Buraya kadar
Suriye'de iç savaş başladığında oyunun parçası olarak görülen ancak gelinen noktada aslında oyun kurucu olduğu anlaşılan Türkiye Suriye özelinde, Orta Doğu ekseninde kartların yeniden karılmasına neden oldu. ABD çekildi, Fransa direniyor, PKK bitiyor, yıllarca aldatılan mazlum Kürtler Türkiye'ye biraz daha yakınlaşıyor.
Türkiye ile ABD arasında terör örgütü PYD/PKK'ya Suriye'de verilen destek üzerinden başlayan gerilim, çorap söküğü gibi çözülüyor. PKK elebaşlarının kelleleri için ödül açıklamasıyla başlayan ve Suriye'den çekilme kararı ile zirveye ulaşan Ankara-Washington ilişkileri şüphesiz ki Türkiye'nin diplomatik zaferi.
Ancak daha da önemlisi, bu karar, yıllara dayanan Türkiye-ABD müttefikliğinin devamı, Suriye'nin geleceği, terör örgütlerinin ise sonu, Orta Doğu'nun yeniden imarı için de fırsatlarla dolu bir paket anlamına geliyor. ABD'nin sekiz yıldır iç savaş yaşayan Suriye'den çekilme açıklamasının ardından bir takım hesaplar yapılmaya başladı. Ancak Türkiye'nin içinde olmadığı hiçbir planın hayat hakkı yok. Ne PKK'nın terör devleti kurma, ne Fransa'nın tadı damağında kalan 71 yıl önceki Suriye özlemi ne de Suriye üzerinden menfaat devşirmeye çalışan ülkelere alan açılması artık mümkün görünmüyor.
Suriye'de iç savaş başladığında oyunun parçası olarak görülen ancak gelinen noktada aslında oyun kurucu olduğu anlaşılan Türkiye, Suriye özelinde, Orta Doğu ekseninde kartların yeniden karılmasına neden oldu. ABD çekildi, Fransa direniyor, PKK bitiyor, yıllarca aldatılan mazlum Kürtler Türkiye'ye biraz daha yakınlaşıyor.
ABD'yi Suriye'den çekilmeye zorlayan birçok faktör sıralanabilir; Obama'nın Irak ve Afganistan'dan asker çekeceği açıklamasıyla ikinci kez başkan seçilmiş olması, Trump'ın 2020'deki başkanlık seçimlerine yönelik bir popülizm çabası olarak düşünülse de Türkiye'nin kararlılığı ayrı bir önem taşıyor.
DOKU NAKLİ MÜMKÜN DEĞİL
“Gömleğinizin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz ondan sonrası hep yanlış gider” derler. Tıpkı Irak ve Suriye'de olduğu gibi. Osmanlıdan koparılan bu iki bölge üzerinde çok sinsi planlar yapıldı. Arap milliyetçiliği ve tek bir Arap devleti hayali ile Baas denilen sosyalist bir akım ihdas edildi. Baas, Şubat 1963'te Irak'ta, Mart 1963'te Suriye'de yapılan darbeler ile rejimi ele geçirdi. Ancak Irak'ta halkın çoğunluğu Şii olmasına rağmen Sünni yönetim, Suriye'de ise çoğunluk Sünni olmasına rağmen Şii Nusayri bir yönetim olarak Baas ideoloji ve partiler bu ülkelerde yönetime yükseldiler. Doku uyuşmazlığına rağmen yıllarca katliam ve baskılarla ayakta kaldılar. Irak'ta 2003'te yıkıldı, Suriye'de bitkisel hayatta kortizonla yaşatılmaya çalışılıyor.
Aynı anlayışı Türkiye'de de denemeye kalktılar olmadı. Son olarak da Suriye'nin kuzeyinde. Marksist ve komünist bir hareket tarzını benimseyen PKK'yı çeşitli takma isimlerle farklı bir yapı olarak piyasaya sundular. Üstelik buradaki Müslüman Kürtlerin hamisi olarak. Laboratuvarda ürettikleri terör örgütü DEAŞ ile son demlerini yaşayan PKK'ya oksijen sağladılar. PKK'nın Kürtlerle ilgisi olmadığı gibi bu örgütün de İslam'la alakası yoktu. PKK'yı kahraman, DEAŞ'ı İslamcı terörist olarak sunmak için dünya medyası tetikteydi. Dünyadaki İslamofobiyi tetikleyip bir sürü ipi kopuk tipleri tahrik ederek PKK'nın yanına çektiler. Bir taşla birkaç kuş vurulacaktı; PKK sözde bir Kürt devleti kurdurulacak Mahabat Cumhuriyeti'nin yıkılmasının ardından yıllarca devlet özlemi çeken Kürtler için bir devlet kurulacaktı. Ama aslında bu devlet orada çıkarları olanlara hizmet edecekti.
Ama kirli suyla çamaşır temizlenmezdi. Türkiye yıllarca bunu anlatmaya çalıştı. Eli kanlı bir örgütün burada yapılanmasına izin vermeyeceğini anlattı anlattı anlattı. Türkiye farklı ittifak arayışlarına girince ABD'den iyi niyet hamlesi olarak PKK'nın üç elebaşı için ödül adımı geldi. Sonrasında da çekilme kararı.
ABD'NİN VARLIĞI GAYRİ YASALDI
ABD, DEAŞ'a karşı Başkan Obama'nın talimatıyla Ekim 2014'te başlattığı hava operasyonlarını da 2015'in sonlarında 50 askerle girdiği Suriye topraklarında sayıları 2 bine (gayriresmî 5 bin) ulaşan başlayan askerlerini de şimdiki başkan Trump'ın kararıyla geri çekmeye başladı. ABD'nin bu kararı almasında elbette ki Türkiye'nin daha önce gerçekleştirdiği DEAŞ operasyonu, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı'nın etkisi çok büyük. Zira Türkiye bir türlü bitmeyen Suriye'deki çözümsüzlüğün yükünü daha fazla çekmek istemedi. 4 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapan bir o kadarına da Suriye'de kol kanat geren ülke olarak tekrar birliklerini sınıra yığdı.
Türkiye, terör örgütü olarak gördüğü PKK ile irtibatın kesilmesini ve verdiği binlerce tır dolusu silahın kendisine karşı tehdit oluşturduğunu NATO müttefiki olan ABD'ye bir kez daha ilettti. Terörle mücadelede başarısı tescilli olan Türkiye, ABD'ye operasyon kararlılığını en üst perdeden tekrarladı. Pentagon ve Centcom'un direnmesine rağmen Trump, mart ayında bir kez daha seslendirdiği çekilme kararını yürürlüğe soktu.
ABD, NATO ya da BM şemsiyesi altında Suriye'ye girmediği için uluslararası anlaşmalara göre Suriye topraklarında gayriyasal olarak bulunmasını da sonlandırmış oldu. Zira Rusya, Tartus'ta bulunan askerî üsleri ve ikili anlaşmalar, İran, Esad'ın daveti üzerine, Türkiye ise sınırlarını koruma gayesiyle orada. ABD'nin ise Trump'ın tabiriyle dünya jandarması olmaktan başka görünür ya da izah edilebilir yasal bir sebebi yok.
ABD, çekilme kararı ile birlikte 750 milyar dolar olan savunma bütçesinde tasarrufa gitmenin ötesinde Türkiye gibi nükleer silahlarını teslim ettiği bir ülkeyle karşı karşıya gelmekten de kaçınmış olması da ayrı bir kazanç görünüyor. Kaşıkçı cinayeti ile itibar kaybeden ABD bu hamlesiyle puan toplar mı onu ilerleyen günler gösterecek.
PKK'YI KÜRTLER BİTİRECEK
Türkiye'de İran'da, Irak'ta son olarak da Suriye'de terör eylemleri ile on binlerce masumu katleden PKK, ABD'nin çekilme kararının ardından şoke oldu. Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde terör devleti kurma hayalindeki teröristleri bitirme kararlılığı örgütü panikletmiş durumda. Kâh Rusya kâh ABD ile iş tutan, Afrin operasyonuna destek verdiği için Rusya ile ipleri koparan PYD/PKK şu sıralar Fransa'nın yanı sıra Esad'a da iş birliği çağrısı yapıyor. Üstelik de Suriye iç savaşına “Yıllarca Kürtlere kimlik vermeyen, hatta katleden Esad'a karşı direnmek hakkımız” diye attığı sloganları unutarak. Ancak yıllarca taşeron olarak kullanılan, maşası olduğu devletlerin arzularını yerine getirmek için haklarını savunduğunu iddia ettiği Kürtleri, baskı, haraç, öldürme gibi çeşitli yöntemlerle sindiren örgüt bu defa Türkiye'de olduğu gibi Suriye'de de yolun sonuna geldi.
Üstelik ne dünya görüşü ne de ideoloji olarak aynı çizgide bulunmadığı Kürtlerle baş başa bırakıldı. Suriye'de mütedeyyin bir yapıya sahip Kürtler, çok kısa bir süre içinde PKK ile bir hesaplaşma içine girecek. Bunun ilk işaretleri hem Azez'deki aşiret toplantısında hem de topraklarından sürgün edilen ailelerden geldi. Kürt kimliğinin Orta Doğu'da terörist ile birlikte anılmasına zemin hazırlayan PKK'ya “Derhal bu toprakları terk edin, Türkiye'nin aradığı isimleri teslim edin, silahları bırakın” çağrısı yapıldı. Çok kısa süre içinde terör örgütünün Suriye'de aşiretlerle çarpışmaları kaçınılmaz olacak. Arkasında ABD olmayan örgüt burada daha fazla direnemez.
SURİYE'YE FRANSIZ KALMALILAR
Mart ayında Trump'ın Suriye'den çıkacaklarına ilişkin açıklamasıyla eşzamanlı olarak Fransa Cumhurbaşkanı Macron önce PKK'yı Elysee Sarayı'nda ağırladı. Ardından da Fransa'nın Suriye'de PKK ile iş birliği yapacağı açıklaması geldi.
Fransa Suriye'nin kuzeyindeki 5 askeri üste PKK ile iş birliği hâlinde. 300 askeriyle Suriye kuzeyinde PKK lehine etkinliğini daha da artırmayı planlıyor. Şimdi yine cılız bir sesle “ABD çekilse de biz çekilmeyeceğiz” diyor. Peki Fransa'nın derdi ne? Tarihsel sürece bakmakta fayda var;
Meşhur Sykes-Picot gizli antlaşması İngiltere ve Fransa'nın bölgeyi paylaşma planıydı. Antlaşma gereğince Suriye, Türkiye'nin güneyi ve güneydoğusu Fransa'ya bırakılıyordu.
1919 yılının Aralık ayında Fransa Sykes-Picot Antlaşmasının gereği olarak Suriye'yi İngilizlerden istedi. Yoğun baskılar neticesinde İngiltere Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal'ı yüzüstü bırakarak Suriye'yi Fransızlara teslim etti.
1920'de direniş başlayınca Fransa havadan ve karadan Suriye'yi bombalayarak 6 bin kişiyi katletti. Lübnan ve Suriye toprakları üzerinde kendi mandası altında devletçikler kurdu. Suriye'deki acımasız işgali 1947 yılına kadar sürdü. Yer altı ve üstü tüm varlıkları sömürdü. Suriye içindeki farklı etnik ve dini unsurlar birbiriyle çatıştırıldı ve aralarına bugün de devam eden düşmanlık tohumları saçıldı. Suriye Devleti ve ordusunda Nusayri azınlık etkin hâle getirildi. Suriye'de hiç dinmeyecek sorunların, çatışmaların, isyanların temeli Fransa tarafından atıldı.
Fransa'nın 1947'de çıktığı Suriye'ye yeniden dönme arzusu ne DEAŞ, ne de Kürtler. Yarım kalan Sykes-Picot hayali. PKK/PYD üzerinden bu hayalini gerçekleştirme çabası ayyuka çıktı.
Fransızlar 21 Aralık'ta Elysee Sarayı'nda PKK/PYD ile yine görüştü. Terör örgütü, Fransa'yı kuzeydoğu Suriye'de uçuşa yasak bir bölge kurmaya çağırdı. Üstelik de Türkiye'nin operasyonunu bahane ederek. Ancak Fransa'nın Suriye'de ne yasal ne de askerî olarak bunu yapacak gücü yok. Buna Türkiye'nin müsade etmeye de niyeti yok.
İSRAİL-SURİYE SAVAŞI KAPIDA
Gelelim İsrail'e. Amerika'nın güçlerinin Suriye'den çekilmesini “Kendi güvenliğimiz için operasyonlarımızı sürdüreceğiz” şeklinde değerlendiren İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD birliklerinin geri çekilmesini takiben Suriye'deki İran militanlarını tehdit etti. Netanyahu televizyonda yaptığı açıklamada, ülkesinin İran'ın Suriye'deki varlığını kurma çabalarına karşı hareket etmeye devam edeceğini söyledi. Başbakan “Suriye içindeki İran dağıtımlarına” karşı bir İsrail hava operasyonu yapacağını Lübnan Hizbullah milislerine devredilen silahları da kullandırmayacaklarını söyledi.
“Çabalarımızı azaltmak niyetinde değiliz, ancak hızlanacağız ve bunu ABD'nin tam desteğiyle yaptığımızı biliyorum” diyerek Suriye'deki İran milislerine karşı askerî operasyon başlatılması olasılığını ima etti. Netanyahu “Şii” savaşçılarının Tel Aviv'le savaşmak için Suriye topraklarına girdiğine iddiaları arasında yer verdi. Her şeyden önce Filistin'e yönelik operasyonları ile kendi içinde bölünen, Liberman'ın istifası ile erken seçime zorlanan Netanyahu, hem Yahudiler arasında kendisine olan öfkeyi kanalize etmek hem de seçimi ertelemek adına Suriye'ye askerî müdahale yapabilir. Tartışmalı bölge Golan ve bugüne kadar hiç karşı karşı gelmediği ve de kazan kazan teorisine göre gelmeyeceği İran'ı bahane ederek Suriye'ye operasyon yapma ihtimali kaçınılmaz.
BLACKWATER GERİ DÖNÜYOR
ABD, Suriye ile eşzamanlı olarak Afganistan'dan da çekilme kararı aldı. Afganistan'da 15 bini ABD askeri olmak üzere 23 bin NATO askeri ve 27 bin de askerî müteahhit personeli bulunuyor. ABD'nin BAE'de Taliban yetkilileriyle görüştüğünün ortaya çıkmasından iki, Suriye kararından bir gün sonra 7 bin askerin çekileceğini duyurması birkaç yönden manidar. Öncelikli olarak 17 yıldır Afganistan'da çarpışan ve bugüne kadar 1 trilyon dolar harcama yapan ABD, Obama döneminde askerlerin bir kısmını çekmiş, diğerleri için de bir çözüm arayışındaydı. Tam da bu süreçte Irak'tan kovulan Blackwater kurucusu Eric Prens geçtiğimiz yıl, Afganistan'daki operasyonları yönetmek için ABD yönetimine teklifte bulundu. 6 bin asker 2 bin de eski özel harekât mensubu ile görevi devralmak istediğini belirterek yıllık 5,5 milyar dolar talep etti. Ancak teklif Mattis'e takıldı.
BAE ve Suudi Arabistan'la ortaklık yapan Eric Prens, Yemen'deki operasyonları üstlendi. ABD ile yeniden yakınlaşma oldu. Ve ABD'nin en önemli silah dergisi “Recoil”in ocak-şubat ayı sayısında Blackwater USA, tam sayfa reklam yayınladı: “Geliyoruz”.
Mattis'in görevi bırakması ve Afganistan'dan çekilme kararının alınması Blackwater'ın ABD askerlerinin yerini dolduracağı şeklinde yorumlandı.. Hatta kesin gözüyle bakılıyor. ABD'nin Arap NATO'su kurma, ve Suriye operasyonlarını devretme fikri çok konuşulmuş ancak bir türlü faaliyete geçmemişti. Çekilme kararının ardından “Buradaki desteğimiz sürecek” şeklindeki açıklama Blackwater'ın Suriye'de faaliyete başlayacağı şüphesini doğurdu. Zira ordu fikrine sıcak bakmayan BAE ve Suudi Arabistan “Biz parasını verelim, orduyu siz kurun” demiş ardından 100 milyon dolar ABD hesabına yatırılmıştı. Önümüzdeki günlerde Suriye'de Rus Wagner paralı askerleri gibi Blackwater'ın da sahada olması muhtemel.