilenmezseniz huzursuz olursunuz ama ilgilenirseniz keyif, dua alırsınız. Siyaseti meslek olarak değil, yaşam felsefesi olarak görüyorum. Mümkün olduğu kadar kamuyounun beklentisini cevap verecek, ilkeli, düzgün, karakterli bir hizmet anlayışı sergilemeye özen gösteriyorum. 'Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.' mantığı içerisinde, karşıma gelen kardeşimin yerine kendimi koyuyorum, ona nasıl davranmam gerekiyorsa o şekil davranıyorum.'


'SOSYAL MEDYANIN DEDİKODUCU YÖNÜNÜ TASVİP ETMİYORUM'
Sosyal medyayı aktif kullanımıyla dikkat çeken Büyükkılıç, sosyal medyanın doğru kullanılırsa iyi bir araç olacağını, ancak gereksiz tüketiminin bazı nörolojik hasarlara neden olabileceğini dile getirdi. Büyükkılıç, 'Sosyal medya kullanıyorum ama tamamını ben kullanıyorum dersem doğru olmaz. Bazen ekibimiz de paylaşım yapıyor. Biz de vaktimiz ve imkanlarımız ölçüsünde kullanmaya çalışıyoruz. Sosyal medya iyi bir araç ama yerli yerince kullanmak lazım. İnsanları zora sokan, küçümseyen, yıpratan, dedikoduya mahal veren bir mantıkla değil de, insanları motive eden, eğiten, yönlendiren yaklaşımla kullanabiliriz. Aksi takdirde dedikodu merkezi gibi bir şey ve o yönünü çok tasvip etmiyorum.


'NÖROLOJİK HASTALIKLARI TETİKLİYOR'
'Nörolojide epilepsi diye bir hastalık var. Sürekli ışınlarla uyarılmasına maruz kalmak suretiyle -bu televizyonla da olur, bilgisayarla da olur, akıllı telefonla da olur-, beyinde epilepsi ve benzeri rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Unutma ve bellek kaybına neden oluyor; Alzheimer'ı tetikliyor. Örneğin eşinizin telefonunu bilmiyorsunuz çünkü hafıza çalışmıyor, hazıra konuyor. Bütün bunları düşündüğümüzde elbette iyi bir şey ama yerli yerince kullanmak lazım, vaktimizi gereksiz yere orada öldürmemek lazım. Bir de, özelinizi paylaşmamaya özen göstermenizi tavsiye ediyorum. Çünkü sizin iyi niyetle yaptığınız bir paylaşım başkaları tarafından aleyhinize kullanılabiliyor.'


'OKUYUN DA NE OKURSANIZ OKUYUN...'
Fırsat buldukça okumaya vakit ayırdığını da belirten Büyükkılıç, en sevdiği iki yazarın, 'Necip Fazıl Kısakürek' ve 'Cemil Meriç' olduğunu söyledi. Özellikle gençlere, Türk klasiklerini okumaları önerisinde bulunan Büyükkılıç, 'Bir miktar okuma engelli olduk. Bizi meşgul eden o kadar araç-gereç var ki, daha çok görsele yöneldik. Halbuki beyin için çok önemli. Örneğin bulmaca çözmek Alzheimer'ı engelliyor ki, çağın hastalığı Alzheimer olacak. Daha önce 70'li, 80'li yaşlarda daha sık görülürken şimdi bu yaş grubu aşağı çekilmiş durumda. Temel kitaplar klasikler ama saman alevi gibi sönen güncel kitaplar da var. Ancak okusun da ne okursa okusun; yeter ki okusun. Milli değerlerimize, tarihimize, kültürümüze odaklı klasikler okunursa tabi ki kişinin hayata ve geleceğe bakış açısı daha olumlu olur. Yazar çok ama ben Üstad Necip Fazıl Kısakürek kültürüyle gelişmiş biriyim. İlk aklıma gelen o oldu. Bunun yanı sıra Cemil Meriç'i çok beğenirim...'


'TORUNLARIMLA ARAM İYİ'
3 evlat sahibi Büyükkılıç'ın 2 torunu var. Uzakta olsalar da, varlıklarının kendini çok mutlu ettiği her halinden belli olan Büyükkılıç, '2 torunum var, onların sevgisi çok ayrı. Kayseri'mizde bir tabir var; evlat sermaye, torun kâr derler. Torunların ikisi de kız çocuğu olduğu için sevgisi de ayrı oluyor. Aramız çok iyi.' dedi.


'GENÇLER ZAMANI İYİ KULLANMALI'
Gençlere öneride bulunmayı da ihmal etmeyen Başkan Büyükkılıç, 'Gençlerimiz har vurup harman savurma mantığında olmamalı. Zamanın kıymetini çok iyi bilmeli, kendilerini çok iyi yetiştirmeli. Mutlaka bir, hatta iki yabancı dil olmazsa olmazı olmalı. Mesleğinin iyi yapanı olmalı, bulunduğu yerin parmakla gösterileni olmalı. Bir yarış içerisinde olmalı. Boşver mantığından uzak olmalı. Gençler şimdi dinleyen ya da nasihat arzu eden boyutta değil, maşallah onlar her şeyi biliyorlar. Olmadı internete soruyorlar, bir şekilde yol alıyorlar.' diye konuştu.


'PANDEMİ BİZE ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ'
Başkan Büyükkılıç pandemi ve 2021 yılı beklentilerine dair ise şunları söyledi:
'Pandemi bize çok şey öğretti. Değerlerimizi yeniden gözden geçirmemizi sağladı. Şimdi sevdiğimiz insanlardan iyice uzaklaşır olduk ve her şey eskisi gibi olmayacağa benziyor, o nedenle bunu bir yaşam tarzı haline getirmek gerekiyor. Bugün Kovid-19 diyoruz, yarın ne çıkacak bilemiyoruz. Bundan sonra sadece bu virüse karşı değil, tüm bulaşıcı hastalıklara karşı korunma odaklı özen göstermemiz gerekiyor. Doğayı kirletmemek lazım, korumak lazım, beslenme kültürünü önemsemek lazım, tarım ve hayvancılıkla ilgili kendi kendimize yeten konuma gelmemiz lazım. Bir bakıyorsunuz; gümrükler kapanıyor, dışarıdan bir şey gelip gitmiyor. Demek ki, dışarıdan bir şey gelmeme olasılığı var. Öyleyse kendi kendine yetinme çabasıyla bir şeyler üretmek lazım. Bu dönemde tasarruf kültürü oluştu, savurma dönemi bitti. Kaynakların verimli kullanımı ve önceleme gündeme geldi. Eğitim, sağlık, imar gibi her alandaki politikalarla ilgili yeni döneme uyum süreci gündeme geldi.'


'2021'DE DE DAHA YAŞANABİLİR KAYSERİ İÇİN ÇALIŞACAĞIZ'
'Kadim şehir Kayseri tarihiyle, kültürüyle bir değer. Şehrimizin kıymetini bilelim, şehrimize sahip çıkalım. Bu şehir bulunmaz bir şehir. Büyükşehirlerin sıkıntısını yaşatmayan böyle bir şehir başka bir yerde yok. Biz de daha fazla üzerine titreyerek, üzerine ne koyarız mantığı içerisinde hareket ederek yol almaya gayret gösteriyoruz. Yeni yılda da, daha yaşanabilir bir Kayseri mantığı içerisinde hareket edeceğiz. Beklentileri, ihtiyaçları biliyoruz ama her işin başında sağlık olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Bu pandemi süreci kolay kolay biteceğe benzemiyor. Erciyes Üniversitemizi yaptığı aşı çalışmaları bağlamında tebrik ediyorum ama dünya genelinde aşı konusunda gelişmeleri takip ediyoruz. Aşıyla bunu aşarız diye umuyoruz. Ona göre bizim de pandemi dönemine uygun olarak neler yapabilirize kafa yormamız gerektiğine inanıyorum. Daha sağlıklı, daha huzurlu, daha çevreci, 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' felsefesiyle 1 buçuk milyonluk potansiyelimizin, huzurunu, konforunu, refahını önemseyen, sıkıntılarını en aza indirgeyem bir yaklaşım sergileyen bir Kayseri olsun istiyorum.'

>>Selma Kara - Muhammed Kösedağ

Bakmadan Geçme