- Haberler
- Röportaj
- Deveci: 'Filistin'de çatışmaların durması başkenti Kudüs olan Filistin devletinin kurulmasıyla mümkün'
Deveci: 'Filistin'de çatışmaların durması başkenti Kudüs olan Filistin devletinin kurulmasıyla mümkün'
Başta doğalgaz olmak üzere diğer ticari ve siyasi ilişkilerini yeniden masaya yatıran Türkiye ile İsrail ve Mescid-i Aksa faktörü konusunda Erciyes Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (ERUSAM) Araştırma Görevlisi ve 'filistinarastirmalari.wordpress.com' editörü Can Deveci ile bir görüşme gerçekleştirdik.
Yaptığımız görüşmede Türkiye-İsrail ilişkileri ve bölge hakkında bilgiler vererek görüşlerini paylaşan Deveci, “Filistin’de çatışmanın sona erdirilmesi için yapılması gereken ilk şey; Filistin devletini acilen kurmaktır. Ardından Kudüs’ü başkent ilan etmektir” dedi.
TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ NEREYE GİDİYOR? İKİ ÜLKE ARASINDA İLİŞKİLERİN ÜST SEVİYEYE ÇIKMASI MÜMKÜN MÜ?
Sorunuzu yanıtlamadan önce neler olmuştu okuyucularınıza hatırlatmakta fayda var. İsrail ile ilişkilerin bozulmasının ardında 4 temel olay vardır desek yanılmayız. Bunlardan iki tanesi İsrail’in bölgesindeki ülkelere direkt düşmanca tutumundan kaynaklanmaktadır. İsrail, her an ve her yerde hukuku hiçe sayarak hareket etmeyi kendisine hak saymaktadır. Bu yanlıştır.
Bilindiği üzere Cumhurbaşkanımız 1947 yılından beri Suriye ve İsrail arasında sürmekte olan çatışma ortamını çözmek amacıyla 2008 yılında girişimlerde bulundu. Fakat İsrail’in o zamanki başbakanı Ehud Olmert bu görüşmeleri göz ardı ederek 2008 yılında Gazze’ye ‘Dökme Kurşun Saldırılarını’ başlattı. Saldırılarda zaten oldukça dar olan Gazze Şeridi’nde 355’i çocuk en az 1.500 kişi hayatını kaybetti, 7 bin kişi yaralandı, 4 bin hane yıkıldı.
İkinci olay hatırlarsınız Davos oturumunda Cumhurbaşkanımızın ‘one minute’ tepkisi yukarıdaki olay üzerine gerçekleşti. Cumhurbaşkanımız haklıydı çünkü İsrail kendi dini emirlerine dahi karşı gelerek çocukları öldürmekteydi. Dediği gibi de yaptı bölge adına diklenmeden dik durdu ve Davos oturumlarına 2009’dan itibaren katılmadı. Cumhurbaşkanımızın tepkisi tamamıyla barış ve adalet için idi.
Üçüncü olay da İsrail’in diplomatik kuralları aşan saygısızlıkla planladığı alçak koltuk krizidir. Büyükelçimizin sadece tanışmak için gittiği İsrail meclisine kameralar çağrılmış ve bu durum basına farklı aktarılmıştır.
Dördüncü olay ise özgür Mavi Marmara gemisine İsrail saldırısıdır. Geminin amacı uzunluğu 40 kilometre genişliği ise en fazla 12 kilometre olan ve 360 kilometrekarelik alana sahip Gazze’ye yardım götürmekti. Şerit olarak dar olan Gazze’de 2 milyona yakın insan yaşamaktadır. Sonucunda ne oldu? İsrail uluslararası hukukun geçerli olduğu deniz sahasında gemiye saldırdı ve Saldırıda 9 Türk ve 1 Türk asıllı Amerikan vatandaşı şehit edildi. Saldırıyla birlikte ülke olarak tepkimizi her alanda verdik. Süreç içerisinde diplomatik ilişkileri kestik. Askeri koordinasyon ve tatbikatları iptal ettik. Dünyanın birçok ülkesinde İsrail’li komutanlara ve askerlere tazminat ve tutuklanma talebiyle davalar açıldı. Halen devam etmekte ve olumlu sonuçlananlar da var.
BUNLARDAN SONRA NE OLDU?
Bu süreç neticesinde İsrail ile normalleşmek amacıyla 3 şart öne sürdük. 1. Türkiye’den özür dilemek 2. Mavi Marmara için tazminat 3. ve en önemlisi Gazze’de abluka ve ambargonun kaldırılmasıdır. İsrail Başbakanı Netenyahu tarafından cumhurbaşkanımıza özür dilendi ve bu aşıldı. Tazminat ise oluşturulacak bir fon ile hal edilecek. Burada konuşulması gereken en önemli konu Gazze’dir.
Bakın Gazze’de 7 sınır kapısı var. 6’sı İsrail tarafından kontrol edilmekte ve kısmen açılmaktadır. Diğeri ise Mısır tarafından kontrol edilen refah sınır kapısıdır. Mısır, Muhammed Mursi döneminde kapıyı açmış ve Gazze rahatlamıştı. Şuan Abdülfettah Sisi ise kapatmakla kalmadı, Gazze’nin can damarı olan ve tamamıyla insani ihtiyaçların karşılandığı tünellere deniz suyu pompalanmaktadır. Kısacası Gazze her yerden havadan İsrail heronları, karadan sınır kapıları ve denizde İsrail gemileriyle abluka ve ambargo altındadır.
Şuan Türkiye ile İsrail arasında ki görüşmeler bu noktada tıkanmıştır. Türkiye, Gazze ablukası ambargosu kalkmazsa İsrail ile ilişki kurmayacaktır. Ne olur Gazze’yi Türkiye’nin yeniden İnşa etmesi sağlanır. Ya da Türkiye limanlarında kontrol komisyonu kurulur ülkemizden kalkan gemiler her an her zaman Gazze’ye gidebilir. Bu sayede Gazze’de yaşayan insanlar çaresizlikten kurtulur. Başka bir ifadeyle Mavi Marmara hedefine ulaşmış olur. İsrail ile Gazze konusunda anlaşıldıktan sonra üst seviye ilişkilerin hemen eski haline dönmesi biraz zaman alacaktır.
GENELDE KUDÜS ÖZELDE MESCİD-İ AKSA ÜZERİNE OYNANAN OYUNLAR NELERDİR? ÇATIŞMANIN ARKA PLANINDA NE VAR?
Kudüs tüm dünya dinleri açısından çok önemlidir. Mescid-i Aksa 3 semavi din açısından ise kutsal kabul edilen mekandır. Örneğin bizim ilk kıblemiz ve Mekke, Medine’den sonra Mescid-i Aksa, İslam açısından üçüncü kutsal mekândır. Miraç gecesi ve Mescid-i Aksa Kuran-ı Kerim’de İsra Suresi’nde geçmektedir. Müslümanların önem verdiği 260’tan fazla eser bulunmaktadır. Yahudiler ise Hz. Davud’dan sonra oğlu Hz. Süleyman’ın Kudüs’te ‘Kutsal Mabedi’ ‘Süleyman tapınağını’ M.Ö. 953’te inşa ettiğine inanmaktalar. Bu motivasyonla Kudüs herkesin yönetmek istediği bir şehirdir.
1187-1917 arasında başka bir ifadeyle Selahattin Eyyubi, Selçuklu ve Osmanlı (Türk İslam imparatorlukları) döneminde şehir tam bir adalet barış ve huzur ile yönetildi. 1917-1948 arası İngiliz yönetiminde kaldı. 1948’de kurulan İsrail devleti ise 1967’de yarısını aldığı şehri 1980’de başkent ilan etti. Gerçi bu ilanı ABD dahil kimse tanımadı. Buna rağmen Filistin devleti daha kurulamadı. Daha yeni yeni Türkiye’nin katkısıyla önümüzdeki yıllarda bir Filistin devleti kurulacak başkenti neresi olacak? Tabi ki Kudüs.
Biraz önce söylediklerim genelde Müslümanlar ve Yahudiler özelde Filistin’li Araplar ve İsrail arasında geçmişte ve şuan yaşanmakta olan çatışmaların psikolojik-duygusal arka planıdır.
İSRAİL NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
Tek kelimeyle şunu söyleyebilirim, İsrail Kudüs’ün sadece kendinin olmasını istiyor. Ne Müslümanlar kalsın ne de Hristiyanlar. Bu doğrultuda politikalarını uyguluyor.
Şuan Mescid-i Aksa’ya giriş çıkışlar İsrail kontrolünde. İbadet yapmak isteyen Müslümanlar 40 yaşın altında ise alınmıyor. Eylül ayında Aksa Camii içerisinde tarihte ikinci kez silahlar sıkıldı ve ses bombaları patlatıldı. Başka bir ifadeyle Müslümanların kutsalına saldırıldı. Sonuç halen çatışmalar devam etmekte ve 120 Filistin’li genç öldürüldü. 4 bin kişi tutuklandı.
Şuan yaşayan radikal Yahudiler biraz önce anlattığı mabedin kalıntılarının Mescid-i Aksa’nın altında olduğunu ileri sürmekteler. Bu amaçla 1985’den beri Aksa’nın altını kazmaktalar. Şuan 250 metre uzunluğunda yaklaşık 100 metre derinliğinde kazı çalışması yapıldı. İnsanlar bu tünellerde ibadet yapmaktalar.
İsrail Kudüs’te nüfus yapısını da değiştirmeye çalışıyor. Önceden Yahudiler sadece Batı Kudüs’e yerleştirilirken şuan batı Kudüs’te hemen hemen Müslüman oranı yüzde 5’tir. Şuan doğu Kudüs’e başka bir ifadeyle kutsal mekanların olduğu yerlere de radikal Yahudiler yerleştirilmektedir. Şuan sayıları yüzde 55’i 500.00 geçmiştir. Yerleşim olurken Müslümanlarında evlerini dükkanlarını bırakmaları sağlanıyor. Nasıl? Kudüs kimlikleri ve ikametgah hakları iptal ediliyor. Bazı yerlerde evleri yıkılıyor. Son 5 yıl içerisinde yıkılan ev sayısı 2 bindir. İptal edilen kimlik sayısı ise 14.000’dir.
Buna rağmen Filistin’li Müslümanlar gitmemekte direnmekteler. Bize düşen bu mücadeleyi herkese yaymaktır. Oradaki Müslümanlar giderse Kudüs gidecek farkında olmalıyız.
SON OLARAK BİR DE İSRAİL İLE FİLİSTİN ARASINDAKİ YAŞANANLAR VAR. BU GERGİNLİK NEREYE KADAR SÜRECEK, BİR NİHAYETİ VAR MI?
Öncelikle şunu söylemek isterim; medya aracılığıyla dilimize yerleştirilen ‘Filistin sorunu’ yerine ‘İsrail sorunu’ tabirini kullanalım. Evet, Ortadoğu’da İsrail sorunu vardır. 1948’de devletleşmiştir.
İsrail ile Filistin arasında tarihi kökleri olan çatışma ortamını 1896’da siyasi program haline gelen Siyonizm ile başlatmak mümkündür. Arkasından İngiliz kontrolünde Filistin’e Yahudi göçleri başladı. 1914’te 80.00 olan Yahudi sayısı 1948’de 800.000 çıktı. İsrail kuruldu. Arap ülkeleriyle 1948-1967’de savaştı. Topraklarını genişletti. Kudüs’ü kontrolü altına aldı. Neredeyse her yıl çatışmalar yaşanmakta ve binlerce Müslüman öldürülmektedir. Abluka ve ambargo sürmektedir. An itibariyle Filistin’de eylül ayında başlayan çatışmalar da devam etmektedir.
Çatışmanın sürmemesi ve sona erdirilmesi için yapılması gereken ilk şey Filistin devletini acilen kurmaktır. Ardından Kudüs’ü başkent ilan etmektir. İlk büyükelçiliği de Türkiye’nin açması gerekmektedir. Bu devlet İsrail’i ya da Yahudileri düşman ilan etmeden, çoğulcu bir yönetim anlayışıyla bölgeye yeni bir model sunabilir. RÖPORTAJ: KAAN AKBAŞ