- Haberler
- Siyaset
- Ertugay: 'Trump'ın Türkiye ile ilişkileri İslam dünyasıyla kuracağı ilişkilere benzeyecektir'
Ertugay: 'Trump'ın Türkiye ile ilişkileri İslam dünyasıyla kuracağı ilişkilere benzeyecektir'
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) gerçekleşen başkanlık seçimlerini fark ile kazanan cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump'ın Türkiye ve dünya ile nasıl bir ilişki içerisinde olacağı merak edilirken, konu ile ilgi uzmanlardan yorumlar gelmeye başladı.
Konuya ilişkin olarak görüşlerini aldığımız Nuh Naci Yazgan Üniversitesi (NNYÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Fatih Ertugay; “Trump’ın Türkiye ile ilişkileri de aşağı yukarı İslam dünyası ile kuracağı ilişkilere benzeyecektir” dedi.
“TRUMP ÖNGÖRÜLEMEZ VE FEVRİ KİŞİLİKLİ”
Verdiği bilgi ve paylaştığı görüşlerinde Trump’ın başkan seçilmesine ilişkin söylenebilecek ilk şeyin, onun öngörülemez ve fevri kişiliği üzerinden yapılacak bir değerlendirme olduğunu ifade eden Öğretim Üyesi Ertugay konuya ilişkin olarak sürdürdüğü açıklamalarında şunlara yer verdi; “Her ne kadar bazı değerlendirmelerde Trump’ın bir iş adamı olduğu, dolayısıyla atacağı her adımda iş adamı bakış açısıyla hareket ederek bir kâr-zarar hesabı yapacağı ve bu noktada rasyonel kararlar alacağı ifade edilse de başkanlık seçim süreci işin o kadar da basit olmadığını gösterdi. Trump temelde öngörülemez bir adam ve bu özelliği iç ve dış politikaya doğrudan doğruya yansıyacak. Dolayısıyla daha en baştan Trump’ın seçilmesinin Amerika için ya da dünyanın geri kalanı ve bu arada özellikle Türkiye için ne anlama geleceğini; iyi mi yoksa kötü sonuçlar mı doğuracağını görmek için beklememiz gerekecek. Hatta bu öngörülemezliğin yanında sürekli değişen politika ve söylemlerle de karşılaşmamız mümkün. Yani bir dönem ısrarla savunulan politikaların, ertesi gün terk edildiğini; çok kötü ya da iyi dış politika ilişkileri kurulan ülke ve kişilerin durumlarında belli bir süre sonra keskin değişiklikler olabileceğini söylemek mümkün. Zira onun için, iş adamı kişiliğinin de bir yansıması olarak hesaplar çoğunlukla kâr-zar üzerinden kurulduğu için, siyaseten bunun karşılığı siyah ve beyazdır. Dolayısıyla onun politik tavrında gri tonu ve söylemi çok nadir göreceğiz dersek abartmamış oluruz. Buna bir de Trump’ın tecrübeli bir iş adamı ama bir o kadar da tecrübesiz bir siyasetçi olduğu gerçeğini de eklemek gerekir. Örneğin kendi başkan yardımcısını belirleme süreci çok ilginçtir. Bir seçim gezisi sırasında evine gidiyorlar, akşam yemeği yerken birkaç soru soruyor ve nihayetinde tamam diyor “seni başkan yardımcısı olarak görmek istiyorum.” Bu noktada oldukça rasyonel; bir iş adamı olarak işine yarayacağını düşündüğü birisine iş verir gibi başkan yardımcısını belirliyor. Bu noktada tüm seçim sürecinde Trump’ın yalnız olduğunu görüyoruz. Aslında partisinden bile neredeyse çok güçlü ve sonuna kadar giden bir destek almadı. Hatta bazı bölgelerde cumhuriyetçi senetörler, Trump’ın adını zikretmeksizin yalnızca kendi seçim kampanyalarını sürdürdüler. Yanında kimlerin yer aldığı, kimlerin danışmanlık yaptığı, kazandığı takdirde kimlerin adının hangi bakanlık için geçtiği çok bilinmiyordu ve halen de bilinmiyor. Amerikan dış politikası açısından son derece önemli olan dış işleri bakanlığı ve savunma bakanlığı için adayların kim olacağı belli değil. Bu nedenle genel olarak dış politikada nasıl bir çerçeve ortaya koyacağı bile belli değil. Her ne kadar, seçim sürecinde belirli ve kısmi ipuçları vermiş olsa da net bir değerlendirme yapabilmek için kabinesinin, danışman ekibinin vs. kimlerden oluşacağına bakmak gerekir. Öte yandan bütün bunları değerlendirirken Trump’ın siyaset sahnesine yeni çıktığını ve öğrenmeye çalışan bir politikacı resmi çizdiğini de unutmamak gerekir. Mesela seçim sürecinde yaptığı bazı açıklamalardan bir süre sonra geri adım atarken, niye böyle davrandığı sorulduğunda, “bilmiyordum öğrendim” şeklinde verdiği cevaplar pragmatist bir siyaset anlayışına ve politika yapmaya öğrenmeye çalıştığına işaret. Ancak bu durumu da, geniş anlamda istişareye açık olarak yorumlamamak gerekir. Yine seçim sürecindeki hırçınlığı ve sertliği, yalnız hareket etmesi, biraz da kendi başına buyruk olarak hareket edeceğini ve bu durumu da gerek Amerikan sistemi ve gerekse de küresel dengeler açısından zaman zaman küçük çapta depremler yaşanabileceğinin göstergesi olarak kabul edilebilir. Amerikan establishmentının onun bu öngörülemezliğini ve fevriliğini ne kadar ve hangi oranda dengeleyeceğini ve dengeleyip dengeleyemeyeceğini zaman gösterecek.”
“GELGİTLİ SÖYLEMLERE VE POLİTİKALARA HAZIRLIKLI OLALIM”
Trump’ın Amerika’da zenginler arasında yer almasına dolayısıyla elit bir zümre içerisinden çıkmasına rağmen, sloganları ‘white power’ olan orta ve alt beyaz milliyetçi Amerikan yurttaşını temsil etmekte ve bu söylemi siyasete taşımaya çalışmakta olduğunu belirten Ertugay, “Bu anlamda gerek kendisi ve söylemi ve gerekse de beklenti ve talepleriyle Amerika’daki yerleşik düzene-statükoya itirazın da bir sesi olmaktadır. Bu talepler, en azından Amerika’nın finans-siyaset-ordu merkezli establishmentında bir şeylerin değişmesi yönünde” diyerek şunları dile getirdi; “Trump söylem olarak bunu dile getiriyor, ancak ne kadarına muvaffak olacak onu zaman gösterecek. Seçimi kıl payı değil de rahat bir farkla kazanması, Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa Cumhuriyetçilerin sahip olması elini güçlendiriyor. Bazı Cumhuriyetçiler onu desteklememesi; politikadaki tecrübesizliği; Amerikan entelektüel ve sanat kamuoyunun onun karşısında yer alması en büyük handikapları. Gelgitli söylemlere ve politikalara hazırlıklı olalım. Bu nedenle önceliğinin iç politika olacağı söylenebilir. Zaten seçim sürecinde de vaat ve söylemlerinin büyük bir kısmını buna ayırmıştı. Dış politik hamleleri de çok büyük oranda iç politik gelişmelere göre şekillenecektir. Kamuoyundaki tartışmalardan etkilenecek ancak, bu etkinin kararlarını şekillendirmesi doğrusal olmayacaktır. Dolayısıyla şimdilik dış politikada köklü ve radikal değişiklikler beklememek gerekir. Ancak bazı alanlarda, örneğin Suriye’de, koltuğa yeni ve iddialı bir başkanın oturduğunu hem kendi kamuoyuna hem de uluslararası kamuoyuna göstermek amacıyla keskin bazı adımlar atabilir. Bunu da bekleyebiliriz. Dünya siyaseti açısından bakıldığında şu beş kategori üzerinden bir okuma yapılabilir: Batı dünyası, Rusya, Çin, İslam dünyası, Türkiye. Batı açısından bakıldığında, bir hayal kırıklığının ve tedirginliğin yaşandığı açık. Bunun temel sebebi Trump’ın ırkçı söylemleri değil, iç kapanmacı dış politik vizyonu. Zira Amerika, yer kürede Batı uygarlığının ekonomik, politik-askeri ve kültürel hegemonyasının jandarmalığını yapıyordu. Her ne kadar, Batı dünyası içinde İngiltere, Fransa ve Almanya gibi önemli güçler bulunsa da, İngiltere’nin AB’den çıktığı da hatırlandığında, Amerika olmaksızın küresel düzeni (world order), yani kaynakların güneyden ve doğudan Batı’ya aktığı sistemi sürdürmeleri güç. Bu nedenle Batı başkentlerinden tedirginlik ve biraz da hırçınlıkla-hayal kırıklığıyla dolu sesler yükseliyor. Dolayısıyla Trumplı Amerika’nın önceliği ve dikkatini iç sosyo-politik ve ekonomik gelişmelere verecek olması ihtimali Batılı ülkeleri ürkütüyor. Böylesi bir durumun küresel sistem açısından neler doğuracağını kestirmek ise biraz zor.
Rusya açısından bakıldığında durum kırılgan gözüküyor. Trump’ın seçim sürecinde Rusya’ya ilişkin verdiği ılımlı mesajlar, onun öngörülemez kişiliği hatırlandığında çok bel bağlanacak ifadeler olarak durmuyor. Rusya’nın bir oldu bitti ile Kırım’ı tüm itirazlara rağmen işgal etmesi, Batı politik çevrelerinde unutulmuş değil. Rusya’yı güvende tutan tek şey, nükleer silahları. Ancak bunların varlığı, bir takım gerilimli ve yıpratıcı uygulamaların muhatabı olmayacağının garantisi değil. Ancak kısa vadede seçim sürecindeki ılımlı söylemin devam edeceğini ama üç vakte kadar, farklı bir söylem üzerinden gelişen politik gerilimleri yaşayabileceğimizi söylemek olası. Çin, bu aralar ve belki de önümüzdeki kırk elli yıl boyunca Amerika’nın temel meselesi olacak. Dolayısıyla her iki güçten birisinin kırılma yaşamadığı sürece, bu rekabet aynı zamanda dünya siyasetinin temel nirengi noktalarından birisini oluşturacak. Söylemi ve uygulamaları değişmekle birlikte, Trump da, Amerikan çıkarlarını korumakla görevli bir başkan olarak bu gerilimden kaçınamayacaktır. Ancak bu gerilimin tarzını, Trump’ın tarzı belirleyecektir.”
“İSLAM DÜNYASI İLE ÇOK YAKIN BİR İLİŞKİ KURACAĞINI SÖYLEMEK ZOR”
Açıklamalarında son olarak ise Turmp’ın İslam dünyası ile çok yakın bir ilişki kuracağını söylemenin zor gözüktüğünü belirten Öğretim Üyesi Ertugay, “Aslında Türkiye, Azerbaycan ve Dubai gibi ülkelerde yatırımları olsa da ve kendi şirketlerinde çalışanların yüzde 10’unu Müslümanlar oluştursa da ilişkinin uzaktan ve mesafeli olacağı söylenebilir” diyerek şöyle devam etti; “Daha önce de söylediğim gibi, Suriye ya da Irak’ta DAEŞ konusunda bazı adımlar atabilir. Ancak eldeki kazanımlarını korumanın dışında bölgede adım atma konusunda istekli olacağını söylemek şimdilik zayıf bir olasılık olarak gözüküyor. Türkiye ile ilişkileri de aşağı yukarı İslam dünyası ile kuracağı ilişkilere benzeyecektir. Ancak burada farklı olan iki parametre var ve ikisi de Türkiye kaynaklı. Birincisi Gülen’in iadesi meselesi. 15 Temmuz’dan şu ana kadar geçen süre zarfında Türkiye bu konuda ısrarlı olduğu gibi bundan sonra da aynı ısrarı sürdürecektir. Dolayısıyla Trump’ın bu konudaki tavrı Türkiye-Trump ilişkilerine doğrudan etki etme potansiyeli taşımakta. İkincisi de Türkiye bölge kendi çıkarları doğrultusunda bir dış politika takip etmeye çalışıyor. Bu durum geçen zamanda Türkiye ile Obama’nın arasının açılmasına ve zaman zaman gerilimler yaşanmasına neden oldu. Aynı şeyin Trump ile yaşanıp yaşanmayacağını ise zaman gösterecek. Zira Türkiye’nin bu politik tutumu sürdüreceği aşikâr; üstelik kamuoyunda da bağımsız politika izlemeye dönük desteğin arttığı bir dönemde neler olacağını bekleyip görmek gerekiyor. Özetle Trump’ın gafları, patavatsızlıkları ve pervasız sert sözleriyle en az dört yıl dünya gündemini meşgul edeceği kesin. Daha başkan adayı iken, bu kadar ve kavgacı olabilen bir insanın, Amerikan politikasına etki eden güçlerce ne kadar dengelenirse dengelensin, başkanlık kudretini kalbinde ve ellerinin arasında hissettiğinde, daha ele avuca sığmaz bir hale geleceğini kestirmek güç olmasa gerek. Böylesi kişilerin en belirgin özellikleri öngörülemez olmalarıdır. Öngörülemezlik, piyasalar açısından tehlikeli, politik olarak da en azından tedirgin edicidir.” ÖZEL HABER: KAAN AKBAŞ