Anayasa Uzmanı Gül: 'Çıkaracağı kararnameler ile kanunun önüne geçemeyen cumhurbaşkanına diktatör de

Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cengiz Gül, anayasa değişiklik sürecine ilişkin bilgiler verdi.

Anayasa Uzmanı Gül: 'Çıkaracağı kararnameler ile kanunun önüne geçemeyen cumhurbaşkanına diktatör de

Verdiği bilgi ve paylaştığı görüşlerinde Öğretim Üyesi Gül; “Çıkaracağı kararnameyle yasamanın tasarrufu olan kanunu değiştiremeyen, kaldıramayan ve hatta kanuna aykırı ise kararnamesi hükümsüz bırakılan bir cumhurbaşkanının, nasıl tek adam olup da diktatörleşebileceği iddia edilebilir?” dedi.
 
Açıklamalarında cumhurbaşkanına tanınan kararname çıkarma yetkisinin kanunların önüne geçemeyeceğini ve kararnamenin bir kanunu değiştirme veya yürürlükten kaldırma gücünün kesinlikle söz konusu olmadığını belirten Gül, konuya ilişkin olarak şunları paylaştı: “Anayasa Değişiklik Paketi’nin 8. maddesinde cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi verilmektedir. Maddenin ilgili kısmı aynen şöyledir: ‘Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.’ Görüldüğü üzere, temel haklar, kişi hakları ve siyasal haklar alanında ve kanunda açıkça düzenlenen konularda çıkarılamayan kararnameyle, sadece yürütmeye ve sosyal-ekonomik haklar alanına ilişkin konular düzenlenebilecektir. Bu alanlarda da yasama organı, bir aykırılık gördüğü takdirde, çıkaracağı bir kanunla kararnameyi etkisiz hale getirebilecektir. Yani kararname ile kanun hükmü çatıştığında, kararname ilga edilmiş sayılacak ve asla uygulanamayacaktır. Bundan da şu anlaşılmaktadır ki, kararnamenin bir kanunu değiştirme veya yürürlükten kaldırma gücü kesinlikle söz konusu değildir. O halde mevcut sistemde, KHK’lerle bir kanun hükmü değiştirilip ilga edilebilirken, yeni hükümet modelinde cumhurbaşkanına verilen kararname yetkisiyle bir kanun etkisiz hale getirilemiyorsa, bunun, bir güç artışı mı, yoksa güç kaybı mı olduğunu sormak gerekir. AY değişikliğinde cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisinin verilmesini, tek adamlık iddialarına gerekçe gösterenler, bu demagojik itirazlarına malzeme bulduklarını zannetseler de, işin aslının öyle olmadığı hukuki bir realite olarak ortada durmaktadır. ABD ve Fransa gibi pek çok ülkede de olan bu başkanlık kararnamesi (Executive order) çıkarma yetkisinin, Türkiye’de cumhurbaşkanına tanınmaya kalkınca bir bardak suda fırtınaların kopartılması, olaylara kurumsal ve yapısal olmaktan çok, kişisel husumet perspektifinden bakıldığının da en bariz örneğidir. Halihazırda 1982 Anayasası m. 107’de, yürütmenin iki özerk düzenleme yetkisinden biri olan “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”nden zaten bahsedilmektedir. Bunun alanı Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile sınırlı da olsa, tüm yürütme yetkilerinin kendisinde toplantığı başkan veya cumhurbaşkanının kendi sevk ve idaresi altındaki bakanlıklarla ilgili kararname çıkarmasını abartmanın, üzüm yemekten ziyade bağcıyı dövmekle alakası vardır. Çıkaracağı kararnameyle yasamanın tasarrufu olan kanunu değiştiremeyen, kaldıramayan ve hatta kanuna aykırı ise kararnamesi hükümsüz bırakılan bir cumhurbaşkanının, nasıl tek adam olup da diktatörleşebileceği iddia edilebilir?”
 
“ANAYASA DEĞİŞİKLİK PAKETİNİN ANA EKSENİNİ, MEVCUT HÜKÜMET MODELİNİN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ OLUŞTURMAKTADIR”
 
Anayasa değişiklik paketinin ana eksenini, mevcut hükümet modelinin dönüştürülmesi oluşturmakta olduğunu dile getiren ERÜ Öğretim Üyesi Gül, sözlerine şu şekilde devam etti: “Bir süredir kamuoyunun gündeminde olan Anayasa Değişiklik Paketi, TBMM’nde yapılan 1. ve 2. tur oylamalar sonrasında, değişiklik için aranan karar yeter sayısı olan minimum beşte üç, yani 330 barajının üzerinde oylarla kabul edilmiştir. Anayasal olarak şu aşamada, cumhurbaşkanının da her halükarda referanduma sunması gereken Anayasa Değişiklik Paketi’nin, Nisan ayı ortalarına doğru yapılacak olan referandum sonucunda halk tarafından da onaylandığı farz edilirse, bu değişikliklerin Türk siyasal hayatında ve anayasal düzleminde getireceği yeniliklerin hukuki analizine, açıklamalarımda demokratik rejim ve hükümet sistemi, cumhurbaşkanının sorumluluk ve sorumsuzluğu ile cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisi çerçevesinde yer vermeye çalışacağım. Anayasa değişiklik paketinin ana eksenini, mevcut hükümet modelinin dönüştürülmesi oluşturmaktadır. Özellikle 2007 Anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kuralının getirilmesi ve 2014’te de bunun hayata geçirilmesi sonrasında Türk hükümet sistemi parlamenter sistem olmaktan artık çıkmış, Fransa düzeyinde olmasa da bir yarı-başkanlık modeli görüntüsü çizmeye başlamıştır. Doktrinde bunun, zayıflatılmış parlamentarizm, başkanlı parlamenter sistem gibi nitelemeleri yapılsa da, sistem yarı-başkanlık modeline adım atmıştır. Yarı-başkanlıktaki yürütmenin çift başlı yapısının, şimdi olmasa da gelecekte doğması muhakkak bir çatışmaya davetiye çıkarabilme potansiyelini bertaraf etmek için, bu gün başkanlık sistemine yarısıyla değil de, tam başkanlık olarak geçme teşebbüsü anlamındaki bu Anayasa Değişiklik Paketi, demokratik rejimi değil, sadece verimsiz, ağır işleyen, koalisyon hükümetlerine çanak tutan ve vesayet etkisine her an açık olan mevcut hükümet modelini değiştirmek istemektedir. Anayasa Değişiklik Paketinde, cumhuriyet, demokrasi, laiklik ve üniter yapı ekseninde özetlenebilecek Türk siyasal rejimini değiştirmeye yönelik herhangi bir hükmün olduğu söylenemez. Başkanlık sistemi de, parlamenter ve yarı-başkanlık hükümet sistemleri gibi, temsili demokrasinin bir hükümet modelidir. Hatta başkanlık sisteminin demokratiklik seviyesi; yürütmenin halka seçtirilmesi, kimin hükümeti kuracağının açık ve net olması ve de başkanın doğrudan halka hesap vermesi gibi özellikleriyle, daha yukarıda olduğu bile rahatlıkla söylenebilir. Özetle, yürütmenin iki başlı (cumhurbaşkanı ve başbakan) yapıdan çıkıp tek başlı hale getirilmesi ve yürütme yetkilerinin başkanda/cumhurbaşkanında toplanması, sadece bir hükümet modeli tercihi olup, anti-demokratik bir rejime geçmek anlamında yorumlanamaz.”
 
“YETKİLİ VE SORUMSUZ CUMHURBAŞKANINDAN, YETKİLİ VE SORUMLU CUMHURBAŞKANINA GEÇİŞ”
 
Verdiği bilgilerde; “Mevcut anayasal duruma bakıldığında, cumhurbaşkanının siyaseten tam sorumsuz, cezai ve hukuki bakımdan ise görevi esnasında vatana ihanet suçu dışında yine sorumsuz olduğu görülecektir” diyen Anayasa Uzmanı Gül, sözlerini şöyle tamamladı: “Vatana ihanet gerekçesiyle Yüce Divan’a gönderilmesi ise, bu Anayasadaki en yüksek nitelikli çoğunluk oranı olan dörtte üç, yani, 413 oy şartına bağlanmış olup, bu da neredeyse imkansıza yakın bir orandır. Zira böylesi bir oy çoğunluğunun elde edilebilmesi, iktidar partisinin de içinde olduğu, iki hatta üç partinin uzlaşmasını zorunlu kılmaktadır. Meclis gündemindeki Anayasa Değişikliğiyle, bu konuda hem Yüce Divan’a sevk kararı için aranan çoğunluk oranı dörtte üçten, üçte ikiye indirilmiş, hem de suç kategorisi, “vatana ihanet” dışındaki diğer suç tiplerinin de dahil edilmesiyle genişletilmiştir. Mevcut sistemde geniş yetkili, ancak sorumsuz olan cumhurbaşkanı, bu Anayasa Değişikliğiyle, yetkili olmanın yanı sıra, sorumlu bir konuma da getirilmek istenmektedir. Cumhurbaşkanının, etkinleştirilen bu cezai sorumluluğunun yanı sıra, hem halka hem TBMM’ye karşı siyaseten de sorumlu hale getirildiğine şahit olunmaktadır. Şöyle ki, tekrar seçilebilmek için halkın desteğini isteyen cumhurbaşkanının, seçilemediği takdirde, egemenliğin sahibi halk tarafından düşürüldüğü, daha doğrusu siyaseten sorumlu tutulduğu anlaşılır. Bundan başka cumhurbaşkanı, halkın temsilcilerine, yani TBMM’ne karşı da sorumlu tutulmakta ve Meclis tarafından alınacak bir seçim kararı nedeniyle o da görevinden adeta azledilebilmektedir. Anayasa değişikliğiyle, gensoru dışındaki soru, meclis araştırması, genel görüşme ve meclis soruşturması gibi tüm denetim araçlarının bu yeni hükümet modeli açısından da devam ettiğini belirtmek gerekir. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle iki başlı yürütme yapısı sona erip tek başlı hale geleceği için, tüm yürütme yetkileri cumhurbaşkanında toplanacaktır. Bu durum, cumhurbaşkanının tek adam veya bir diktatör haline geleceği şeklinde manüpile edilmekle birlikte, işin aslına bakılırsa öyle olmadığı anlaşılacaktır. Zira, bu yeni modelde yasama yetkisi yine yasamada, yargı yetkisi ise yargı makamlarında kalmaya devam etmektedir. Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi ve HSYK’na üye seçmesi konusunda ise, mevcut sistem aynen devam etmektedir. Yargıda sivil ve asker ayırımının kaldırılması ve de yargının bağımsızlığının yanında, onun adeta mütemmim cüzü olan tarafsızlığına da vurgu yapılması, yargının sistem içindeki konumunu güçlendiren adımlar olmuştur. Yasama yetkilerinin yasama organında muhafaza edildiği, yargı yetki ve fonksiyonunun olması gereken doğrultuda etkinleştirilmeye çalışıldığı bir ortamda, yürütme yetkileri de yürütmede kalmıştır. Hatta mevcut sistemde yürütmenin düzenleyici işlemlerinden olan KHK ve tüzük çıkarma yetkileri de bu değişiklikle kaldırılacaktır. Yeni sistemle yürütmenin, yasama ve yargı alanına karışamamasından başka, azalan yetkilerinin monist yürütme yapısı içerisinde sadece cumhurbaşkanında toplanmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede başbakan ve bakanlar kurulunun kaldırılmasıyla, bunlara ait olan yetkilerin, azalarak da olsa, cumhurbaşkanında toplanmasının, tek adamlığa, otoriterleşmeye veya diktatörlüğe geçiliyor şeklinde gösterilmesi, manipülatif bir spekülasyondan başka bir şey değildir.” HABER: KAAN AKBAŞ