Erdoğan: 'Türk Milleti Olarak Dünyaya Son Sözümüzü Henüz Söylemedik'
Necip Fazıl Ödülleri töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Devlerin kıvranışına, cücelerin çırpınışına aldırmadan, tarihin en büyük iman devini ayağa kaldırmak için gecemizi gündüzümüze katıyoruz. Eğer bugün içeriden ve dışarıdan sürekli saldırılara maruz kalıyorsak, iftiralara uğruyorsak, davamıza ve onun uğruna adadığımız canımıza kast ediliyorsa, sebebi işte bu mücadeleden vazgeçmiyor oluşumuzdur' dedi ve Türk Milleti olarak dünyaya son sözümüzü söylemediğimizi ifade etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Star gazetesi tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Necip Fazıl Ödüllerinin sahiplerine verildiği törene katıldı. Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde kültür, sanat ve edebiyat dünyasından çok sayıda davetlinin iştirakiyle gerçekleşen törende; Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Eskişehir Milletvekili ve yazar Nabi Avcı da hazır bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ödül gecesinde bir konuşma yaptı.
Bu yılki Necip Fazıl Ödüllerini; şiir dalında Ahmet Murat'ın, hikâye-roman dalında Necip Tosun'un, fikir-araştırma dalında Ahmet Özalp'in, ilk eser dalında Betül Nurata ve Emre Ergin'in, uluslararası ödül alanında Cemalettin Latiç'in aldığını, saygı ödülüne ise Prof. Dr. Teoman Duralı'nın layık görüldüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ödül alanlara gelecekteki çalışmalarında başarı dileğinde bulundu.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek ile tanışmasının, henüz 18 yaşında iken Millî Türk Talebe Birliği çatısı altında olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, onunla tanışıklığının burada kalmadığını, İstanbul'da ve Anadolu şehirlerinde düzenledikleri gecelerde onu takdim etme şerefine de nail olduğunu da söyledi.
“BİZ DİK DURMAYI ONDAN ÖĞRENDİK”
Merhum Necip Fazıl'ın doyumsuz muhabbetlerinden unutulmayacak hatıralarının kaldığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Bizim dünyamıza kazandırmış olduğu o dinamizm çok çok farklıydı. Verdiği heyecan çok çok farklıydı. Onunla beraber bizler gerçekten bugün hani karşımıza dikilen bazı gruplar, bazı saldırganlar var ya, işte o zamanlarda kalemiyle onlara karşı duran yegâne isim Üstat Necip Fazıl Kısakürek'ti. Adeta tek başına onları çökertiyordu, öyle bir isim, baş edemiyorlardı. Sadece orada değil tabii, yargıda, adliyelerde yine aynı şekilde dimdik duran bir isim. Biz dik durmayı ondan öğrendik. Hele hele bir ifadesi var ki hiç unutmuyorum. Hâkim ‘bıktık senden' dediğinde, ‘Siz burada hancı, ben de bu davada yolcu oldukça ben buraya daha çok uğrarım' ifadesini unutamıyorum. Mesele bu. İnşallah bizler de bu davada yolculuğumuzu ayağımızı sabitkadem tutmak suretiyle devam etmek durumundayız.”
“NECİP FAZIL, SON NEFESİNE KADAR RUHUNDAKİ ATEŞİ DİRİ TUTMUŞ BİR ÜSTAT”
Gençliğin sadece yaş işi olmayıp aynı zamanda ruh işi olduğunu belirterek, ruhundaki ateşi diri olan, diri kalan herkesin genç olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl'ın; son nefesine kadar ruhundaki ateşi diri tutmuş bir Üstat olduğunu söyledi.
Necip Fazıl'ın, hayatını büyük Türkiye idealine adadığını ve onun “İdeolocya Örgüsü” adlı eseriyle bu idealinin bütün yapı taşlarını ortaya koyduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kendisi büyük Türkiye hedefini realite dışına çıkarmaya, büyük Türkiye ümidini kaybettirmeye çalışanları da ağır şekilde eleştirmiştir. Üstat, bu yönde gayret gösterenleri ‘milletimizin ümit kapılarını sürgülemekle' itham etmiştir” şeklinde konuştu.
“MAZLUMLARIN VE MAĞDURLARIN GÜVEN KAYNAĞI BİR ÜLKEYİ İNŞA ETMENİN GAYRETİ İÇİNDEYİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz 15 yıldır büyük Türkiye'yi, güçlü Türkiye'yi kendisiyle birlikte tüm dostlarının, soydaşlarının, dindaşlarının, mazlumların ve mağdurların umut kapısı, güven kaynağı bir ülkeyi inşa etmenin gayreti içindeyiz. Biz, üstadın ömrü boyunca hep bekleyip durduğu o inkılap var ya, işte onu gerçekleştirmek için çalıştık, çalışıyoruz. Devlerin kıvranışına, cücelerin çırpınışına aldırmadan tarihin en büyük iman devini ayağa kaldırmak için gecemizi gündüzümüze katıyoruz. Eğer bugün içeriden ve dışarıdan sürekli saldırılara maruz kalıyorsak, iftiralara uğruyorsak, davamıza ve onun uğruna adadığımız canımıza kastediliyorsa sebebi işte bu mücadeleden vazgeçmiyor oluşumuzdur. Şayet tıpkı geçmişte hep yapılageldiği gibi ‘otur' denildiğinde otursak, ‘sus' denildiğinde sussak, ‘ver' denildiğinde versek, ‘al' denildiğinde alsak, inanın bana bu saldırıların hiçbiriyle karşılaşmazdık.”
Şu veya bu gücün ne dediğine değil, sadece ve sadece Allah'ın, milletin ne dediğine baktıklarını vurgulayarak, “Türk milleti olarak dünyaya son sözümüzü henüz söylemedik” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Milyarlarca Müslümanın olarak da son sözümüz henüz ağzımızdan çıkmadı. Her şeyin bir zamanı olduğu gibi bu büyük inkılabın da bir zamanı vardır” diye ekledi.
“HAKSIZLIĞA KARŞI İTİRAZIMIZI EN YÜKSEK PERDEDEN DİLE GETİRDİK”
Bir yandan Türkiye'yi güçlendirmenin ve büyütmenin mücadelesini verirken, aynı zamanda her türlü haksızlığa, zulme, ahlaksızlığa karşı itirazı da en yüksek perdeden dile getirdiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çünkü elimizle düzeltemiyorsak dilimizle, onunla da bir şey yapamıyorsak kalbimizle buğz etmenin gerektiğini biliyoruz. Kalple buğz etmekten, dille itiraz etme seviyesine çıktık. İnşallah en kısa sürede haksızlıkları elle düzelteceğimiz günleri de göreceğiz. Bunun ilk adımlarını atmaya başladık. Suriye'de tüm Müslümanların geleceğini yakından ilgilendiren senaryoyu bozan biz olduk” değerlendirmesinde bulundu.
Kudüs üzerinden tüm Ortadoğu'yu, tüm Müslümanları hedef alan yeni bir saldırının başladığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konudaki ilk adımları İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Liderler Zirvesinde attıklarını ve bunun devamını da getireceklerini ifade etti.
“KUDÜS GİDERSE MEDİNE'Yİ, MEDİNE GİDERSE MEKKE'Yİ, MEKKE GİDERSE KÂBE'Yİ DE KAYBEDERİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kudüs giderse Medine'yi koruyamayız, Medine giderse Mekke'yi koruyamayız, Mekke giderse Kâbe'yi de kaybederiz. Unutmayınız, Kudüs demek İstanbul demektir, İslamabat demektir, Cakarta demektir, Medine demek, Kahire demektir, Şam demek, Bağdat demektir. Kâbe demek, tüm Müslümanlar olarak hepimizin şerefi, namusu, onuru, haysiyeti, varlık gayesi demektir. Biz bunların hiçbirinden vazgeçemeyiz” şeklinde konuştu.
Allah'ın emrine ve ecdadın emanetine sahip çıkmak için ne gerekiyorsa onu yapacaklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Kardeşlerim, dünyanın düzeni bozuktur. Bu bozuk düzen gün geliyor kıyıya vuran masum Suriyeli bedeni olarak karşımıza çıkıyor. Bu bozuk düzen, gün geliyor evi başına yıkılan, tüm hakları ellerinden alınan Filistinli olarak karşımıza çıkıyor. Bu bozuk düzen gün geliyor yurtlarından topluca sürgün edilirken nehirlerde, bataklıklarda son nefeslerini veren Arakanlılar olarak karşımıza çıkıyor. Ama biz susmuyoruz.”
Pazartesi günü Başbakan Binali Yıldırım'ın, Arakanlı Müslümanlarla ilgili olarak Bangladeş'e gideceğini açıklayan, daha önce eşi Emine Erdoğan ile birlikte bakanların oraya gittiğini ve konuyu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda açarak çağrıda bulunduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Duyarsız kalamayız. Ve attığımız adımların da yavaş yavaş neticesini alıyoruz. Düzen bozuk olabilir, ama bizim buna rıza gösterme mecburiyetimiz yoktur” dedi.
Necip Fazıl'ın kalplere nakşettiği itiraz ve mücadele aşkıyla bozuk düzene karşı mücadele edeceklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunun için önce kendimizden başlayarak milletimizi, tüm Müslümanları, tüm insanlığı bu doğrultuda harekete geçirmeliyiz” diye ekledi.
Konuşmasının sonunda Necip Fazıl Ödüllerini kazanan sanat ve fikir adamlarına tebriklerini yineleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Star Gazetesi'ne, Necip Fazıl'ın adının yaşatılmasına bu etkinlikle katkıda bulunduğu için teşekkür etti. HABER-FOTO: CUMHURBAŞKANLIĞI BASIN MERKEZİ