Doç. Dr. Gökhan Bolat: 'Haşdi Şabi, DAEŞ'in Şii versiyonudur'
Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tarih Bölümü öğretim üyesi ve Ortadoğu Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Bolat, DAEŞ'in Şii versiyonu olan Haşdi Şabi eliyle, İran'ın, Ortadoğu'daki muhtemel bir mezhep savaşını kışkırttığını ifade etti.
Musul üzerinde Ortadoğu’da günümüzde yaşanan gelişmelerin 2010 yılında başlayan sözde Arap Baharı sürecinin bir devamı olduğunu belirten Doç. Dr. Gökhan Bolat, sözde halk hareketleri şeklinde başlayan gelişmelerin daha sonra Amerika ve Rusya gibi bazı devletler arasındaki çıkar çatışmalarına dönüştüğünü ifade etti.
“DAEŞ Sünni ise neden İsrail ve İran’da eylem yapmadı?”
Batılı devletlerin Ortadoğu’daki çıkar çatışmalarına zemin hazırlamak için DAEŞ’i kurguladıklarını söyleyen Doç. Dr. Gökhan Bolat, “DAEŞ örgütü kendisini Sünni, Sünnilik içerisinde aşırılıkları ile bilinen Selefi/Cihatçı olarak ilan etmiştir.Kendisini bir mezhebin savunucusu olarak tanıtan ve sözde Batı Dünyası ve Şiilere savaş ilan eden bu örgütün faaliyet alanı şimdiye kadar ne kadar gariptir ki yine Sünni Müslümanların yaşadığı bölgelerden oluşmaktadır. İlginçtir, kendisini Sünni/Selefi olarak tanımlayan bu örgütün Ortadoğu’da eylem yapmadığı iki devlet var; birincisi Yahudi olan İsrail, ikincisi çoğunluğu Şii nüfusun yaşadığı İran. Buna karşılık çoğunluğu Sünni Müslüman olan Türkiye’de,Ürdün ve Libya’da onlarca eylem yapmıştır” dedi.
Bir yanda DAEŞ, bir yanda Haşdi Şabi
Ortadoğu’daki ikinci tehlikeli örgüt olan Haşdi Şabi’nin, kendi ülkesinde hiç eylem yapmamış olan DAEŞ’e karşı İran tarafından kurulduğunu söyleyen Doç. Dr. Gökhan Bolat, Haşdi Şabi örgütü ile ilgili şu bilgileri verdi:
“Haşdi Şabi örgütü 2014 yılında DAEŞ’in Musul’u işgalinden 2 gün önce kurulan, İran’ın doğrudan desteklediği ve bazılarına göre İran Devrim Muhafızlarının Irak şubesi diye adlandırılan bir örgüttür. DAEŞ’in sözde Sünnilik karakterine benzer şekilde aşırıcı Şii milis güçlerinden müteşekkil örgütün. 2016 bütçesi yaklaşık 10 milyar Dolar olup çoğu Şiilerden oluşan milislerin sayısı ise 120 ila 150 bin arasında, değişmektedir. İçinde 70’i aşkın silahlı örgüt barındıran ve doğrudan Irak Başbakanına bağlı olmayan, yani bir süre sonra kontrol edilemez hale gelebilecek olan bir örgüttür. Yani bir yanda Batı eliyle kurgulanan ve sözde Sünniliği savunduğunu iddia eden DAEŞ gibi bir terör örgütü, bir yanda da daha önce Irak’ın farklı yerlerinde yaptığı gibi Sünnilere karşı katliam yapma potansiyeline sahip aşırıcı Şii milislerden oluşan Haşdi Şabi. Bu, Ortadoğu için, Türkiye’nin de sık sık vurguladığı mezhepler savaşı tehlikesini ifade eder. Bu yüzden Türkiye’nin de ısrarla vurguladığı gibi, Musul alındıktan sonra şehre bu örgütün girmemesi oldukça önemli. Çünkü DAEŞ hedefli bir süreç, daha sonra bu örgüt eliyle bütün Sünnileri hedef alan tehlikeli bir boyuta ulaşabilir ki, bu da ne Şiiler ne Sünniler ve hatta bölgedeki hiç bir İslâm ülkesinin yararına olmayacak bir kaos ve kargaşalığa neden olacaktır. Böyle bir durum ise ancak Ortadoğu’da çıkarları olan bazı Batılı devletler ile bölgedeki kargaşalıkların arkasındaki güçlerden biri olup bu bahaneyle ABD’nin sürekli Ortadoğu’da kalmasını sağlayarak böylece kendi güvenliğini de garanti altına alan İsrail’in işine gelir. Çünkü İsrail’in de DAEŞ’in arkasında olma ihtimali çok yüksektir. Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere baktığımızda bölge adeta yanarken, İsrail sanki bu coğrafyada değil de Latin Amerika’daki bir ülke imiş gibi olaylardan hiç bir şekilde etkilenmeden varlığını devam ettirmektedir.”
“İran rejimi kendi geleceği için mezhep odaklı bir dış politika yürütüyor”
İran’ın mezhep odaklı dış siyaset yürütmesinin nedenini mevcut rejimin İran’daki Şiilik hissiyatını yükseltip kendi geleceğini garantiye alma isteği olarak değerlendiren Doç. Dr. Gökhan Bolat, “İran’ın mezhep odaklı dış siyaset yürütmesinin nedeni, İran’da son dönemlerde halk arasında Şiilik hissiyatının azalmış olması ve buna karşın bazı bölgelerde Milliyetçi duyguların güçlenmeye başlamasıdır. Bunun yanı sıra 2009 seçimlerinde küstürülen seküler bir kesim vardır ve bu seküler kesim mevcut rejime karşı sesini daha da fazla yükseltmeye başlamıştır. Ambargo döneminde İran halkının ekonomik bakımdan zayıflaması da, İran’daki yönetime karşı hoşnutsuzluğun bir diğer nedenini oluşturmuştur. İran, kendi iç kamuoyundaki bu olumsuz bakışı bertaraf etmek için, Ortadoğu’da; Irak, Suriye ve Yemen’de mezhep odaklı bir dış politika izlemektedir. Böylece İran toplumunu, sözde düşmanlara karşı Şiilik etrafında yeniden birleştirmek bu şekilde de kendi geleceğini güvence altına almak istemektedir” ifadelerini kulandı.