Matematiği 50 formüle indirgedi, sorun olmaktan çıkardı
10 yıllık çalışma sonucunda toplam 5 bin matematik formülünü 50'ye indirgeyen matematik öğretmeni Ömürhan Özdemir, sadeleştirdiği matematik ile öğrencilerde başarıyı yakaladı ve matematiği öğrencilerin sorunu olmaktan çıkardı. Özdemir 'Birçok öğrencim matematikte 20-30 alırken 90-100 almaya başlamıştır' dedi.
Sivas Caddesi üzerindeki mekanda sıra dışı matematik teması ile öğrencilerine özel ders veren ve matematik problemlerinin çözümünde bilindik formüller yerine daha sade, analitik düşünmeye yönelik ve az sayıda formül ile başarıyı yakaladığı bildiren Özdemir; “Formülleri indirgeme noktasında öğrenciler matematikten korkuyorlar önyargıları var. Bu önyargıları kırmanın en pratik yollarından birisi de onlara ilk etapta bolca formül vermemektir. Maalesef Türkiye'deki eğitim anlayışında ezber eğitim oldukça yaygınlaşmış. Bu da bizim gerek teknolojik anlamda, gerek bilimsel anlamda fikir geliştiren, buluş yapan, sorgulayan, üreten bir nesil olmamızın önünde engeldir. Sonuçta bu çocuklar bizim çocuklarımız. Ben de istedim ki biz en azından kendi yapabileceğimiz şeyler doğrultusunda odaklanalım. ‘Benim bir matematik öğretmeni olarak nasıl bir faydam olur' düşüncesiyle, ‘sizin en hayırlınız insanlara en faydalı olanınızdır' hadisini de göz önünde bulundurarak formülleri bu şekilde indirgedim. Bu bir hayli zaman aldı. Formüllerin bir anda indirgenmesi kolay değil, kısa bir sürede olmuyor. En az 10 yılımı aldı. Aslında ezber öğretimin gerçekten hiçbir faydası olmadığını sadece günü geçirmek olduğunu, kısa vadede cevap verebildiği gördüm. Bu şekilde uzun vadede muhakeme etme, sentez kurma, bilgiler arasında bağlantı oluşturma, düşünme düşünebilme, üretebilme gibi kavramların olmadığı ortaya çıktı matematikte. Aslında benim yaptığım herkesin yapması gereken bir şey. Fakat biraz nemelazımcılık, biraz vurdumduymazlık. Biraz etik bakmalıyız. Bence her şeyden öte insanın yaptığı iş içine sinecek. Ben bunu yapıyorum ama bu ne getirecek ne götürecek diye düşünüyor insan. İnsan bilmeli sonuçta öbür dünya da var. O yüzden insan iş ahlakı bakımından etik olması gerekiyor. Şöyle düşünün herkes kendi sorumluluklarını dört dörtlük yapsa bence hiçbir sıkıntı kalmayacak ama bizler maalesef nefsimizle salla başı al maaşı hesabı yapıyor ve günü geçiriyoruz” şeklinde bilgiler verdi.
PISA SINAVINDA 72 ÜLKE İÇERİSİNDEN 50'NCİ SIRADAYIZ
Açıklamalarında Pisa sınavlarında Türkiye'nin gerilerde olduğuna işaret eden Özdemir, konuya ilişkin şu görüşleri paylaştı; “Pisa sınavlarında da gördüğümüz kadarıyla Türkiye 72 ülke içinde 50. sırada. Oysaki biz dünyaya güçlü bir medeniyet yazmış, yaşatmış, çok güzel bir milletiz fakat maalesef öğretmen arkadaşlar türlü bahanelerle öğrencilere formülleri, matematiği geçiştiriyorlar. Oysaki birazcık gayret, birazcık özen aslında çok güçlü, kalıcı bir çalışma bırakacaktır. O yüzden burada öğretmen arkadaşlara çok iş düşmektedir. Biraz daha araştıran, sorgulayan öğretmenlere ihtiyacımız var. Dolayısıyla bu anlamda öğretmenlerin denetim mekanizması da gerçek anlamda yapılmalıdır. Türkiye'de eğitim ve öğretim ciddi anlamda denetlenmelidir. Denetim olmadığı için sıkıntılar baş göstermekte. Hatta bazı yöneticiler tarafından sıklıkla sen böyle anlatma herkes anlattığı gibi anlatsın gibi şeylerle de karşılaşmadık değil yani. Fakat işi bilen, gerçekten farkındalığı yüksek idareciler, yöneticiler, meslek arkadaşlarımız bu noktayı görebilmektedirler ne mutlu.”
BİR ŞEYDE EN İYİ OLMAK
Özdemir sürdürdüğü açıklamalarında Amerika'daki tek kollu judocunun hikayesine değinerek ‘bir şeyde iyi olma'ya vurgu yaptı ve şunları dile getirdi; “Hepimiz Amerika'da tek kollu judocunun hikayesini duymuşuzdur. Bir çocuk küçük yaşta sol kolunu kaybediyor ve babası onun içe kapanmasını istemediği için o yöredeki en usta en müthiş bir tekvando hocasını tutuyor. Çocuk, hocası tarafından sadece bir hareketle çalıştırılıyor. İlk zamanlar çok sıkılıyor. ‘Hocam işte bana niye bir hareket' diyor fakat bir zaman sonra çocuk ilk müsabakasında galip geliyor. Sonra derken okul birincisi, derken bölge birincisi, derken şehirde bölgede falan bir bakıyorsunuz dünya şampiyonu oluyor. Bu çocuk dünya birincisi olduğunda hocasına soruyorlar; ‘bu nasıl olur diyorlar?' Hocası, karşıdaki rakibin bunu alt etmesi için sol kolun olması lazım ve karşıdaki bu delikanlı gibi 10 yıl boyunca belli bir harekete çalışmış olamaz, o bir anda ne yapacağını şaşırabilir diyor. O yüzden içinde bulunduğumuz dezavantajlar aslında avantaja döndürülebilir. Bu nedenle biz ‘bir şey' bilmeliyiz ama bu bir şeyi çok iyi bilmeliyiz. İşte benim de matematikte yaptığım buydu. Bir şey bileceksin ama o bir şeyi çok iyi bileceksin. Mesele buydu. Bu yüzden biz matematikte onlarca, yüzlerce, binlerce formül ile diyeceğimize, bir yeri öğrenip onun üzerine gidersek diğer formüllere zaten zamanla gerek kalmıyor. Benim yaptığım da aslında sadece bu.”
“EZBERE ÖĞRENİM DEDİLER AMA EZBERE ÖĞRENİLMEYECEĞİNİ ÖĞRETMEDİLER”
Verdiği bilgilerde son olarak ezbere öğrenmenin sakıncalarından söz eden Özdemir; “Bizde ezbere öğrenim dediler ama nasıl ezbere öğrenilmez onu öğretmediler maalesef. Çok şey bilen değil bir şeyi çok iyi bilen daha değerlidir. Bilgiyi somutlaştırma, anlaşılır hale getirme, kolaylaştırma öğretmenin görevidir. Benim birçok öğrencim matematikte 20-30 alırken bu yöntemle 90-100 almaya başlamıştır. Zorlaştırmayınız kolaylaştırınız, nefret ettirmeyin, müjdeleyiniz” ifadelerinde bulundu. HABER-FOTO: KAAN AKBAŞ