'Dezenformasyon yasası tartışılacak bir şey değil'
Erciyes Üniversitesi Süleyman Çetinsaya İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Vahit İlhan ile çok tartışılan dezenformasyon yasasını konuştuk. Vahit ilhan, 'Dezenformasyon yasasına karşı çıkmak, yalan haberi kabullenmek ve kaos ortamına destek vermek demektir' dedi.
Şu an gündemde, basın dezenformasyon yasası var. Bu sürece nasıl gelindi?
Bu konuya daha geriden başlamak lazım. Gazeteler ilk yayın hayatına başladığı zaman tüm devletler bunları düzenleme ve denetleme gereğini öne sürüyor ve yasalaşıyor. O zamanki dirençte sansür üzerineydi. O zamanda her şey konuşulmalı, her şey söylenmeli diyorlardı. İş burada ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğüne gidiyor. Ama medya özgürlüğü örneğin yalan haber yapma özgürlüğü değildir. Dünya genelinde yayınlanan ilk gazetelere bakıyorsunuz. İngiltere'de bir yönetici kendisini övdürmek için gazeteye para veriyor. Evet, gazetede sizden övgüyle bahsediyorlar ancak bu sizde o meziyetler olduğundan değil, para verdiğinizden kaynaklanıyor. Ya da rekabet ettiğiniz kişi yine gazeteye para veriyor bu kez de sizi yeriyorlar, aleyhinizde olmadık sözler yazıyorlar. Gazetelerin başlangıcında da maalesef bu tür olaylarla karşılaşılmış.
Aynı sorunlar televizyon için de geçerliydi…
Sonrasında televizyonlar hayatımıza giriyor. Bu kez de yine aynı sebeplerden, yine denetleme sebebiyle RTÜK kuruluyor. 1990 ile 1994 arasındaki RTÜK kurullarına kadar bakın. Denetleyemediğiniz zaman ne oldu? Yalan haber vardı. Aşırı şiddet vardı. Aşırı cinsellik vardı. İnsanlara zarar veriyor artık bu içerikler. Kurumlara zarar veriyor, devlete zarar veriyor. Bu zarardan korumak için ne yapıldı? RTÜK Kurumu kuruldu. Yasası geliştirildi. Ondan sonra en azından ekranlarda kan görüntüsü kalmadı mesela. Aşırı şiddet kalmadı. Yalan habere en azından müdahale edildi. İnsanları yönlendirme, insanların fikri veya ideolojik açıdan etkilenme devam etti, hala devam ediyor. Medyanın zaten yapısında bu var. Muhalefeti de iktidarı da sesini kanallardan duyurdu. Bu olmaya devam edecek.
Tekelleşmenin bir sebebi de denetimsizlik diyebilir miyiz?
Medya eğer denetlenmezse, eğer medyayla ilgili kararlar getirilmezse bu herkese zarar veriyor. Sisteme de zarar veriyor. Aslında çok da demokratik bir şey olmamaya başlıyor. Tüm dünyaya baktığımız zaman birçok olumsuzluğu da görebiliyoruz. Medyanın tamamen önünü açtığın zaman tekelleşme oluyor. Tekelleşmenin ne piyasaya, ne insanlara faydası var, ne de devletlere faydası var.
Esasında çok seslilik demokratikleşmeyi getirmez mi?
Burada medya demokrasiye hizmet etmiyor. Kendi siyasi gücü, bağlantısı neyse ona hizmet ediyor. Kendi ticari bağlantılarına hizmet ediyor. Yani egemen güçlere hizmet ediyor. Halk merkezli bir yayıncılık yapmıyor o zaman. Güçlüyü daha güçlü yapan bir sistem. Hâlbuki medya dediğiniz zaman merkezinde halk olmalı, halkın özgürlüğü olmalı, halkın sesi olmalı. Egemen güçlerin sesi oluyor. İktidar derken sadece hükümeti kastetmiyoruz. STK'lar da iktidardır, muhalefet de iktidardır bu anlamda. Yani egemen bloklardır. O yüzden denetlemediğiniz zaman maalesef insana zarar veren bir sisteme dönüşüyor. Bıçak gibi düşünün. Bıçak, insana bin yıllardır hizmet eden bir araç. Ancak onunla insan da öldürülüyor. Medyaya da böyle bakabiliriz; evet çok faydası var ancak zararları da yok değil. Yalan haber yaptığınız zaman kurumlara, insanlara zarar veriyor. İftira olduğu zaman bir insanın hayatı kararıyor, siyasi hayatı kararıyor veya sosyal hayatı bu anlamda müthiş zarar görebiliyor.
Dezenformasyon yasası neden bu kadar çok tartışılıyor?
Dezenformasyon ile misenformasyon, ikisi de farklı şeyler. Misenformasyon bilinçli olmadan medyadaki yanlış bir haberdir. Örneğin bir tecavüz haberinde yanlışlıkla Ahmet yerine Mehmet diyorsunuz. Mehmet'in bu haberden dolayı hayatı kararıyor. Ancak dezenformasyon bilinçli bir şekilde yalan haber üretilip, yaygınlaştırılıyor. Hedefinde kişi veya kurum olabilir; büyük zarar veriyor. Çok ünlü bir yoğurt firmasının ismini karıştırıyorsunuz, kötü bakteriler çıktı diyorsunuz. O firma hem maddi hem manevi açıdan etkileniyor. Yani çok ince, hassas bir çizgi bu. O yüzden şimdi dezenformasyon yasasındaki karar çok ağır algılanıyor ama aslında verdiği zarar çok daha büyük.
Burada amaç dijital medya diyebilir miyiz?
Gazetede, televizyonda yaşanan bu tarz tecrübe var. Televizyon sürecinde yaşanan böyle bir tecrübe var. Sıra geldi internete. İnsanlar sosyal medyada. Günlük 8 saat internetteyiz. Sosyal medya kullanımı oranı günde 3 saat. Eskiden televizyon izleme oranının fazlalığından yakınırdık, çok fazla zamanımızı alıyor diye. Şimdi internet ve sosyal medyanın aldığı zamanı tartışıyoruz. Öyle olunca sorunlar da oraya taşınıyor. Tabii imkânları da var ama riskleri de var, sorunları da var. Yani bunun en büyük sıkıntılarından biri bu. Yani yalan haber. Yalan haberi çok hızlı bir şekilde dolaşıma koyabiliyorsunuz. İçerik üretip çok hızlı yayınlanıyor. Kötü olan içerik maalesef çok hızlı yaygınlaşıyor. Aşırı şiddet, aşırı cinsellik veya siyasilerle ilgili yalan da olan veya kurumlarla ilgili yalan bir bilgi dolaşıma koyun. Anında hızlı bir şekilde yayılır, ses de getirir aynı zamanda. Şu an neredeyse devlet kurumlarının derdi internet yasası ve sosyal medya oldu. Çünkü orada çok fazla sorun var.
Sosyal medyada özellikle çocuklar çok zarar görüyor. Bu anlamda sizlerin de ne gibi çalışmaları vardı?
Sosyal medya ve çocuk dediğiniz zaman evet imkânları var. Çocuğu sosyalleştiriyor, etrafıyla bu anlamda iletişim kurmanın bir aracı olmuş, özgüvenini sağlıyor. 4 - 5 kalem faydasını sayabiliriz. Ancak riskler o kadar fazla ki. Ona zarar veren orada o kadar ortam var ki. Bir kere onunla çok vakit geçiriyor. Değerli zamanı gidiyor. Yabancılarla iletişim kurmaya başlıyor. Cinsel istismara kadar giden bir sürece dönüşüyor. Yaşına uygun olmayan içeriklerle orada ilk kez karşılaşıyor. Bu tamamen onun psikolojisine zarar veriyor. Reklam içerikleri onu büyük oranda yanıltmaya başlıyor. Yaşının gereğinden fazla aşırı sosyalleşme oluyor. Ama sosyalleşmenin içinde de denetleyemediğiniz için farklı ilişkiler söz konusu oluyor. O yüzden dijital okuryazarlığı çıkardık. Dijital ebeveynlik diyoruz. Hem o alanın içinde olacaksın hem denetleyeceksin hem de çocukla iş birliği sağlayacaksın. Yoksa o kadar sorunlu bir alan ki, o sorunlu alandan çocuğun sağlıklı çıkmasının ihtimali yok. O yüzden denetim her alanda şart.
Sosyal medya çok güçlü…
Medyayla insanları baş başa bıraktığınız zaman geldiği nokta aşırı şiddet, aşırı cinsellik. Özellikle yalan haber. Doğruya temas etmek zordur ama yalan her yerdedir. Böyle bir gücü var sosyal medyanın. Şu anda dezenformasyon yasasına karşı çıkmak demek yalan haberi kabulleniyorum demek gibi bir şey. O kadar ciddi bir şeyden bahsediyoruz.
Dezenformasyon yasası neden çıktı?
İnsanlara zarar veren, kurumlara zarar veren bir yapısı var. Ve onu durdurmanın yöntemini arıyor devlet şu anda. Bunu neyle yapacak? Tabii ki yasa geliştirerek yapacak. Şu andaki dezenformasyon yasası da buradan çıkıyor. Demek ki bu alan insanlara, kurumlara zarar veriyor. Düzenlenmesi lazım, denetlenmesi lazım. Bunun ihtiyacı şart. O yüzden dezenformasyon yasasının varlığı tartışılacak bir şey değil kesinlikle. İçindeki maddeleri tartışabilirsiniz ama yasanın kesinlikle olması gerekiyor.
Gerçekten gerekli mi?
Örneğin bankayı denetlemeye gerek yok diyebilir misiniz? Bankacılar istediği gibi her şeyi yapsın. Gördük 2000 yıllarındaki krizde içi boşaltıldı bankaların. Hem devlet zarar gördü, hem kişiler paralarını kaybettiler. O yüzden denetlemesen böyle sonuçlanıyor. Bakanlık lokantaları, gıdayı denetlemese bize neler yedirdiklerini görüyoruz. O yüzden internet alanı da denetlenecek. Çünkü orada yayın yapılıyor. Ve bu yayının amacı büyük oranda herkesin toplumsal refahı artsın, çok demokratik olsun, insanlar hoşça yaşasın. Yok, herkes kendi fikrini, zikrini, birilerine aşılamak için veya para kazanmak için yapıyor. İşin içine para girince de ne paylaştığı mühim değil. İçeriği iyi olsun, kötü olsun; yeter ki insanlar izlesin, ben paramı kazanayım diyor. O zaman da işin rengi değişiyor. Biz önümüze gelen her şeyi yemediğimiz gibi internette de önümüze gelen her şeyi beynimize dolduramayız. Olmaması lazım. O yüzden de orası denetlenecek, onun da bir yasası olacak ve şu anda oldu.
Yasa içeriğinde neler var?
Bir kere gazetecilik oraya kaymış durumda internet gazeteciliği ve bunların siteleri var. Bunlara da devlet tarafından deniliyor ki ben artık seni tanıyorum. Yani resmi ilan alabilirsin. Basın kartı vereceğim çalışanlarına. Ama yerin belli olacak. Yaz işleri müdürün, sorumlun belli olacak. Bir sorun olduğu zaman, bir dava olduğu zaman ben muhatabımı bileceğim.
Yasa temsilci bulundurma zorunluluğu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Belirli orana ulaşmış sosyal medya platformları Türkiye'de yasal temsilci bulundurmak zorunda. Çünkü orada da fake hesaplar, bot hesaplar var. Onun üzerinden yığınlarca insanlara zarar veren; şiddet, psikolojik şiddeti uygulayan yalan haber ortaya koyan hesaplar var. İnsanları yönlendiriyorlar. Hem de yanlış bir şekilde, yalan bir şekilde yönlendiriyorlar. İnsanlara zarar veren bir sistem var. Deniliyor ki yeri gelince bakın şu gerçek olmayan hesapları kapatın. Terör örgütü mensubu bu mesela. Bunu kapatman lazım diyorsun. Kapatmıyor. Şimdi yasa diyor ki bak buraya temsilci koyacaksın, ben onu muhatap alacağım. İnternet dezenformasyon yasası aslında internet gazeteciliğini gayet resmileştiren, Basın İlan Kurumundan reklam almasını sağlayan, basın kartı sahibi olmanın önünü açan bir kanun. Artık habercilik oraya kayıyor. Ve ben sizi tanıyorum diyor.
>>Dilek Bayram