- Haberler
- Röportaj
- Bilici: 'Hayatın içinde olmayan çocuk robot gibi, zombi gibi, frankeştayn gibi yetişecektir'
Bilici: 'Hayatın içinde olmayan çocuk robot gibi, zombi gibi, frankeştayn gibi yetişecektir'
Söyleşimizin bu haftaki konuğu Erciyes Üniversitesi (ERÜ) İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. İbrahim Ethem Bilici oldu.
‘Çocuk-medya ilişkisini doğru okumak ve sağlam bir gelecek inşa etmek için medya okuryazarlığı’ konusuna ilişkin düşüncelerini paylaşan ERÜ Öğretim Üyesi Bilici, sanal dünyada oyun oynayan ve vakit geçiren çocuklar için; “Hayatın içinde olmayan çocuk robot gibi, zombi gibi, frankeştayn gibi yetişecektir” dedi.
TELEVİZYON VE DENETİMSİZ İNTERNET KULLANIMININ ÇOCUKLARA NE GİBİ ETKİLERİ VARDIR?
Televizyon en yaygın ve erişimi ucuz kitle iletişim aracı olarak her evde baş köşededir. Teorik bilgi birikimi ve pratik tecrübesiyle tam profesyonel ekipler tarafından, tam profesyonel teknolojiler kullanılarak hazırlanan programlar karşısında; fiziksel ve psikolojik gelişimini tamamlamamış, zayıf ve naif çocukların son derece etkiye açık olduğu aşikardır. Çocuklarla ilgili işlenen suçların ebeveynler üzerinde ciddi bir kaygıya neden olması yüzünden çocuklar dışarıda oynamaya çıkamıyorlar. Mesela ben çocukluğumda dışarıda oynayabiliyordum, benim çocuklarım dışarıya çıkamıyor, kendi çocuklarımı da kısıtlı olsa da çizgi filme teslim etmek durumumda kalıyorum. Şimdiki çocuklar saksıda çiçek, akvaryumda balık, kafeste kuş gibi apartman dairesine sıkışmış vaziyette; yaşlı, genç, çoluk-çocuk insan silolarında istiflenmiş vaziyetteler. Gerçekten acınası bir durum. Her semtte bir kapalı oyun alanı ve gelişim alanı hazırlanmalı. Belediyelerden bu konuda önemli bir beklentimiz var. Aileler çocuklarını dış dünyanın tehlikelerinden korumak için, ‘gözünün önünde bulunsun’ diye çocuğu eve hapsederken, sürekli sıkılmaktan şikayet eden çocuğunu televizyona veya dijital teknolojilere teslim etmektedir. Televizyon çocuk bakıcısı, hatta bebek bakıcısı olarak kullanılmaktadır. Dört duvar arasına hapsolan çocuklar televizyon başta olmak üzere dijital eğlencelere yöneliyorlar. Dijital oyunlar başta olmak üzere, video seyretme, facebook gibi tanımadığı erişkinlerle karşılaşma ortamlarında bulunabiliyorlar. Ebeveynlerin bu konuda ciddi anlamda eğitilmeleri, bilgilendirilmeleri gerekir. Bu konuda geniş kapsamlı bir talep gelirse, ben bu ebeveyn eğitimi konusunda gönüllü çalışmalar yaparım. Çocukların dijital mecralarda şiddet, pornografi, kötü dil kullanımı gibi uzun vadede çocuğun iç dünyasında ciddi yaralar açacak konularda bilgilendirilmesi ve dijital ve fiziksel yollarla etkin bir şekilde korunması acil eyleme planlarına alınmalıdır. Öte yandan televizyon ve dijital mecraların çocuklar için yararlı olacak özellikleri ön plana çıkartılmalı ve çocuk dozajında medya tüketmelidir. Televizyon ve dijital mecraların çocuklar üzerinde pek çok olumsuz etkisi vardır. Dışarıda fiziksel oyun oynayıp, güneşini alamayan, biraz toz yutup bağışıklık sistemini geliştiremeyen, eli ayağı yaralanınca kendince bir ilk yardım girişiminde bulunamayan ve neticede hayatın çeşitli zorluk ve zevklerini tadamayan, hayatın içinde olmayan çocuk mantar gibi, robot gibi, zombi gibi, frankeştayn gibi yetişecektir. Oyun oynayan çocuğun daha sağlıklı fiziksel gelişimi söz konusudur. Öte yandan ekran bağımlılığının sedanter yaşam tarzıyla obezite ve benzer sağlık sorunlarına neden olduğunu bulan pek çok araştırma vardır, oysa ekran bağımlılığının zihinsel dünyaya ne gibi etkilerinin olduğu tam olarak üzerinde durulan bir konu değildir. Çocuklarımız eğer geleceğimiz ve geleceğimizin mimarları ise onları kaçınılmaz medyalı dünyalarını güzel doldurmak, bedenlerini ve zihinlerini doğru beslemek zorundayız. Çocuklarını doğru yetiştiremeyen, saldım çayıra diyen toplumların uzun vadede kaybetmesi kesindir.
TOPLUMUN BAZI KESİMLERİNDE TELEVİZYONUN ÇOCUKLARA ASLA İZLETİLMEMESİ GEREKTİĞİ DÜŞÜNCESİ HAKİM VE ÇOCUK DOĞUNCA TELEVİZYONU KALDIRAN AİLELER VAR. BU DOĞRU BİR DAVRANIŞ MIDIR?
Medya okuryazarlığı eğitiminde ‘korumacı yaklaşım’ da bunu söylüyordu. Ama yasaklar cazip geldi, çocuklar yasaklananı özellikle aradı. Bilinçli ebeveynler kendi çocuğunu koruyup kısıtlarken, bir tanesi çıkıp da çocuğunu dijital mecralarda başı boş bırakınca o çocuk üzerinden yasaklar bypass edildi, çocuk ders arasında, hatta ders içinde dijital mecralarda geziniyor, ötekisi de onun cihazı üzerinden dijital alemin cazibelerine dalıyor. Çok çok üzülerek belirtmek gerekirse, okullarda dağıtılan tabletlerin yazılımını kırıp oyun ve ıvır zıvır şeyler yükleyen bir çocuk sırrını şöyle ifşa ediyor: (derste) öğretmen gelirken ekrandaki oyundan hemen ders uygulamasına geçiyorum, öğretmen görmediği sürece derste rahatça oyun oynuyorum, dersler böyle daha eğlenceli geçiyor. Bu tip örnekler iyi amaçlarla yapılan işlerin zamanla kötü neticelere varmasına neden olabiliyor. Bu yüzden çok dikkatli olmalıyız. Çocuk doğunca televizyona ara verme işi, biraz sıkıntılı. Çünkü yetişkinlerin televizyondan bilgilenmeye ve dozajınca eğlenmeye de ihtiyacı olabilir. Önemli olan doğrudan televizyon-bebek veya çocuk ilişkisinin rastgele kurulmasını önlemek, çocuğu televizyon ile alternatifsiz baş başa bırakmamaktır.
TÜRKİYE'DE SÖZ KONUSU DURUMLA ALAKALI YAPILAN ÇALIŞMALAR NELERDİR. BU KONUDA NELER YAPILABİLİR?
Türkiye’de ‘milli’ eğitim sisteminin tam olarak bağımsız, yerli ve milli olması gerekir. Ancak o zaman gerçek anlamda ülkesi için fedakarca çalışacak insanların sayısı yarıyı aşar. Yarı eşiği bizim için çok önemlidir çünkü yarıdan aşağı düştükçe gerileme (ve batış) yukarıya çıktıkça da ilerleme gerçekleşir. Eğitimcilik tepeden tırnağa bir aşk işidir. Yetiştireceğin insanın dili, dini, ırkı, kimliği ne olursa olsun sevmen ve onu geleceğe taşıyacak şekilde iyi yetiştirmen, gerekli bilgiyle donatman, ilgiyle kuşatman gerekir. Çocuklara sevgiyi ve sevgi dilini aşılamak gerekiyor. Geleneksel Japon eğitim sistemini çok beğeniyorum. Eğitim sistemi, öğretmen, çocuk, aile, akran bunlar tam bir uyum içinde olmalıdır. Bunların bakış açıları, ürettikleri bilgi veya telkinleri çatıştığı hatta çeliştiği durumlarda parçalanmış eğitim ortaya çıkar ki bu hiç bir ülkeyi geliştirip kalkındıramaz.
BAZI TELEVİZYON PROGRAMLARINDA SUBLİMİNAL MESAJLAR VERİLDİĞİ YÖNÜNDE İDDİALAR VAR. BU KONUDA NELER SÖYLEYEBİLİRSİNİZ?
Bilinçaltı mesajlarla zihinleri işgal etmek gerçekten kirli bir iştir. Yayınlar üzerinde çok titiz teknik incelemeler yapılması gereklidir. Bu konuda bir departman oluşturulabilir. Diğer taraftan bilinçaltı mesajlardan önce açıkça söylenen veya metne gizlenip ima edilen mesajların da okunması gerekir. Bu konuda karşı mesajlar [counter message, counter ads.] bir çözüm, alternatif olabilir.
SON OLARAK, TELEVİZYON VE DİĞER KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARINI DOĞRU KULLANMAK MÜMKÜN MÜDÜR, MÜMKÜNSE BUNUN NE GİBİ YOLLARI VARDIR VE AİLELERE BU KONUDA TAVSİYELERİNİZ NELERDİR?
Birincisi yayın içeriğinin kalitesi sıkı denetlenmelidir. Gelişmiş ülkelerde ülkenin çıkarlarına, değerlerine, kültürüne karşıt, onu aşağılayan tek bir yayın içeriğine rastlayamazsınız. Yayın içeriği mümkün olduğunca dezenformasyondan, manipülasyon ve propagandadan arındırılmalıdır. Ülkeye ve insana katkısı oranında farklı bakış açılarına yer verilmelidir. Medya eğlendirmeden çok eğitme işinde etkin bir araç olarak kullanılmalıdır. İkincisi eğitmenlerin eğitimi ve ebeveyn eğitimidir. Eğitmenlerde sağlam bir medya okuryazarlığı birikimi ve bilinci oluşturulursa, öğrencileri daha iyi yetiştirmek mümkün olur. Öğretmen istediği kadar iyi ders anlatsın, evdeki uygulama, bir örnek olarak ebeveynin yaptıkları okuldaki eğitim ile paralel gitmiyor da çelişiyor hatta çatışıyorsa eğitim başarıya ulaşamaz. O yüzden ebeveynlerin de eğitilmesi gerekli ve faydalıdır. Medya aracılığıyla çocuklara doğru bilgiye ulaşmaya çalışmayı, olaylar konusunda mümkün mertebe tarafsız ve her halükarda dürüst olmayı öğretmeliyiz. Medyadan bilgilenme konusunda da her gördüğüne, her duyduğuna inanmak yerine bilginin kaynağını sorgulamayı, eleştirel bakış açısına sahip olmayı öğretmeliyiz. İçinde bulunduğumuz coğrafyada yaşayan insanlar, geleceğe umutla bakmak isteyen toplumlar; çocuklarını, gelecek nesillerini, geleceklerini nitelikli eğitimle sağlam temeller üzerine inşa etmelidir. RÖPORTAJ: KAAN AKBAŞ