Yerli '28 Şubat, değiştirme ve dönüştürme operasyonudur'

T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Medeniyetin Burçları Derneği'nin düzenlediği 'Kayseri Uluslararası Öğrenciler Akademisi'nde konuşan Gazeteci-Yazar Yusuf Yerli '28 Şubat operasyonu bir siyasete müdahale, toplumu değiştirme dönüştürme operasyonu olmuştur'' dedi.

T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Medeniyetin Burçları Derneği'nin birlikte düzenlediği 'Kayseri Uluslararası Öğrenciler Akademisi' üçüncü hafta dersleri ile devam etti. Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketi Konferans Salonu'nda devam eden akademinin derslerinde birinci oturumda Eğitimci-Yazar Bülent Doymuş 'Bilgisayar ve İnternet Güvenliği' konusunu anlattı. İkinci oturumda ise Gazeteci-Yazar Yusuf Yerli 'Türkiye'de Medya, Siyaset ve Sermaye' konusunu anlattı. Akademinin üçüncü oturumunda Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Ertürk, 'Düşünce Tarihine Giriş' konusunu anlattı.
28 ŞUBAT, SİYASETE MÜDAHALE, DEĞİŞTİRME VE DÖNÜŞTÜRME OPERASYONUDUR
Akademinin 2. oturumununda Gazeteci-Yazar Yusuf Yerli 'Türkiye'de Medya, Siyaset ve Sermaye' konusunda açıklamalar yaptı. Yusuf Yerli tarih boyunca ve özellikle yaşadığımız dönemde medyanın oynadığı rolü ve sermayenin medya ile olan ilişkisine değindi. Yerli konuşmasına 28 Şubat'ın yıldönümü olması nedeniyle Türkiye'de özellikle 28 Şubat sürecinde medyanın oynadığı rolü ele aldı.
'28 Şubat operasyonu bir siyasete müdahale, toplumu değiştirme dönüştürme operasyonu olmuştur'' diyen yerli şunları kaydetti: ''Dinleyicilerimizin hemen hepsinin ülkesi de benzer süreçleri geçirdi. Asya'da, Afrika'da, Ortadoğu'da bir ülke sıklıkla askeri darbelere maruz kaldı. İktidarları değiştirildi, dönüştürüldü. Türkiye'de daha önce askeri güçle iktidarlar değiştirildi. 28 Şubat'da dediler ki bu sefer silahsız kuvvetler devreye girsin bu çağrı medyaya yapılan bir çağrıdır. Silahsız kuvvetler olarak medya işlevini görmüştür. Olmayan olayları varmış gibi manşetlere taşımıştır. Yaklaşık 6 ay süreyle yapılan ve atılan manşetler sonucu iktidar değiştirildi. Yani sermayenin medya aracılığı ile siyasete müdahale ettiği ve iktidarı değiştirdiği günün adıdır 28 Şubat. Burada medya, sermaye, siyaset ilişkilerinin üst başlığı olarak iktidar kavramını ele almamız gerekiyor. İktidar kavramında daha ontolojik olarak yerine götürmemiz gerekiyor. İnsan yeryüzüne Allah'ın halifesi olarak gönderilmiştir. Halife kelimesinin açılımı birinin yerine iş yapmaktır. Yani insanlar yeryüzünde Allah'ın yerine onun emirleri doğrultusunda iş yapmak olarak tarif edilir.. İlahi egemenlik, Tanrı'nın egemenliği gibi kavramlar tartışılmış, krallar daha çok kendilerini Tanrının yeryüzündeki temsilcisi, gölgesi olarak tanımlarlar. Yani iktidarın kaynağı olarak bir ilahi güce atfeder. Bu atfedişin bir hak olan bir de batıl olan tarafı vardır. Ancak bu işin bir sahtekarı vardır bir de gerçek mümessili vardır. Bu anlamda Allah adına iktidarı deruhte etmek var bir de Allah gibi yani Tanrının dünyadaki nüvesi gibi görüp Tanrı gibi davranarak yaparlar. Bu şekilde yapan krallar, sultanlar, yöneticiler olmuştur. Tarih bu iki tür davranan insanların dünya egemenliği mücadelesi ile devam etmiştir. Dünyada Habil, Kabil mücadelesi de dahil olmak üzere nihayetinde kimin iktidar olacağı mücadelesi olarak da okunabilir. İktidarın en önemli ayaklarını burada görüyoruz. Sermaye ayağı, siyaset ayağı, medya ayağı vardır. Bu iktidarın tanımında Kur'an-ı Kerim'de özellikle Hz. Musa kıssalarında görüyoruz. Kur'an'da en çok altı çizilen kıssa Hz. Musa kıssasıdır. Bunlar rastgele anlatılan kıssalar değildir. Burada yoğun bir şekilde vurgu Firavun'a yapılan vurgu siyasetin yürütücüsü, Haman vardır başka bir şahsiyet Belam vardır. Bir de Karun namında servetin temsilcisi konumundaki insan vardır. Bu üçlü yapı tarihin her döneminde tezahür etmiştir. Bu yapı üzerine iktidar değişir ve dönüşür. Bizler medyanın yani iletişim unsurlarının aktardıklarına maruz kalıyoruz.'
İLETİŞİMDEKİ GELİŞMELER İNSANLARI CEHALETE SÜRÜKLÜYOR
Yerli, medya ve iletişimdeki gelişmelerin insanları cehalete sürüklediğini ve bu sayede insanoğlunu daha kolay yönetilebilir ve iktidarı sağlamak üzere teknolojinin kurgulandığı bir dünya haline getirildiğinin altını çizdi. Ayrıca bilgisayar, cep telefonu ve benzeri iletişim araçları ile insanoğlunun her anının nasıl gözetlendiğini ve bunlarla ilgili gerek önceki dönemlerde gerekse son dönemlerde yaşanan olaylardan örnekler verdi. Her anımızın farklı tekniklerle kontrol altında olduğunu vurguladı. Huxley'in kitabında bahsettiği ve 26. yüzyılda olmasını tahmin ederek yazdığı birtakım hususların da günümüzde artık gerçek olduğunu bu hususların başında, insanlara her taraftan bilgi geleceğini ve bu bilgi sağanağı içinde insanlar müthiş bir cehaletin içinde kalacaklarının anlatıldığını belirtti. Bugün bütün bunların gerçek olduğunu ve insanların büyük bir bilgi bombardımanı altında cehaleti yaşadıklarına vurgu yaptı.
ERTÜRK: 'DÜŞÜNCE ANTİK YUNANLA DEĞİL İLK İNSANLA BAŞLAMIŞTIR'
Akademinin üçüncü dersini veren, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Ertürk , 'Düşünce Tarihine Giriş' konusunda açıklamalarda bulundu. Düşüncenin alemdeki canlılar içerisinde sadece insana has bir özellik olduğunu ve diğer hiçbir canlıda bu özelliğin bulunmadığının altını çizdi.
Ertürk konuşmasında daha sonra düşüncenin nasıl başladığı ile ilgili konulara değinerek batılı yazarların bu konuda yanıltıcı bilgiler verdiğine dikkat çeken Ertürk şöyle konuştu: 'Bir düşünce tarihçisi bir felsefeci olarak bu batılı kaynaklarda düşünce antik Yunanla başlar sözünü görünce hemen bir ışık yandı içimde, bu olsa olsa gökten zembille indi Yunanlılara dedim. Bunun sonucunda araştırmalara koyuldum ve bunun sonucunda böyle olmadığını gördüm. Düşüncenin Yunan'da başlamadığını gördüm. Düşünce nerede, nasıl başlar sorusuna cevap arıyorum. Her insan dünyaya gelirken düşünce potansiyeli ile beraber geliyor. Çocuk, belli yaşlardan sonra da sorgulamaya başlar. Dolayısıyla yavaş yavaş düşünce kabiliyetleri gelişir. Doğal merak yetisi de gelişmeye başlayınca, doğal olarak çocuk etrafını gözlemler. İşte insanoğlu doğuştan itibaren, merakla öğrenmeye başlıyor. İkincisi doğal merakın çok önemli bir tamamlayıcı unsuru vardır. O da varlığını sürdürme, koruma hissi. Hatta bu fıtratımıza kazınmıştır ki, düşünmeden dahi otomatik korumaya geçersiniz. Otomatik reflekstir. Bu varlığı sürdürme istek ve arzusu iki şeyi tetikler. Birincisi iyiliğime pozitif etki yapacak şeyi yani cazibeyi, varlığıma zarar verecek şeyleri de defetme uzaklaştırmadır. Her insanın fıtratına konulmuş varlığını sürdürme içgüdüsü vardır. İşte bu temel varlığını sürdürme içgüdüsü ister istemez varlığımı ne tehdit eder bunu bilmeye zorlar. Nasıl ne zaman düşünme başlamıştır sorusuna ilk insanla birlikte başlamıştır diyoruz. Hz. Adem ve Hz. Nuh gibi peygamberlerin yaptıkları akıl ve düşünce ürünüdür. O yüzden ilk insanın mağara insanı olduğu gibi bir durum söz konusu değildir. Bugünün teknolojisi ile bile mümkün olmayan şeyleri yapan insanlar nasıl olur da mağara adamı olur. Demek ki düşünce ilk insanla beraber başladı. İlk insan havyan falan değildi, maymun falan da değildi. Peygamberdi ve bizim düşünemediğimizi de bal gibi düşünüyordu.'

Bakmadan Geçme