'Çiftçiye kız vermiyorlar'

Bir tarafta yangınlar, bir tarafta kuraklık, bir tarafta hiç şahit olmadığımız ani yağışlara bağlı seller... Küresel iklim felaketi artık kapıda değil resmen o kapıdan içeri girdik. O kapıdan ilk girenler de çiftçiler oldu. İklim felaketi, artan girdi maliyetleri ve borçlarla savaşan çiftçinin durumunu ise 'başlık' özetliyor: çiftçiye kız vermiyorlar. Peki, çiftçi üretmezse ne olur?

'Çiftçiye kız vermiyorlar'

KENDİ KENDİNE YETER İDİK, KÖYLÜ DE MİLLETİN EFENDİSİ...

Kocasinan Ziraat Odası Başkanı Abdülkadir Güneş ile küresel iklim felaketine bağlı olarak gelişen kuraklığını, seviyesi gün geçtikçe düşen yeraltı sularını, bunlara karşı alınabilecek önlemlerini, çiftçinin üretim alanından çekilmesine neden olan girdi maliyetlerini, kredi borçlarını ve şehir hayatını konuştuk. Bu söyleşinin özeti de, "Çiftçiye kız vermiyorlar." oldu. Çünkü, çocukluğumuzun kendi kendine yeten, köylünün milletin efendisi olduğu Türkiye'den, 30 yıl içerisinde gelinen noktayı en iyi özetleyen cümle buydu.

19 LİRAYA ŞEFTALİ Mİ, 50 LİRAYA ET Mİ?

Güneş'in durumun vehametini ortaya koyan birkaç başka kilit cümlesi ise şunlar:

"19 Liraya şeftali alıp yiyeceğime, 50 Lira verir et alıp yerim.", "Çiftçinin kredi çekmeme ihtimali yok.", "Mazı Dağı'nda bir yerli firma gübre üretiyor. İthal gübreden daha pahalıya satıyor. Yazıklar olsun, hakkımızı helâl etmiyoruz.", "Son 30 yılın en kurak dönemini yaşıyoruz.",

41 İLDE KURAKLIK UYARISI

Tabi ki size önce kuraklığı soracağım. Ne oldu, ne oluyor, bizi ne bekliyor?

Bu yıl ilimizde ciddi bir kuraklık yaşadık. Bu, Alllah'tan gelen bir şey. Sadece Kayseri değil, Türkiye'nin 41 ilinde Meteoroloji ve Tarım İl Müdürlüklerinin çalışmalarına bağlı olarak kuraklık olduğu tespit edildi.

41 ilde Kayseri'nin sıralaması nedir?

Kayseri'yi sonradan eklediler. Önce kuraklıktan zarar gören 26 ildi, sonradan 15 il daha eklediler. O da şöyle; yağışlar çekildi, 1 buçuk ay kadar yağmur yağmadı, o dönemde ekinlerimiz büyümedi. Kuraklık o nedenle bizi sıkıntıya soktu, yoksa bahar iyi geçti.

16 İLÇEDEN 5'İ ÇOK SIKINTILI

Kayseri'de en sıkıntılı yer neresi?

Kocasinan, Sarıoğlan, İncesu, Yeşilhisar, Yahyalı. Bazı yerlerde öyle ki, yüzde 55, 60 zarar var. Yani 100 kilo buğday alacaksa 55'i zarar görmüş.

30 YILIN EN KURAK DÖNEMİ

Bu oranlar son kaç yılın en ciddî kuraklık göstergeleri sizin gözlemlerinize göre?

Son 30 yılın en kurak dönemi. Bunu 3, 4 yıl önce de yaşamıştık ama her bölge zarar görmemişti; bölge bölge görmüştü. Ama bu yıl özellikle İç Anadolu'da Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Niğde, Aksaray, Konya'da çok ciddî kuraklık var. Burada biçere girmeyen çiftçiler var. Dönümüne 30 kilo tohum atıp biçtirdiğinde o kadar alamayan çiftçi var.

Sohbetin başında kuraklığın Allah'tan gelen bir şey olduğunu söylediniz. Peki, hiç insan hatası yok mu işlerin bu noktaya gelmesinde.

Kuraklıkta çiftçinin hatası  yok. Biz toprağımızı daha iyi işleyebilirsek, daha çok emek verirsek, kuraklık olsa da biraz daha az zarar görme ihtimalimiz olabilir. Ama lalettayin sürersek, lalettayin biçersek, ilacını, gübresini zamanında atmazsak, e bir de kurak olunca... Bir de nadas alanlarımızı eskisi gibi bırakmıyoruz, buralara nohut ve aspir ekiyoruz. Topraklar kıraçta iki ürünü kaldırmıyor. Nohut ve aspir ekilen yerler daha çok zarar gördü. Ama ben mesela nadastan dönümde 200 kilo buğday aldım. Aspir ektiğim yerden de 50 kilo aldım. Sonuç olarak nadas alanlarını daralttık ama ne kadar bu şekilde gider bilmiyoruz. Daha fazla kuraklık olursa mecburen nadasa bırakmak zorunda kalacağız.

SONDAJ KUYULARI ÇÖKTÜ

Kuraklıktan dolayı yeraltı sularının çekildiği de biliniyor.

Sondaj kuyusu vurduran, tarımsal sulama yapanların çoğunun kuyuları çöktü. Kuyu çökmesi ne anlama geliyor; normalde 100 metreden su çıkarılan bir kuyuda su derinliği 200 metreye düşmüşse o kuyu bitmiştir. O kuyunun tekrardan 200 metre için açılması gerekir. Onun için herkes kuyusunu açtırmak zorunda kalır, o da bir maliyet. Yeraltı suları kuraklık ve kış yağışlarının çok olmamasından dolayı çekildi. Barajlarımızın su seviyesi düştü. Örneğin, Yamula Barajı'nda elektrik üretimi durdurulmasaydı, barajın kapağı devamlı açık olsaydı sistem boşa çıkacaktı. Sarımsaklı ovasını sulayan Sarımsaklı Barajı'nda sulamaya yüzde 95 doluluk oranıyla başladık. Şu anda 6 milyon metreküp su var, o da yüzde 20 doluluk oranı demektir. Şimdi ayçekirdeğine su vermemiz lazım; mısıra iki sefer, pancara iki sefer vermemiz lazım. Sağolsun Taner Yıldız ve İsmail Emrah Karayel Bey bu işi takip etti, Bağçecik Barajı'ndan gelen sulama sisteminden Sarımsaklı Barajı'na su verdiler. Şimdi su akıyor, oraya su aktığı zaman çiftçilerimiz mağdur olmaz. Ama kuraklıktan mütevellit barajlarımız boş, bazı bölgelerde sulama sıkıntısı çekiyoruz. Bu 6 milyon metreküp de ovayı bir sefer sular.

BİLİNÇ YOK AMA EN ÖNEMLİ SORUN SİSTEMİN OLMAYIŞI

Siz her fırsatta vahşi sulama konusunda uyarıda bulunuyorsunuz, köylü bu işe nasıl bakıyor?

1960 yılında Sarımsaklı ovasına sulama projesi yapılmış, DSİ kanal yapılmış. O vakitte çiftçi vahşi sulamayla sulamaya başlamış. Halâ 1960 yılındaki yapılan sistem devam ediyor. Yani yüzde 95 doluluk olan bir baraj çılgın sulamayla su harcanırsa elbette biter. Ama kapalı sisteme geçmiş olsaydık, o suyun yarısını tüketebilirdik. Barajın yüzde 50'si dolu olur, insanlar da daha kaliteli ürün alırdı. Mesela Sarımsaklı ovası Türkiye'nin en verimli ovası, Kayseri'nin değil. Toprak et kalınlığı 150 santimetreye ulaşan yerler var. Ama halâ çılgın sulama yapılıyor. Bu vatandaşın hatası değil, kapalı sistem sulamaya geçilmeli. Ama devletin de hatası değil, geç kalınmış bir proje. Barajımız var sadece toplulaştırma bittikten sonra kapalı sistem projesi yapılacak. Her yıl ne kadar ödenek gelir, bunu takip edeceğiz.

Yani sulama şekli ürün kalitesi ve verimine de etki ediyor?

Çılgın sulama toprakları çoraklaştırıyor, insanlar daha fazla emek veriyor ve ürün kalitesi de düşüyor.

Peki, köylü doğayı ve toprağı en iyi tanıyandır. Çılgın sulamanın bu etkisini bilmesine rağmen neden buna devam ediyor, bilinçli mi değil bu konuda?

Sistem yok. İnsanların açık gelen suyu kapalı boruya alma şansı yok. Kapalı sistem su olsa zaten çılgın sulamaya DSİ müsade etmez. Toplulaştırma yapıldığı zaman her tarlanın başında vana olacak. Tarlana sistemi kuruyorsun; yağmurlama ise yağmurlama, damlama ise damlama, götürüp hidranta borunun ucunu takıyorsun tarlanı suluyorsun. Parasını da peşinen ödüyorsun.

İŞİ KADERE BIRAKMAMAK LAZIM

Barajlardaki doluluk oranları ne durumda şu anda?

Yamula Barajı yüzde 15, Sarımsaklı yüzde 20, Sarıoğlan civarındaki yüzde 10 civarında. İnsanlar ancak bir sefer sulama yapabilir. Allah büyük tabi, yağmur yağarsa işler değişebilir. Ama barajlarımızda da, sulamada da, insanlarımızda da sıkıntı var. Kuraklıkla ilgili önlemimizi almamız lazım, özellikle kıraçlarda. Artık 2021 yılındayız, teknoloji gelişti. Amerika'da dekarından bin 200 kilo buğday alanlar var. Almanya'da 1 ton, Fransa'da 1 buçuk ton alan var. Çünkü en verimli tohumu üretmişler. Ben de diyorum ki; tamam kuraklık bizden kaynaklı değil ama bundan sonra araştırma enstitülerimiz soğuğa ve kuraklığa dayanıklı çeşit üretmek zorunda. Yani işi kadere bırakmamak lazım.

MAZI DAĞI'NDA GÜBRE ÜRETEN FİRMA: BAKSAN YERLİ AMA FİYATLAR FAHİŞ

Bu yıl çiftçi kâr etmedi, bu kuraklıkta da kâr etmesi mümkün değil. Ama çiftçimizin en büyük problemi gübre fiyatları. Her yerde söylüyorum; taban gübresi dediğimiz DAP gübresinin tonu geçen yıl 2 bin 600 Lira idi, şimdi 6 bin 300 Lira. Yüzde 200 artış var.

Ne oldu da fiyatlar böyle arttı, gübre yapımında kullanılan hammaddenin fiyatı mı arttı?

Gübrenin hammaddesi zaten dışarıdan geliyor; Cezayir'den, Fas'tan, Tunus'tan, İran'dan geliyor. Burada firmalar bunu granül haline getirip satıyor. Ama Mardin Mazı Dağı'nda DAP gübresi üretildiğini duydum. Bunu araştırdım, Mazı Dağı'nda üretilen gübrenin tonu 6 bin 600 Lira, ithal gelen gübrenin tonu 6 bin 300 Lira. Bu nasıl bir yerli üretim, nasıl bir milliyetçilik? Yerli malı diyoruz, yerli üretim diyoruz, ithal gübreden daha pahalıya satılıyor. Kimin olduğunu, firmayı bilmem ama yazıklar olsun. Eğer bu insanlar fırsatçılık yapıyor, bizi üretemez hale getiriyorsa yazıklar olsun. Biz böyle insanlara hakkımızı helal etmiyoruz. Türkiye'de zaten 4 tane ithalat yapan firma var. Bir de bu Mazı Dağı'ndaki üretici varmış. Ama 4 ithalatçının satışı daha ucuz. Firmanın adını söylemek istemiyorum. Arkadaş, yerli üretim yapıyorsun, topraklarımızdan para kazanıyorsun. Bizim ülkemizin insanlarına bunu daha ucuza vermen lazım. Sen nasıl olur da dışarıdan gelen gübreden daha pahalıya satarsın? Tekrar söylüyorum, kim ise yazıklar olsun. Bu aşırı derecede artan gübre fiyatları ve maliyetleri ile üretme şansımız kalmıyor.

ÇİFTÇİNİN KREDİ ÇEKMEME İHTİMALİ YOK

Bu şekilde devam ederse hem üretici hem de tüketici açısında son durum ne olur?

Yapabilen, dayanabilen, gücü olan çiftçi üretmeye devam eder. Ama çiftçi özel bankalardan kredi çektiyse...

Çekmeme ihtimali var mı?

Yok. Ziraat Bankası'nın faizleri düşük. Ziraat Bankası devletin, buranın yöneticilerine ve devlete teşekkür ederim. Hiçbir çiftçimizi icraya vermiyorlar. Şu anda eğer Ziraat Bankası ve Tarım Kredi düşük faizli kredi vermesin, çiftçi arkasına bakmadan gider. Çiftçiye yardımcı olanlara teşekkür ediyoruz ama bu fırsatçılara da hakkımızı helal etmiyoruz. Özellikle bu yerli üretim firmasına. Arkadaş, yıllardır bizim üzerimizden para kazanıyorsunuz.Çiftçi olmasa kimden para kazanacaksınız? Devletimizden talebimiz, bunları çağırsın, kâr marjlarını düşürsün, biraz onlara baskı yapsın biraz bize destek versin gübre fiyatlarını düşürsün. Düşmediği takdirde maliyetler artar, üretim yapamayız, dolayısıyla bu doğrudan pazara, markete yansır.

19 LİRAYA ŞEFTALİ ALACAĞIMA 50 LİRAYA ET ALIRIM

Şeftalinin kilosu 19 TL olmuş zaten. Böyle bir Türkiye mi vardı eskiden.

19 Liraya şeftali alıp yiyeceğime, 50 Lira verir et alıp yerim. İşte bu üretim olmadığından oluyor, çünkü bu maliyetlerle insanlar üretimden kaçıyorlar. Şeftali üretimi fazla olsa bu kadar pahalı olmaz. Nohut mesela; ben nohut biçtirdim, dekarına 150 kilo alırım diye tahmin ediyorum. Ama aldım 70 kilo. Herkes alacak 70 kilo. Yani nohutun rekoltesi düştü. Ben geçen sene 74 Liraya satıyordum bu yıl satacağım 7.5 Liraya. Benden alacak 10 Liraya, rafa koyacak 20 Liraya vatandaş yiyecek. E, vatandaşa da yazık. Üretelim, üretenlere yardımcı olalım ki, hem biz kazanalım hem de vatandaş ucuza yesin. Biz, fırsatçılık yapmıyoruz.

Köylünün, çiftçinin durumunu özetler misiniz bize?

Çiftçiler zor, üretmek zor. Adamın yüz tane hayvanı var, bin dönüm tarlası var. Haydi bu sene kuraklık var ama genel olarak geliri de iyi. Ama oğlunu everecek kız bulamıyor. Oğlun ne iş yapıyor diye sorunca çiftçi diyor ama çoğu çiftçiliği bir gelir kapısı, meslek olarak görmüyor ki.

Bir kere algıyı değiştirmek lazım çiftçiliğe karşı galiba.

Adam geliyor burada asgari ücretle çalışıyor. Oğlun ne iş yapıyor diyorsun; bir yerde sigortalı işte çalışıyor diyor. Oooo ne kadar büyük bir şey... Ya hu, aldığın 2 bin 500, 3 bin Lira para. Sen onunla evini geçindiriyor, mutlu oluyorsan bir şey diyemem. Öte yandan adamın bir sürü geliri var, çiftçi ama sonuç ortada. İnsanlar rahatına mı kaçıyor bilemedim; hanımefendi komşularla oturacak, pastasını, böreğini yiyecek. Köylü de inek sağmıyor ki zaten, makineyle sağıyor. Köyde hangi gelin hanım, hanımefendi tarlaya gidiyor da bizimle nohut yoluyor? Öyle bir şey de yok. Köyde misin, çiftçi  misin oğlumuza gelin yok.

YEMLİHA'DA KADIN ÇİFTÇİLERE TRAFİK CEZASI: HER İŞ BİTTİ ELİ NASIRLI ABLALARIM MI KALDI?

Ama Allah için üreten çiftçilerimiz, çiftçi kadınlarımız da var. Ben onlara teşekkür ediyorum. Yemliha'da mesela üreten çiftçilerimiz var; patlıcanlarını ekiyorlar, ekinlerini suluyorlar, traktörlerini suluyorlar. Mahzemin'de var, Ebiç'te var, Cırgalan'da var. Buralarda bütün traktörleri kadınlar sürüyor. Helal olsun; evini temizliyor, çoluğunu çocuğunu büyütüyor, aynı zamanda da üretime, ekonomiye katkı sağlıyor. Keşke devletimiz teşvik etmek için kadın çiftçilere ayrıca destek verse. Sigortalarını verse, kadınlara böyle bir pozitif ayrımcılık yapsalar. Kadının elinin değmediği yerde bereket de olmaz. Geçen, kadın çiftçilerimize Jandarma ceza yapmış, nedeni de ehliyetlerinin olmaması. Bunu, en yüksek düzeyde yetkililere ilettim. Yazılan cezalar bitti. Ama bundan sonra inşallah oraya bir çeki düzen verilecek. Yahu tamam, ehliyeti yok. Biz de ehliyeti olmadan trafiğe çıksın demeyiz. Ama tarladan çıkmış evine gidiyor, bırakın gitsin.Türkiye'de her şey bitti; bütün herkesi çevirdiniz, ceza yazdınız, herkesin arabasına işlem yaptınız da, Yamula'daki eli nasırlı çiftçi ablalarım mı kaldı ceza yazılmadık? Ülke de bizim, o çiftçi de bizim, jandarma da bizim, polis de bizim. Ben haklı demiyorum ama idare var. İlgililerle görüştük, inşallah kadın çiftçilerimize bundan sonra ceza yazmayacaklar.

YANGINLARI ÇIKARANLARA İDAM CEZASI VERSİNLER

Peki, yangınlar. Yangınlar tarım arazilerine zarar veriyor mu? Örneğin hemen yanıbaşımızdaki Yahyalı'da da böyle bir yangın oldu.

Yahyalı'da tarım arazileri zarar görmedi. Hiç yok denecek kadar az. Çünkü oralar ormanlık alan ama yine de ciğerimiz yandı. Diğer bölgelere gelince ise, Manavgat, Milas, Marmaris, Bodrum Ziraat Odaları başkanlarımızı aradım. Diğerlerini de arıyorum. Buralardaki zararlarımız fazla. Ahırlar yandı, büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarımız telef oldu. Manavgat'ta en çok zarar gören alanlarımız da zeytinlikler. Manavgat Ziraat Odası başkanımıza sap saman falan gönderelim diye düşündük, kendisini aradık. Sonuçta bizim de başımıza gelebilir. Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Türkiye'deki en büyük çiftçi ailesi; 5 milyon üyesi var. O da, güzün bir seferberlik başlatacaklarını ve zeytinlikleri yenileyeceklerini söyledi. Biz de güzün kendilerine zeytin fidanı göndereceğiz. Dikim programına da katılacağız.

KAYSERİ MANAVGAT'A ZEYTİN FİDANI GÖNDERECEK

Bu toprakların kendine gelmesi ne kadar sürer, hemen dikim yapılabilir mi?

Bir süre sonra zeytin dikilebilir ama meyve vermesi bir iki yıllık bir olay değil elbette. Milas'ta, Bodrum'da seralar görmüş, Isparta'da tarım arazilerinde çok zarar yok, seralarda zarar var. Çiftçilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Orada yaşamlarını yitirenlere Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim; bu yangını çıkaran alçaklar, hainler inşallah Allah katında cezasını çeker ama ben önce burada, hükûmet katında cezalarını çekmelerini; idam edilmelerini istiyorum. Bana göre Ankara'nın meydanına atılan bombayla Marmaris'e atılan ateşin hiçbir farkı yok. eğer bu örgüt işiyse, tabi ki devletimiz bu işleri araştırıyor ama bana göre de örgüt işi, bunların bir an önce yakalanıp adalet önünde hesap vermelerini istiyorum. Burayı yakanların inşallah ciğerleri yanar. Ülkemize geçmiş olsun diyorum.

>>SÖYLEŞİ - Selma Kara