'Türkiye Mazlumlar İçin Güven Yurdudur'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Kamu Denetçiliği Kurumu tarafından düzenlenen 4. Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumu'nun açılış törenine katıldı. Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezinde gerçekleştirilen programda, TBMM Başkanvekili Ahmet Aydın, Başbakan Binali Yıldırım ile bazı bakan ve milletvekilleri de hazır bulundu. Yaklaşık 50 ülkeden ombudsmanın da iştirak ettiği törende, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma yaptı.
Sempozyumun başarılı geçmesi temennisinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, organizasyonun düzenlenmesinde emeği geçenlere, yurt içinden ve yurt dışından gelen katılımcılara teşekkür etti.
“KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU, DEVLETLE VATANDAŞ ARASINDAKİ ENGELLERİ KALDIRIYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tür sempozyumların, genel bir değerlendirmeye, samimi bir murakabeye imkân vermesinin yanı sıra, farklı ülkelerin tecrübelerinin paylaşılıp eksiklerin, hataların görülmesine katkı sağladığını söyledi.
2012 yılında hayata geçirilen Kamu Denetçiliği Kurumunun, devletle vatandaşı kucaklaştırma, aradaki engelleri kaldırma iradelerinin en somut tezahürlerinden biri olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ombudsmanlık müessesini Türkiye'ye çok daha önce kazandırmak istediklerini, 2006 yılında çıkarılan bir kanunla TBMM'de kabul edildiğini hatırlattı. Ancak bu kanunun, dönemin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yüzden ombudsmanlığın kuruluşunun, daha sonraki yıllara kaldığını ifade etti.
“UZUN BİR SÜRE, STATÜKONUN MUHAFIZLIĞINA SOYUNAN ANLAYIŞLA MÜCADELE ETTİK”
Bu hadisenin, Türkiye'deki yönetim sistemi değişikliğinin sebeplerini ortaya koyması bakımından kritik önemde olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çünkü 2006 yılında kanunun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gidenlerin yaklaşımı, bizim tam da Cumhurbaşkanlığı Hükûmeti Sistemiyle önüne geçmeye çalıştığımız bir sorunun ifadesidir. Biliyorsunuz, 2006 yılında, 5548 sayılı kanunun iptali için mahkemeye başvuranlar, dönemin Cumhurbaşkanı ve ana muhalefet partisiydi. Ana muhalefet partisinin ve dönemin Cumhurbaşkanının hadiselere bakışı ile Anayasa Mahkemesi'nin o günkü yapısını dikkate aldığımızda, alınan iptal kararı hiç kimse için sürpriz olmadı. Evet, Türkiye şu anki bulunduğu seviyeye hiç kolay gelmedi. Biz, uzun bir süre, hizmetin önünü açmak yerine tıkayan, statükonun muhafızlığına soyunan bir anlayışla mücadele ettik. ‘Demokles'in kılıcı' gibi seçilmişlerin üzerinde sürekli baskı kuran, elindeki kamu gücünü siyaseti hizaya sokmanın aracı hâline getiren bir zihniyetle çarpışarak ülkemize hizmet etmeye çalıştık” diye konuştu.
Ülkenin ve vatandaşın menfaatine olacak birçok proje, hizmet ve eserin; sistem içine özel olarak yerleştirilmiş vesayet odakları tarafından sabote edildiğine, kamuda etkinliği ve verimliliği artıracak, şeffaflığı, hesap verilebilirliği, denetimi güçlendirecek adımların, çeşitli bahanelerle engellenmek istendiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, o süreçte hukuk, anayasa ve yasaların; yenilikçi, uzlaşmacı ve objektif bir anlayışla değil, tamamen statükocu ve siyasi bir bakış açısıyla yorumlandığını kaydetti.
“TÜRKİYE'DE ARTIK VATANDAŞINA HİZMETKÂR OLAN BİR YÖNETİM ANLAYIŞI VAR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bugün geldiği noktadan geriye doğru bakıldığında yıllar önce yaşanmış uzak hadisler gibi görünen bu olayların uzak geçmişe değil, sadece üç, beş yıl öncesine ait olduğuna işaret etti ve şu değerlendirmelere yer verdi: “Emin olun biz dik durmasaydık, elimizi değil gövdemizi taşın altına koymasaydık, bu ülkede yapılanların onda birini dahi gerçekleştiremezdik. Hamdolsun, çabalarımız ve milletimizin güçlü desteği sayesinde Türkiye bu alanlarda da bir değişim, dönüşüm geçirdi. En büyük değişim de devletle vatandaş arasındaki münasebetin niteliğinde yaşandı. Türkiye son 14 yılda, devletin maslahatını vatandaşının menfaatlerinin önüne koyan bir anlayıştan; vatandaşı önceleyen, vatandaşın hakkını devlet karşısında koruma altına alan bir sisteme geçti. Devleti namütenahi gören tasavvur terk edilmiş; devleti hukukla, vicdanla, uluslararası anlaşma ve kurallarla sınırlayan bir yapı tesis edilmiştir. İnsanımızın devletten korktuğu, ürktüğü atmosferin yerine; işte 15 Temmuz darbe teşebbüsünde olduğu gibi, devletini canı pahasına sahiplendiği bir iklim oluşturulmuştur. Türkiye'de artık, vatandaşına tepeden bakan, ceberut, mütekebbir bir yönetim anlayışı değil, vatandaşına hizmetkâr olan anlayış vardır.”
“FETÖ, 80 MİLYONUN DİRENİŞİ SAYESİNDE HEZİMETE UĞRATILDI”
Bu anlamda hedeflere ulaşıldığının ve her açıdan mükemmel bir yerde olunduğunun söylenemeyeceğini, bunun uzun ve zahmetli bir süreç olduğunu; ancak tüm sıkıntılara rağmen, hayata geçirdikleri reformların, ideallere bir adım daha yaklaştırdığını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Nitekim 15 Temmuz gecesi yaşananlar bu tespitlerimizin haklılığını tekrar ortaya koymuştur. Diğer tüm farklılıklarını bir kenara bırakarak, 80 milyonun tamamı o gece devletine sahip çıkmıştır. 40 yıldır devlete sızan, hizmet, eğitim diyerek milletin malını, rızkını, çocuklarını gasp eden bir çete, 80 milyonun direnişi sayesinde hezimete uğramıştır. O gece milletimiz tarihe nakşolan bir demokrasi destanını kanıyla, canıyla yazmıştır. Şimdi bu örgütün devlet kurumlarından tasfiyesine yönelik kararlı adımlar atıyoruz. Tüm zorluğuna rağmen inşallah bu süreci hukuk içinde sürdüreceğiz. Aynı şekilde, örgütün devletimize ve toplumsal yapımıza verdiği tahribatın izlerini temizlemeye çalışıyoruz. Bunun yanında, puslu havada avlanmaktan hoşlanan, tüm umudunu krize ve kaosa bağlamış Eski Türkiye artıklarının oyunlarıyla da uğraşıyoruz. İnşallah, FETÖ'nün ve vesayet odaklarının kalıntılarının tamamen tasfiye edilmesiyle, Türkiye'nin yolu ve bahtı daha da açılacaktır” şeklinde konuştu.
“SEMPOZYUMUN TEMASININ ‘GÖÇ VE MÜLTECİLER' OLARAK BELİRLENMESİ SON DERECE İSABETLİ”
Bu yılki sempozyumun temasının ‘Göç ve Mülteciler' olarak belirlenmesini son derece isabetli bulduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Avrupa ülkeleri başta olmak üzere güncel siyasetin ana konusunun, göçmenlerle ilgili tartışmalar oluşturduğuna değindi ve şunları söyledi: “Her ne kadar göç ve mülteciler konusu, devletlerin ve uluslararası örgütlerin gündeminde üst sıralarda yer alıyor olsa da, meselenin daha çok güvenlik ekseninde tartışıldığını görüyoruz. Ne yazık ki sorunun insani, toplumsal, hukuki ve vicdani boyutu yeteri kadar gündeme getirilmiyor. Kuşkusuz, yaşanan terör saldırılarının ciddi etkisi bulunuyor. Batı'daki belli odaklar, bilhassa ırkçı gruplar, mülteciler ile terör olayları arasında bir paralellik kurmaya çalışıyor. Mülteci ve göç konusunun sadece güvenlik parantezinde değerlendirilmesi, insanlık vicdanında çok büyük yaralar açacaktır” dedi.
Mülteci sorununu ortaya çıkaran, insanları evlerini, yurtlarını, sevdiklerini terk etmeye zorlayan sebeplerin ortaya konulmasının şart olduğunu, ortada mücbir sebep yokken, hiç kimsenin derme çatma botlarla kendini, ailesini, gözünden sakındığı evlatlarını azgın dalgaların arasına atamayacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yaşanan onca trajediye rağmen milyonlarca insan bu tehlikeyi göze alıyorsa, ortada üzerinde durulup düşünülmesi gereken ciddi bir sorun var demektir” diye ekledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aylan bebekleri ölüme götüren nedenlerin tespitini yapmadan, bu meselenin çözümü için yapılacakları da doğru bir şekilde tayin edemeyiz” şeklinde konuştu.
“ANADOLU BİR GÖÇMEN YURDUDUR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her ne kadar Türkiye, Suriye ve Irak'taki istikrarsızlıklar sebebiyle, göç ve mülteciler meselesi ile son dönemde yoğun bir şekilde yüzleşse de, tarihi ve bulunduğu coğrafya itibariyle, bu konuya alsa yabancı değildir. Zira Anadolu, şu topraklar bir göçmen yurdudur. Yüzyıllardır bu topraklar, ülkelerinde zulüm, baskı ve şiddet gören mazlumlar için güvenli bir liman olmuştur. 500 yıl önce katliamdan kaçan Musevilerden, Batı Avrupa'daki Hristiyanlara, Çerkeslere kadar tüm ezilenler, bu ülkede korunaklı bir çatı bulmuşlardır. Daha öncede ifade ettim; Türkiye, belde-i emindir, mazlumlar için güven yurdudur. Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu ağabeyimizin ifadesiyle, burası, ‘göze sezdirmeden gözyaşı silen dostların' ülkesidir. Bizim milletimiz din, dil, etnik ayrım gözetmeden, kapısına gelen herkesi bağrına basmış, sofrasına bir tabak da onlar için koymuştur. Biz yaşamanın, ayakta kalmanın yolunun yaşatmaktan geçtiğine; vermenin, paylaşmanın, bölüşmenin bereketine inanıyoruz. Bu anlayışla 6 yıldır Suriye'den ve Irak'tan gelen komşularımıza sahip çıktık; onları diktatörlerin, eli kanlı katillerin ve terör örgütlerinin insafına terk etmedik. Gerek ülke içinde, gerekse sınır hattında hayata tutunmaya çalışan kardeşlerimiz için tüm imkânlarımızı seferber ettik. Ayrıca, Ege'de can kayıplarını önledik, düzensiz göçü kontrol altına alarak göçmen kaçakçılığı zincirini kırdık.”
“TÜRKİYE, İNSANİ VE KALKINMA YARDIMLARIYLA ‘DÜNYANIN EN CÖMERT ÜLKESİ' PAYESİNE SAHİP”
Türkiye'nin Suriye ve Irak'taki kardeşleri için 26 milyar dolara yakın harcama yaptığını, uluslararası kuruluşların yaptığı katkının ise toplam 800 milyon dolar civarında kaldığını hatırlatarak, Türkiye'nin 140'ı aşkın ülkede icra ettiği insani ve kalkınma yardımlarıyla, ‘dünyanın en cömert ülkesi' payesine sahip olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye'nin çabalarının onda biri maalesef gelişmiş ülkeler tarafından gösterilmemiştir. Her fırsatta ülkemize demokrasi ayarı çeken, hukuk dersi verenler ülkeler, Suriye ve Irak gibi bölgelerde en temel insan hakkının ihlal edilmesine niye sessiz kalmıştır? Uluslararası toplum ve kuruluşlar, ne yazık ki, insani krizlerin çözümünde başarılı bir imtihan verememiştir. Ülkemizin yıllardır ısrarla dile getirdiği terörden arındırılmış güvenli bölge teklifi, duymazdan gelinmiştir” sözlerine yer verdi.
“KENDİ GÜVENLİĞİMİZİN KOMŞULARIMIZIN EMNİYETİNDEN GEÇTİĞİNİ UNUTMAMALIYIZ”
“Küreselleşen, giderek büyük bir köye dönüşen bir dünyada hiç kimse diğerinin sorununa bigâne kalamaz. Acının rengi yoktur. Kaderimiz ve kederimiz ortaktır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sorunların görmezden gelinerek çözülemeyeceğine vurgu yaptı ve “Şayet huzur istiyorsak, barış istiyorsak, yönümüzü sınırlarımızdan içeri değil, kriz ve çatışmaların olduğu yerlere çevirmeliyiz. Kendi güvenliğimizin komşularımızın emniyetinden geçtiğini unutmamalıyız. Son yıllarda yaşadığımız acı hadiseler, Halep, Bağdat, Musul yanarken, Antep, Brüksel ve Berlin'in huzur içinde olamayacağını göstermiştir” ifadelerini kullandı.
“AKDENİZ'İN, ON BİNLERCE MÜLTECİNİN BEDENİNİ YUTAN KABRİSTANA DÖNÜŞMESİNİ ENGELLEMELİYİZ”
Yapılması gerekenlerin belli olduğunu, Akdeniz'in on binlerce mültecinin bedenini yutan büyük bir kabristana dönüşmesini engelleyecek çözümlerin ortada olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz, fedakârlık yapılmadan, yükler paylaşılmadan, kurulan kanlı sömürü düzenini değiştirilmeden, mülteci ve göç sorunun üstesinden gelinemeyeceğini söylüyoruz. Ekonomik çıkarlar adına çatışmaların körüklendiği, etnik, dini ve mezhebi gerilimlerin tırmandırıldığı politikaların, yaşanan sorunların çaresi olmadığını ifade ediyoruz. Bugün topraklarında 3 milyon mülteciyi barındıran Türkiye'nin tarihten damıttığı, son 6 yılda yeniden harmanladığı tecrübelerinin son derece kıymetli olduğuna inanıyorum” görüşlerine yer verdi. HABER-FOTO: CUMHURBAŞKANLIĞI BASIN MERKEZİ