Doç. Dr. Özdemir: 'Cinsel istismara maruz kalan kız çocukların yüzde 90'ı 12 yaş ve üstünde'

Son günlerde gündeme demir atan çocuk istismarları ile ilgili Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Adli Tıp Bölümü Öğretim Üyesi ve ERÜ Çocuk İhmali ve İstismarını Engelleme Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÇİTEM) sorumlusu Doç. Dr. Çağlar Özdemir 'Kayseri'de şu an cinsel istismara maruz kalan kız çocukların yüzde 90'ı 12 yaş ve üstünde. Erkek çocukların ise yüzde 60'ı 10 yaş ve altında' dedi.

Doç. Dr. Özdemir: 'Cinsel istismara maruz kalan kız çocukların yüzde 90'ı 12 yaş ve üstünde'

Konu ile ilgili bilgiler paylaşan Öğretim Üyesi Özdemir, çocuk istismarının artışında çocuğun çevresinde, reklamlarda, medyada, özetle günlük yaşam döngüsünde çok sayıda cinsel uyaran bulunması yanında cinsel içerikli materyale kolay ulaşılır olması ve cinsellikle ilgili bilgi ve eğitim eksikliğinin etkili olduğunu vurgulayarak şunları paylaştı: “Mesela Kayseri ile ilgili çarpıcı bir rakam vereyim size. Kayseri’de şu an cinsel istismara maruz kalan kız çocukların yüzde 90’ı 12 yaş ve üstünde. Erkek çocukların ise yüzde 60’ı 10 yaş ve altında. Genel bilgi istismar mağduru çocukların yüzde 70’i 10 yaş altında şeklide. Demek ki istismar boyut değiştiriyor; kız çocuklarında ergenlikle beraber cinsel istismar artıyor. Şüphesiz ki cinsel içerikli materyale ulaşmak da kolaylaştı, akıllı telefonlar ve internet kullanımı da kolaylaştırıcı faktör. Gelişen teknoloji, akıllı telefonlar, resim çekme ve paylaşma kolaylığı, mağdurların tekrar istismara maruz kalmasını da kolaylaştırıyor. Bir bakıyorsunuz masum bir duygusal ilişki ve bir cinsel etkileşim yaşanıyor, daha sonra bir 3. kişiden telefon geliyor, yaşadıkların, görüntülerin elimde, vb. dolaylı tehditler ile yeni bir istismara zemin hazırlanıyor. Bir de tabi şöyle bir şey daha var; biz gerek okul gerekse aile içi eğitim döngüsünde çocuklarımıza cinsellikle ilgili bir eğitim vermediğimiz için, ergenlik gelişim döngüsü kendi ilgi ve merakları çerçevesinde şekilleniyor. Dolayısıyla zaman zaman yanlış kişilerle karşılaşıyorlar, yanlış olayların bileşeni oluyorlar ve istismara uğruyorlar. Şüphesiz ki bu sonuç, ergenlik dönemi özellikleri itibarı ile de her aşaması kontrol edilebilir bir durum değil. Ancak bizim de çocuklarla ilgili denetimimiz az, çocukların da cinsellikle ilgili eğitim ve birikimleri sınırlı.  Mesela cinsellik, Milli Eğitim müfredatımızda neredeyse hiç yok, aile içi eğitim döngümüzde de kısıtlı. ‘Özel bölgeleri ve özel bölgesine birisi dokunursa neler yapabileceği’ gelişim döngüsü ile orantılı bir bilgi akışı ile bir çocuğa rahatlıkla öğretilebilir. Şimdi tabi son zamanlarda insanlar bir parça daha aydınlandı. Sosyal medyada, internette çocukların özel bölgelerinin nasıl öğretileceğine dair eğitim programlar ve videolar var. Dolayısıyla bunları arttırmak ve toplumun her kesimine ulaştırmak lazım. Toplumun istismarla ilgili algılarını değiştirmeye katkı sağlayacak bir eğitim döngüsünü de uygulamaya sokmak lazım. Bazen öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki, aile çocuğun cinsel istismara maruz kaldığını biliyor ama bir şekilde müdahale etmiyor, istismarcı aile bireyi diye. Özellikle aile içi istismarlarda bu gizli kalma eğilimine daha sık rastlıyoruz. Olan bu noktada çocuklara oluyor. Çocuklar özellikle aile içi cinsel istismarlardan dolayı ağır ruhsal bozukluklar yaşıyor. Büyük bir güvensizlik hissi oluşuyor ve ömür boyu bunun izlerini taşıyor. Burada istismar mağduru çocukların desteklenmesine yönelik gerek aile ve gerekse toplumsal yaşam döngüsünde bir sistematiği tesis etmek gerekiyor.”

“ÇOCUĞUN AİLESİ İLE CİNSEL İLETİŞİMİNDE TABULAR VAR” 

Verdiği bilgilerde bu noktada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na büyük görev düştüğünü belirten Doç. Dr. Özdemir, istismar mağduru çocuğun korunması ve psikososyal açıdan desteklenmesi yanında, ailenin yaşam koşulları ve çocuğa katkı sağlayacak ebeveynlerin de takibi ve desteklenmesi gerektiğini ifade etti. 
Doç. Dr. Özdemir, istismarların önünün alınması noktasında kanunların yeteri kadar ağır olduğunu düşündüğünü belirterek konuya ilişkin olarak şu bilgileri verdi: “Suç biliyorsunuz insanlık tarihinden buyana var olan, ayıplanan bir davranış biçimi. Ülkemizde bu sorunun cezai düzenlemelerle, hatta idam cezası ile giderilebileceği düşünülüyor zaman zaman. Ancak bu kesin, tam bir çözüm değil, caydırmıyor maalesef. ABD’de pek çok eyalette idam cezası var, uygulanıyor da, ama suç engelleniyor mu, ya da büyük bir ölçüde azalıyor mu? Hayır. Dürtüsel bir boyutu da olan cinsel suçların oluşmasını önlemek biraz daha zor. Ben bu noktada ceza yaptırımlarında bir boşluk veya eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Nitekim, Ceza Kanunumuzda çocuğa yönelik her tür şiddet eylemi suç olarak nitelendiriliyor. Özellikle cinsel suçlarda cezalar da ağır. Bunun dışında Çocuk Koruma Kanunumuz var. Bu kanunda da özellikle çocuğun eğitimi, sağlık durumu, yaşam döngüsü ve sosyal yaşama adaptasyonu ile ilgili görev ve sorumluluklar tanımlanmış. Sorun hukuki bir metnin veya düzenlemenin bulunmayışı değil, bu görev ve sorumlulukların uygulamada ne kadar yer bulduğu. Maalesef bu noktada Ülkemizde önemli sorunlar var. Bu aşamada, toplum ve ailelerin bu tür olaylara karşı farkındalığının sağlanması, çocukların özel bölgeleri, cinsellik ve bir riskle karşılaştıklarında neler yapabilecekleri konusunda bilgi sahibi olmaları önem taşıyor. Uygulamada basit bir bağırma ve yardım çağrısının bile istismarı önlemde oldukça etkili olduğunu görebiliyoruz; mesela bir istismarcı tarafından tenha bir yere götürülmeye çalışılan bir çocuk bağırıp yardım istediğinde istismarcı paniğe kapılarak kaçabiliyor. Bizim yaşam döngümüzde toplum, cinsellikle ilgili konuşmaları bir tabu ya da ayıp olarak değerlendirme eğiliminde, özellikle eğitim düzeyi düştükçe “çocuklar böyle şeyler konuşmazlar” gibi bir algı var. Ailelerin çocukları ile cinsellik konusunda iletişim yolunu açık tutmaları gerekiyor. Bazen bir çocuğun yaşadığı istismarı anlatma çabası, ailenin tepkisi ya da içeriği ayıp bulması ile kesilebiliyor. Çocuk destek arayışına bir karşılık bulamayınca, güvendiği aile bireyleri bile anlattıklarına ilgisiz kalınca istismarın ortaya çıkması da çok zorlaşıyor tabi.”

 “BSMR’LERDEKİ SİSTEMATİK SORUNU GİDERİLMELİ”

Konuşmalarında, “Bu konudaki çözümün tüm bileşenleri ile devlet politikası olması lazım” diyen Özdemir: “Mesela bununla ilgili güzel bir uygulama başlatıldı. Çocuk İzlem Merkezleri (ÇİM) kuruldu. Bunun amacı neydi, bir çocuk istismarı vakası meydana gelince çocuk tek bir yere gelsin, ifadesi, muayenesi burada sağlansın, tekrar tekrar muayene edilmesin, dolayısı ile travmatize olmasın. Kayseri’de de ÇİM var ama adli tıp uzmanı yok. Dolayısıyla çocuklar birkaç muayene sonrasında bizim merkezimize geliyor, bu da kuruluş felsefesine aykırı. Bir iş akış akışının mevzuatta karşılık bulması önemli ama kağıt üzerindeki bu işleyişin uygulamaya geçişi de önemli. Bu noktada Ülkemizde sorunlar var. Benzer şekilde uyuşturucu bağımlısı bir istismar mağdurunun takip tedavi ve rehabilitasyonunda da benzer sorunlar var. Bazı hassas gruplar var; uyuşturucu kullanan, suça sürüklenen, sokakta mendil satan, camları silen, zorla çalıştırılan çocuklar var. Bu döngünün önüne geçebilecek sağlıklı bir çözüm üretilmemiş bugüne kadar maalesef. İstismar mağduru çocukların koruma altına alındığı Bakım Sosyal Rehabilitasyon Merkezlerinde de benzer bir işletme sorunu var. Kağıt üzerinde her şey tanımlanmış, ama süreç çocuğun gelecek yaşantısına ne sağlıyor, bu tartışılır. Bir de istismar mağduru çocukların fuhuşa itilen mağdur çocuklarla aynı mekanlarda kalma durumu var, bu da beraberinde başka mağduriyetleri getirebiliyor maalesef. Bizim farklı sorunları ve hassasiyetleri olan bu çocuklara farklı mekanlarda farklı hizmet modelleriyle destek olmamız gerekiyor. Özetle; hizmet modellerini, işin sistematiğini ve iş akışını baştan kurgulamak, hizmeti daha da nitelikli hale getirmek lazım diye düşünüyorum” ifadelerinde bulundu. ÖZEL HABER: KAAN AKBAŞ