Medya Okur Yazarlığı Dersi medyanın zararlı etkilerinden korur
Günden güne hayatımızdaki yerini pekiştiren ve yer tutan haberleşme ve iletişim aracı medya ile medyanın etkisi ve bu konuda alınacak önlemler konusunda bir röportaj gerçekleştirdik. Konu ile ilgili bilgi ve görüşlerini aldığımız Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hamza Çakır, önemli açıklamalarda bulundu. Öğretim Üyesi Çakır, medya ile birlikte birçok imkan oluşurken bununla beraber sorun ve sakıncaların da meydana geldiğini ifade ederek, bunlarla baş etme noktasında gerçek manada verilecek olan 'Medya Okuryazarlığı' Dersi'nin çözümün parçalarından bir tanesi olduğuna işaret etti.
MEDYA NEDİR, HAYATIMIZDAKİ YERİ NASILDIR?
Her türlü bilgiyi kişilere ve topluma aktaran, bilgi, duyuru ve haberi görsel, işitsel ve hem görsel, hem işitsel olarak ileten araçların tümüne medya denmektedir. Zaten medya sözcüğü de Latince'deki araç anlamına gelen 'medium' sözcüğünün çoğulu demektir.
Kitle İletişim Araçları (KİA), ister olumlu ister olumsuz yönde olsun, toplumu, tartışmasız bir etkileme gücüne sahip. Dolayısıyla hayatımızdaki yeri de büyüktür. Medyanın, ulusal ve uluslararası sorunların çözümü, toplumun eğitilmesi ve bilgilendirilmesi, kültürün geliştirilmesi, bireyler arasında sağlıklı iletişimin kurulması, toplumlarda barış, huzur ve daha insani bir düzenin sağlanması gibi işlevler üslenmiş olmasına rağmen, kimilerinin bir çok sorumluluğu ve etik ilkeleri yerine getirmediği, tam tersine bir çok toplumsal soruna kaynaklık ettiği görülmektedir. Oysa ki KİA'nın demokratik toplumlarda üstlenmesi gereken işlevler UNESCO'nun McBride Raporu'nda sekiz ana başlık altında sıralanmıştır. Bunlara sırasıyla baktığımızda ilki, haber ve bilgi sağlama işlevidir. Yani toplumun habere, bilgiye ve fikre ulaşmasını, haberin derlenmesini ve yayılmasını KİA bu işlev içerisinde ele almalıdır. Ne zaman ki bu işlev, bilgi ve haber vermekten enforme etmekten, biçimlendirme ve yönlendirme amacına kayar, o zaman kitle iletişim araçları hem mesleki hem de ahlaki kurallardan sapmış olur. Hele hele bireyleri ve toplumları yönlendirmek için haber yerine propaganda yapan, kamu çıkarı yerine özel çıkarı savunan ve bu uğurda yanlış haber ve bilgi vermek dezenformasyon, mizenformasyon yaymak çok ahlaksız, çok yanlış bir işlevdir kitle iletişim araçları için. Diğer taraftan medya, toplumları bilgi bombardımanına tutarak dezenformasyonun bir numaralı kaynağı da olabilmektedir. Televizyon, radyo, gazete, kitap ve dergiler yoluyla her gün yüzlerce değişik konuda sunulan bilgiler gerçeklerin yalnızca küçük bir kısmı; belki de gerçeklerin gizlenmesi için kurgulanmışlardır. Bu bilgilerin azımsanmayacak bir kısmı, kasıtlı veya kasıtsız okuru, seyirciyi yanıltmaktadır. Görüldüğü gibi hayatımızda yer tutan medyanın olumlu etkileri olduğu kadar olumsuz etkileri de söz konusu olmaktadır.
MEDYANIN ZARARLI ETKİLERİNDEN NASIL KORUNABİLİRİZ, MEDYA OKURYAZARLIĞI DERS'İNİ BU AÇIDAN NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Medyayı doğru algılayabilmek, imbikten geçirebilmek, eleştirel bakabilmek için medya okuryazarlığı tek başına bir çözüm değil; bilinçli bir nesil, sorgulayan bir toplum oluşturmada belki çözümün parçalarından bir tanesi. İnsanların ilk olarak bilmesi gereken gerçek; duygu, düşünce ve tutumlarının yönlendirildiği gerçeğidir. Bu yönlendirmenin içerisinde büyük ölçüde reyting yani reklam yani paranın olduğudur. Medya Okuryazarlığı kavramı bu bağlamda medyada okunan, gözlenen ve işitilen her şeyin öncelikle kurgusal olduğunu fark etmeyi öneren, bu yönüyle medyanın içeriğinin doğal olmadığını ve değiştirilebileceğini vurgulayan bir kavramdır. Diğer bir ifadeyle medya okuryazarlığının bireylere gerçek dünya ile medya tarafından kurgulanan dünya arasındaki sınırı daha açık görmeyi sağlayacak bir perspektif sunmasıdır.
Misyonunu, çocuklar ve büyüklerin küresel medya kültürü içinde yaşama ve öğrenmeye hazırlanmasına destek olmak olarak açıklayan Avrupa Medya Okuryazarlığı Merkezi, bunun yolunun Medya Okuryazarlığı eğitiminden, özellikle de çocuklara yönelik bir eğitimden geçtiği görüşündedir. Avrupa Medya Okuryazarlığı Merkezi'ne göre medya okuryazarlığında ve bu doğrultudaki bir eğitim programında şunlar amaçlanmalıdır; 'medyanın fikir, bilgi ve haberi bir başkasının bakış açısıyla nakletmek üzere kurulduğunu anlamak, duygusal etki oluşturmak için özel tekniklerin kullanıldığını anlamak, bu tekniklerin, amaçladıkları ve doğurdukları etkilerin ayırdına varmak, medyanın bazı kişilerin yararına çalıştığını, bazılarını ise dışladığını anlamak, medyadan kimin yararlandığı, neden dışlandığı sorularını sormak ve cevabını bulmak, alternatif bilgi ve eğlence kaynakları aramak, medyayı kendi yararı ve zevki için kullanmak, edilgen olmak yerine aktif olmak.'
Medya okuryazarlığı tartışmalarında unutulmaması gereken, bir etkinlik halinin olduğudur. Önemli olan yalnızca beceri sahibi olmak değil, bu becerilerin hayata aktarılabilmesidir. Kavramdaki 'okuryazarlık' vurgusu aynı zamanda iletileri yalnızca alma becerisiyle yetinmeyerek, yeni iletileri oluşturabilmek ve dile getirebilmek gibi etkin katılımı da içermektedir.
TÜRKİYE'DE MEDYA OKURYAZARLIĞI DERSİ NE DURUMUDA?
Medya Okuryazarlığı'nın gençleri özellikle de çocukları medyanın olumsuz etkilerinden koruyabileceğine yönelik tartışmalar, Türkiye'de, 2000'li yılların ortasıyla birlikte ivme kazanmıştır. Araştırmacılar Medya Okuryazarlığı'nın anlam ve önemini açıklamakta, gerekli program ve uygulamaları önermekte ve/veya bunların geliştirilmesi için çaba harcamaktadırlar. Medya Okuryazarlığı kavramının bilimsel platformlarda tartışılmaya başlanması, RTÜK'ün aynı süreçte konuyu gündemine almasını sonuçlandırmıştır. Bu amaçla bir proje hazırlanmış ve Medya Okuryazarlığı Dersi'nin ilköğretim okullarında seçmeli ders olarak okutulması yönünde önemli bir girişim başlatılmıştır. Teklifi Milli Eğitim Bakanlığı'na sunan RTÜK olumlu karşılık almıştır. Dersin öğretim programı ve kılavuzu, iletişim alanında çalışan akademisyenlerin yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı ve RTÜK uzmanlarından oluşan bir komisyonca hazırlanmıştır. Program, iletişim bilimci, sosyolog ve eğitim bilimcilerin görüş ve önerileri dikkate alınarak gerekli düzeltmelerin yapılmasının ardından 31.08.2006 tarihinde MEB Talim ve Terbiye Kurulu'nda görüşülerek kabul edilmiştir. İlköğretimde Medya Okuryazarlığı projesinin pilot uygulaması, 2006–2007 eğitim-öğretim yılında başlatılmıştır. Bu bağlamda 5 ildeki beş ilköğretim okulunda toplam 780 yedinci sınıf öğrencisi Medya Okuryazarlığı Dersi'ni almıştır. 2007–2008 eğitim-öğretim yılından itibaren tüm Türkiye'deki ilköğretim okullarında 6, 7 veya 8. sınıflarda seçmeli ders olarak okutulmaya başlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan alınan verilere göre 2008–2009 eğitim-öğretim döneminde Türkiye'de 1.024.356 öğrenci bu dersi almıştır. Bu süreçte aynı kurumlar tarafından eğiticilere yani Medya Okuryazarlığı Dersi'ni okutacak öğretmenlere yönelik çalışmalar da gerçekleştirilmiştir. Eğiticilerin eğitimine yönelik seminerler, bilgilendirme ve tanıtım toplantıları ile öğretmen el kitabı bu kapsamda değerlendirilebilir. Günümüzde ilköğretimde medya okuryazarlığı eğitimini alan öğrenci sayısının daha da artması için nelerin yapılması gerektiği, dersin zorunlu hale getirilerek iletişim fakültesi mezunu öğrenciler tarafından verilip verilemeyeceği gerekli platformlarda tartışılmaya devam etmektedir.
Bugün itibariyle genellikle sosyal bilgiler ve Türkçe öğretmenleri tarafından verilmekte olan Medya Okuryazarlığı Dersi'nin ne ölçüde başarılı olduğunu ortaya koymak açısından ben, Doç. Dr. Hakan Aydın ve Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kacur tarafından Kayseri ilindeki okullarda ampirik bir araştırma yapılmıştır. Yapılan bu araştırmaya Medya Okuryazarlığı Dersi'ni alan 1194, almayan 1087 ilköğretim öğrencisi katılmıştır. Araştırma sonucunda Medya Okuryazarlığı Dersi'ni alan ve almayan ilköğretim öğrencilerinin kitle iletişim araçlarını bilinçli bir şekilde kullanmadıkları görülmüştür. Saha anket uygulaması sürecinde gözlemlenen bazı durumlar, örneğin derslerin çoğu zaman boş geçmesi ya da ilgili öğretmenin Medya Okuryazarlığı Dersi'nde branş dersini işlemesi, bu dersi alan öğrencilerle almayan öğrenciler arasında medyayı algılama ve kullanma açısından yeterli bir farkındalığın olmadığını ortaya koymuştur. RTÜK'ün Türkiye genelinde yapmış olduğu bir araştırmada da benzer sonuçların çıktığı RTÜK başkanı tarafından ifade edilmiştir.
DÜNYADA MEDYA OKURYAZARLIĞI VE EĞİTİMİ NE DURUMDADIR, GELECEĞİNİ NASIL GÖRÜYORSUNUZ MEDYA OKURYAZARLIĞI'NIN?
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu, yetmişli yılların sonlarından itibaren medya okuryazarlığı eğitimi üzerinde önemle durmuş ve bu eğitimin okul öncesinden başlatılıp yaşam boyu sürmesi gerektiğini önemle vurgulamaktadır. UNESCO'nun medya okuryazarlığı eğitimine yönelik yapmış olduğu en önemli çaba kuşkusuz, konuya yönelik uluslararası bir bilinç oluşturmaktır. Bu çerçevede yapılan ilk çağrı 'Grunwald Medya Eğitimi Bildirisi' olmuştur.
Bugün Medya Okuryazarlığı'nda her ülkenin kendine göre farklı tutumu ve politikaları bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde bu alanda sivil toplum örgütleri çok güçlüdür. Yılda onlarca uluslararası toplantılar yapılmakta, tüm dünyadan konuyla ilgili araştırmacı ve eğitimciler bir araya gelmekte, eğitim materyali geliştirmektedirler. Ancak 50'yi aşkın eyaletin tamamında geçerli ulusal bir standart program bulunmamakta, parçalı bir yapı arz etmektedir. Avrupa ülkeleri ve Avustralya Medya Okuryazarlığı eğitimi uygulamalarında ön plandadır. İngiltere, hem nicelik hem nitelik açısından çok ilerlemiş durumdadır. Bu ülke birçok Avrupa ülkesine, başta Birleşik Krallık çatısı altındaki Kuzey İrlanda, İskoçya, Galler gibi ülkeler ve Avrupa Birliği'ne örnek olmuştur. Kanada ve Avustralya da birçok ülkeye örnek olan Medya Okuryazarlığı eğitimi çalışmaları yapılmıştır. Avrupa'da, medya ve iletişim ulusal politika belirleme gündemlerinde, medya okuryazarlığı önemli bir müfredat konusu haline gelmiştir. Farklı ülkelerdeki okullarda Medya Okuryazarlığı eğitiminde çeşitli yaklaşımlar sergilenmektedir. Örneğin İspanya ve Danimarka'da aktif vatandaşlık bilincinin geliştirilmesi, İsveç'te kendini ifade becerisi üzerinde durulurken, Singapur'da internet güvenliğine vurguda bulunulmaktadır. Avrupa ülkelerinde medya yaşanılan dünyayı anlamada, demokratik ve kültürel yaşama katılmada anahtar roldedir. Asya ülkelerinde ise medya okuryazarlığı eğitiminde kayda değer bir gelişime rastlanmamıştır. Asya ülkelerinde medya okuryazarlığı girişimleri, tıpkı Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi başlangıç aşamasındadır. Bazı yerel ve küçük çaplı girişimlerin başarılı olduğu durumlar da söz konusudur. Gençlerin ve tüm toplum bireylerinin medyaya karşı korunması, eleştirel yaklaşabilmeleri ve kendi medyalarını yaratabilmeleri amacıyla medya okuryazarlığının sadece ilköğretim okullarında değil yaşam boyu bir bilincin oluşturulmasında ilgili kurumların ve sivil toplum örgütlerinin birlikte çalışarak ve fonlar oluşturularak toplumsal bir sorumluluk dahilinde eğitsel çabalarda bulunmaları gerekir. Medyanın bu durumu ve etkisi sürdükçe Medya Okuryazarlığı'na duyulan ihtiyaç da tükenmeyecektir, hatta belki de artacaktır. Medya Okuryazarlığı, ders olarak verilmesinin yanında toplumda bir kültür şeklinde de yerleşmelidir. Sivil Toplum Kuruluşları da buna eğilmeli ve farkındalık oluşmasına destek vermelidir. RÖPORTAJ: KAAN AKBAŞ
Her türlü bilgiyi kişilere ve topluma aktaran, bilgi, duyuru ve haberi görsel, işitsel ve hem görsel, hem işitsel olarak ileten araçların tümüne medya denmektedir. Zaten medya sözcüğü de Latince'deki araç anlamına gelen 'medium' sözcüğünün çoğulu demektir.
Kitle İletişim Araçları (KİA), ister olumlu ister olumsuz yönde olsun, toplumu, tartışmasız bir etkileme gücüne sahip. Dolayısıyla hayatımızdaki yeri de büyüktür. Medyanın, ulusal ve uluslararası sorunların çözümü, toplumun eğitilmesi ve bilgilendirilmesi, kültürün geliştirilmesi, bireyler arasında sağlıklı iletişimin kurulması, toplumlarda barış, huzur ve daha insani bir düzenin sağlanması gibi işlevler üslenmiş olmasına rağmen, kimilerinin bir çok sorumluluğu ve etik ilkeleri yerine getirmediği, tam tersine bir çok toplumsal soruna kaynaklık ettiği görülmektedir. Oysa ki KİA'nın demokratik toplumlarda üstlenmesi gereken işlevler UNESCO'nun McBride Raporu'nda sekiz ana başlık altında sıralanmıştır. Bunlara sırasıyla baktığımızda ilki, haber ve bilgi sağlama işlevidir. Yani toplumun habere, bilgiye ve fikre ulaşmasını, haberin derlenmesini ve yayılmasını KİA bu işlev içerisinde ele almalıdır. Ne zaman ki bu işlev, bilgi ve haber vermekten enforme etmekten, biçimlendirme ve yönlendirme amacına kayar, o zaman kitle iletişim araçları hem mesleki hem de ahlaki kurallardan sapmış olur. Hele hele bireyleri ve toplumları yönlendirmek için haber yerine propaganda yapan, kamu çıkarı yerine özel çıkarı savunan ve bu uğurda yanlış haber ve bilgi vermek dezenformasyon, mizenformasyon yaymak çok ahlaksız, çok yanlış bir işlevdir kitle iletişim araçları için. Diğer taraftan medya, toplumları bilgi bombardımanına tutarak dezenformasyonun bir numaralı kaynağı da olabilmektedir. Televizyon, radyo, gazete, kitap ve dergiler yoluyla her gün yüzlerce değişik konuda sunulan bilgiler gerçeklerin yalnızca küçük bir kısmı; belki de gerçeklerin gizlenmesi için kurgulanmışlardır. Bu bilgilerin azımsanmayacak bir kısmı, kasıtlı veya kasıtsız okuru, seyirciyi yanıltmaktadır. Görüldüğü gibi hayatımızda yer tutan medyanın olumlu etkileri olduğu kadar olumsuz etkileri de söz konusu olmaktadır.
MEDYANIN ZARARLI ETKİLERİNDEN NASIL KORUNABİLİRİZ, MEDYA OKURYAZARLIĞI DERS'İNİ BU AÇIDAN NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Medyayı doğru algılayabilmek, imbikten geçirebilmek, eleştirel bakabilmek için medya okuryazarlığı tek başına bir çözüm değil; bilinçli bir nesil, sorgulayan bir toplum oluşturmada belki çözümün parçalarından bir tanesi. İnsanların ilk olarak bilmesi gereken gerçek; duygu, düşünce ve tutumlarının yönlendirildiği gerçeğidir. Bu yönlendirmenin içerisinde büyük ölçüde reyting yani reklam yani paranın olduğudur. Medya Okuryazarlığı kavramı bu bağlamda medyada okunan, gözlenen ve işitilen her şeyin öncelikle kurgusal olduğunu fark etmeyi öneren, bu yönüyle medyanın içeriğinin doğal olmadığını ve değiştirilebileceğini vurgulayan bir kavramdır. Diğer bir ifadeyle medya okuryazarlığının bireylere gerçek dünya ile medya tarafından kurgulanan dünya arasındaki sınırı daha açık görmeyi sağlayacak bir perspektif sunmasıdır.
Misyonunu, çocuklar ve büyüklerin küresel medya kültürü içinde yaşama ve öğrenmeye hazırlanmasına destek olmak olarak açıklayan Avrupa Medya Okuryazarlığı Merkezi, bunun yolunun Medya Okuryazarlığı eğitiminden, özellikle de çocuklara yönelik bir eğitimden geçtiği görüşündedir. Avrupa Medya Okuryazarlığı Merkezi'ne göre medya okuryazarlığında ve bu doğrultudaki bir eğitim programında şunlar amaçlanmalıdır; 'medyanın fikir, bilgi ve haberi bir başkasının bakış açısıyla nakletmek üzere kurulduğunu anlamak, duygusal etki oluşturmak için özel tekniklerin kullanıldığını anlamak, bu tekniklerin, amaçladıkları ve doğurdukları etkilerin ayırdına varmak, medyanın bazı kişilerin yararına çalıştığını, bazılarını ise dışladığını anlamak, medyadan kimin yararlandığı, neden dışlandığı sorularını sormak ve cevabını bulmak, alternatif bilgi ve eğlence kaynakları aramak, medyayı kendi yararı ve zevki için kullanmak, edilgen olmak yerine aktif olmak.'
Medya okuryazarlığı tartışmalarında unutulmaması gereken, bir etkinlik halinin olduğudur. Önemli olan yalnızca beceri sahibi olmak değil, bu becerilerin hayata aktarılabilmesidir. Kavramdaki 'okuryazarlık' vurgusu aynı zamanda iletileri yalnızca alma becerisiyle yetinmeyerek, yeni iletileri oluşturabilmek ve dile getirebilmek gibi etkin katılımı da içermektedir.
TÜRKİYE'DE MEDYA OKURYAZARLIĞI DERSİ NE DURUMUDA?
Medya Okuryazarlığı'nın gençleri özellikle de çocukları medyanın olumsuz etkilerinden koruyabileceğine yönelik tartışmalar, Türkiye'de, 2000'li yılların ortasıyla birlikte ivme kazanmıştır. Araştırmacılar Medya Okuryazarlığı'nın anlam ve önemini açıklamakta, gerekli program ve uygulamaları önermekte ve/veya bunların geliştirilmesi için çaba harcamaktadırlar. Medya Okuryazarlığı kavramının bilimsel platformlarda tartışılmaya başlanması, RTÜK'ün aynı süreçte konuyu gündemine almasını sonuçlandırmıştır. Bu amaçla bir proje hazırlanmış ve Medya Okuryazarlığı Dersi'nin ilköğretim okullarında seçmeli ders olarak okutulması yönünde önemli bir girişim başlatılmıştır. Teklifi Milli Eğitim Bakanlığı'na sunan RTÜK olumlu karşılık almıştır. Dersin öğretim programı ve kılavuzu, iletişim alanında çalışan akademisyenlerin yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı ve RTÜK uzmanlarından oluşan bir komisyonca hazırlanmıştır. Program, iletişim bilimci, sosyolog ve eğitim bilimcilerin görüş ve önerileri dikkate alınarak gerekli düzeltmelerin yapılmasının ardından 31.08.2006 tarihinde MEB Talim ve Terbiye Kurulu'nda görüşülerek kabul edilmiştir. İlköğretimde Medya Okuryazarlığı projesinin pilot uygulaması, 2006–2007 eğitim-öğretim yılında başlatılmıştır. Bu bağlamda 5 ildeki beş ilköğretim okulunda toplam 780 yedinci sınıf öğrencisi Medya Okuryazarlığı Dersi'ni almıştır. 2007–2008 eğitim-öğretim yılından itibaren tüm Türkiye'deki ilköğretim okullarında 6, 7 veya 8. sınıflarda seçmeli ders olarak okutulmaya başlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan alınan verilere göre 2008–2009 eğitim-öğretim döneminde Türkiye'de 1.024.356 öğrenci bu dersi almıştır. Bu süreçte aynı kurumlar tarafından eğiticilere yani Medya Okuryazarlığı Dersi'ni okutacak öğretmenlere yönelik çalışmalar da gerçekleştirilmiştir. Eğiticilerin eğitimine yönelik seminerler, bilgilendirme ve tanıtım toplantıları ile öğretmen el kitabı bu kapsamda değerlendirilebilir. Günümüzde ilköğretimde medya okuryazarlığı eğitimini alan öğrenci sayısının daha da artması için nelerin yapılması gerektiği, dersin zorunlu hale getirilerek iletişim fakültesi mezunu öğrenciler tarafından verilip verilemeyeceği gerekli platformlarda tartışılmaya devam etmektedir.
Bugün itibariyle genellikle sosyal bilgiler ve Türkçe öğretmenleri tarafından verilmekte olan Medya Okuryazarlığı Dersi'nin ne ölçüde başarılı olduğunu ortaya koymak açısından ben, Doç. Dr. Hakan Aydın ve Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kacur tarafından Kayseri ilindeki okullarda ampirik bir araştırma yapılmıştır. Yapılan bu araştırmaya Medya Okuryazarlığı Dersi'ni alan 1194, almayan 1087 ilköğretim öğrencisi katılmıştır. Araştırma sonucunda Medya Okuryazarlığı Dersi'ni alan ve almayan ilköğretim öğrencilerinin kitle iletişim araçlarını bilinçli bir şekilde kullanmadıkları görülmüştür. Saha anket uygulaması sürecinde gözlemlenen bazı durumlar, örneğin derslerin çoğu zaman boş geçmesi ya da ilgili öğretmenin Medya Okuryazarlığı Dersi'nde branş dersini işlemesi, bu dersi alan öğrencilerle almayan öğrenciler arasında medyayı algılama ve kullanma açısından yeterli bir farkındalığın olmadığını ortaya koymuştur. RTÜK'ün Türkiye genelinde yapmış olduğu bir araştırmada da benzer sonuçların çıktığı RTÜK başkanı tarafından ifade edilmiştir.
DÜNYADA MEDYA OKURYAZARLIĞI VE EĞİTİMİ NE DURUMDADIR, GELECEĞİNİ NASIL GÖRÜYORSUNUZ MEDYA OKURYAZARLIĞI'NIN?
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu, yetmişli yılların sonlarından itibaren medya okuryazarlığı eğitimi üzerinde önemle durmuş ve bu eğitimin okul öncesinden başlatılıp yaşam boyu sürmesi gerektiğini önemle vurgulamaktadır. UNESCO'nun medya okuryazarlığı eğitimine yönelik yapmış olduğu en önemli çaba kuşkusuz, konuya yönelik uluslararası bir bilinç oluşturmaktır. Bu çerçevede yapılan ilk çağrı 'Grunwald Medya Eğitimi Bildirisi' olmuştur.
Bugün Medya Okuryazarlığı'nda her ülkenin kendine göre farklı tutumu ve politikaları bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde bu alanda sivil toplum örgütleri çok güçlüdür. Yılda onlarca uluslararası toplantılar yapılmakta, tüm dünyadan konuyla ilgili araştırmacı ve eğitimciler bir araya gelmekte, eğitim materyali geliştirmektedirler. Ancak 50'yi aşkın eyaletin tamamında geçerli ulusal bir standart program bulunmamakta, parçalı bir yapı arz etmektedir. Avrupa ülkeleri ve Avustralya Medya Okuryazarlığı eğitimi uygulamalarında ön plandadır. İngiltere, hem nicelik hem nitelik açısından çok ilerlemiş durumdadır. Bu ülke birçok Avrupa ülkesine, başta Birleşik Krallık çatısı altındaki Kuzey İrlanda, İskoçya, Galler gibi ülkeler ve Avrupa Birliği'ne örnek olmuştur. Kanada ve Avustralya da birçok ülkeye örnek olan Medya Okuryazarlığı eğitimi çalışmaları yapılmıştır. Avrupa'da, medya ve iletişim ulusal politika belirleme gündemlerinde, medya okuryazarlığı önemli bir müfredat konusu haline gelmiştir. Farklı ülkelerdeki okullarda Medya Okuryazarlığı eğitiminde çeşitli yaklaşımlar sergilenmektedir. Örneğin İspanya ve Danimarka'da aktif vatandaşlık bilincinin geliştirilmesi, İsveç'te kendini ifade becerisi üzerinde durulurken, Singapur'da internet güvenliğine vurguda bulunulmaktadır. Avrupa ülkelerinde medya yaşanılan dünyayı anlamada, demokratik ve kültürel yaşama katılmada anahtar roldedir. Asya ülkelerinde ise medya okuryazarlığı eğitiminde kayda değer bir gelişime rastlanmamıştır. Asya ülkelerinde medya okuryazarlığı girişimleri, tıpkı Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi başlangıç aşamasındadır. Bazı yerel ve küçük çaplı girişimlerin başarılı olduğu durumlar da söz konusudur. Gençlerin ve tüm toplum bireylerinin medyaya karşı korunması, eleştirel yaklaşabilmeleri ve kendi medyalarını yaratabilmeleri amacıyla medya okuryazarlığının sadece ilköğretim okullarında değil yaşam boyu bir bilincin oluşturulmasında ilgili kurumların ve sivil toplum örgütlerinin birlikte çalışarak ve fonlar oluşturularak toplumsal bir sorumluluk dahilinde eğitsel çabalarda bulunmaları gerekir. Medyanın bu durumu ve etkisi sürdükçe Medya Okuryazarlığı'na duyulan ihtiyaç da tükenmeyecektir, hatta belki de artacaktır. Medya Okuryazarlığı, ders olarak verilmesinin yanında toplumda bir kültür şeklinde de yerleşmelidir. Sivil Toplum Kuruluşları da buna eğilmeli ve farkındalık oluşmasına destek vermelidir. RÖPORTAJ: KAAN AKBAŞ