FIRAT'IN DOĞUSUNA OPERASYON

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'Ülkemizin beka meselesi olarak gördüğümüz Suriye politikasındaki derin görüş ayrılıklarımızın gelecekteki daha büyük iş birliklerimizin önünde engel oluşturmasına izin vermemeliyiz.

FIRAT'IN DOĞUSUNA OPERASYON

Bu anlayışla Fırat'ın doğusunu bölücü terör örgütünden kurtulmaya yönelik harekatımıza birkaç gün içinde başlayacağımızı ifade ettik, ifade ediyoruz. Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir. Bölgede faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarıdır” dedi.
 
 
Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Türk Savunma Sanayii Zirvesi'nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atak helikopterinin daha güçlü hale getirilmesine yönelik görüşmelerin sürdüğünü kaydetti. Erdoğan, “Atak helikopterimiz en önemli hava güçlerimizden biri haline geldi. Milli muharip uçağımızı geliştirme yönünde kesintisiz bir çaba içerisindeyiz. Programımızın sonunda ismini açıklayacağım genel maksat helikopterimizin prototipinin testleri süratle devam ediyor. Büyük oranda yerlileştirilmiş sistemlerle donatılmış bir başka genel maksat helikopterimiz ile ilgili olarak ortak üretim çalışmaları da sürüyor. Korkut Hava Savunma silahımızın teslimatına, Hisar Hava Savunma Sistemlerinin testlerine devam ediyoruz. Siper Hava Savunma Sistemimizle ilgili geliştirme faaliyetleri önemli bir aşamaya geldi. Kasırga, Bora, Som gibi füzelerimiz seri üretim aşamasına gelirken, daha yeni modellerle ilgili çalışmalarımız sürüyor. O da menzili daha ileri kılmak. Bu alanda önemli bir adımı da bu uzun menzilli füzelerle atıyoruz. Deneme atışlarının tamamlandığı bu proje Türkiye'yi bir üst lige taşıyacaktır. Bu arada elektromanyetik fırlatma, yönlendirilmiş enerji, lazer silahı gibi daha ileri teknolojilere dayalı sistemleri geliştirme faaliyetleri devam ediyor. Bu arada önemli adımlardan bir tanesi Altay tankını seri üretim aşamasına getirdik. Bunun ne kadar önemli olduğunu da Afrin'de gördük. Ne kadar gerekli olduğunu gördük. Fırtınalar'ın orada ne işler gördüğünü hep izlediniz. Altay ile bu çok daha farklı bir mevzi kazanacak. Yeni teknolojilerle daha da geliştirdiğimiz bu tank prototipinin de ötesinde bir ürün olarak TSK'nın hizmetine sunulacak. Radardan uyduya, siber güvenlikten karıştırma ve yanıltma sistemlerine, görüntü teknolojilerinden nano, mikro, mini otonom sistemlere kadar pek çok çalışmayı daha titizlikle sürdürüyoruz. Türkiye savunma sanayindeki tüm stratejik ihtiyaçlarını kendisi tasarlayabilir, geliştirebilir, üretebilir hale gelene ve bunların ihracatını yapana kadar durmayacağız, dinlenmeyeceğiz” açıklamasını yaptı.
 
 
Kurumlara çok acil olmayan hiçbir ürünün, malzemenin yurt dışından ithal edilmemesi gerektiğinin talimatını veren Erdoğan, şunları söyledi:
 
 
“Bizi birilerine muhtaç etmeyin. Sizler de bu sektörlerin içerisinde yer alıyorsunuz. Artık biz bunları kendimiz üretmek durumundayız. Bu millet yapar. Teknofest'te gençlerimizi gördüm. Hepsi de dinamik bir zihne, zekaya sahip. Yapıyorlar ve yapacaklar. Devletimizin ve milletimizin tek bir kuruşunun dahi amacımıza uygun olmayan yerlerde kullanılmasına rıza gösteremeyiz. Kaçak, göçekte olsa bu yollara tevessül edenler varsa eninde sonunda meselenin ortaya çıkacağına ve kendilerinden hesap sorulacağına emin olsunlar. Aksi yönde baskıya uğradığını düşünenler varsa durumu bize bildirsin. Hiç kimsenin kişisel çıkarı, ülkenin ve milletin menfaatleri üzerinde olamaz. Türkiye'yi hedeflerine fazilet ve adaletten ayrılmayan ilim, irfan, idare erbabı ile ulaştıracağımıza inanıyorum. Türkiye'nin savunma sanayi alanındaki çalışmaları keyfe keder bir tercihten değil, mecburiyetten kaynaklanıyor. Geçmişten bugüne doğru baktığımızda ne zaman ülke ve millet olarak başımız dara düşmüşse hepsinde de aynı anda ciddi bir ambargoya maruz kaldık. Kıbrıs Barış Harekatı'nda, terörle mücadelemizin her safhasında, son Suriye krizinde bu tecrübeyi acı bir şekilde yaşadık. Teknolojinin ulaştığı boyut artık en modern araç, gereç ve imkanlarla donatılmayan ülkelerin sadece yürekle ve bilekle netice alabilmesinin giderek daha da zorlaştığına işaret ediyor. Geride bunu destekleyecek gücünüz yoksa, diplomasi dahil, uluslararası kurumlar ve kurallar dahil diğer her şey sadece sizi oyalayan birer araca dönüşebiliyor. Ne kadar haklı olursanız olun bunu sahada uygulayacak imkanınız yoksa kuru laftan başka bir şey elinize geçmiyor.”
 
 
Suriye krizi sırasında yaşanılanların çok ibret verici derslerle dolu olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Güneyimizde görüyorsunuz, Suriye'nin kuzeyi bizim güneyimiz, terör koridorunu orada inşa etmenin gayreti içerisindeler. ‘Bunlar teröristtir' diyoruz, bizim stratejik ortaklarımız 'Bunlar terörist değildir' diyor. Bunlar PKK'nın yan kollarıdır. Bütün ispatlar ortada. Siz bizimle niye hareket etmiyorsunuz, gidip onlarla hareket ediyorsunuz? NATO'da beraberiz. Stratejik ortağız. DEAŞ'a karşı bir şey yapacaksan gel bunu beraber yapalım. Rakka'da beraber yapacaksak gel beraber yapalım. Bırakın bu teröristleri. Münbiç'te hala netice alamadık. Şimdi açıklama yaptı Başkan. Diyor ki; 30 günde bunların tamamını temizleyeceğiz. Göreceğiz. Temenni ederiz ki temizlesinler. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz her şeyimizle. Teknolojik olarak, insan unsurlarımızla. Güçlü bir orduya sahibiz. Bunu hepsi kabul ediyor. Ne zaman biz Suriye'de sahaya indik, işte o zaman işin gidişatı değişti. Bizi çok oyaladılar. Dedik ki artık kusura bakmayın, indik, iniyoruz. Bir gece ansızın indik ve ondan sonra iş lehimize döndü. Yıllarca DEAŞ diyerek Suriye'nin altını üstüne getirenlerin balonlarını Fırat Kalkanı Harekatı'nda patlattık. Aynı şekilde Zeytin Dalı Harekatı'yla da başka balonu söndürdük. İdlib'te bu harekatların başarısından aldığımız destekle yürüttüğümüz politika sayesinde büyük bir insani krizin önüne Rusya ile beraber geçtik. Sıra, Fırat'ın doğusundaki terör öbeklerini dağıtma kararımızı hayata geçirmeye geldi. 20 bin tırı aşkın ne yazık ki Suriye'nin kuzeyindeki teröristlere silah gönderildi. Bunun yanında araç gereç gönderildi. Stratejik ortağımız gönderdi. Söylüyoruz, böyle bir şey yok diyorlar. Sizin istihbaratınız varsa bizim de istihbaratımız var. Bunlar insani istihbarat ile kayda giren şeyler. Türkiye bir göçebe devleti değil, modern bir devlet, bunları bilmeniz lazım. Bunları çoktan aştık. Tabii bu konuda maalesef Amerika ile derin görüş ayrılıkları yaşadığımız herkesin bildiği bir gerçek” dedi.
 
 
“Suriye ve özellikle de Münbiç ve Fırat'ın doğusu konusunda ABD'nin bize verdiği sözleri ve sonuçları paylaşmak istiyorum. Daha önceki mutabakatları, sözleri bir kenara bırakıp, meseleyi anlatmaya Fırat Kalkanı Harekatı'yla birlikte başlamak istiyorum” diyerek sözlerini sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “DEAŞ bahanesiyle ülkemizin güney sınırları muhtelif terör örgütleri tarafından kuşatılınca Amerikalılara bunun sürdürülemez bir durum olduğunu söyledim. Onlar da şahsıma, Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana olduklarını, bizim rahatsız olduğumuz terör örgütleriyle ilişkilerinin de taktiksel mahiyet taşıdığını söylediler. DEAŞ'a karşı yürütülen operasyonları birlikte gerçekleştirmeyi teklif ettik, bunun için kapsamlı bir askeri planı kendilerine sunduk. Amerikalılar yüzümüze karşı olumlu konuşmalarına rağmen DEAŞ'a karşı bölücü terör örgütünün unsurlarını sahaya sürmeyi tercih ettiler. Son olarak 30 bin teröristi bölgede eğitme adımlarını atmaya başladılar. Diyorlar ki, yok böyle bir şey. Tüm dünya medyası bunları tespit etmiş durumda. Hepsinin elinde bu bilgiler var. Bu doğru mu? Ne yaptığınızın farkında mısınız? Bununla da kalmadılar. Bölücü terör örgütü ile olan ilişkilerini daha da ileriye taşıdılar, birlikte bayrak salama, tabii onların paçavrasını sallıyorlar. Kendi bayraklarıyla o paçavralar yan yana. Ortak devriye, ortak eğitim aşamasına kadar getirdiler bu işi. Bölücü terör örgütünün Suriye koluna verilen silahlarla ilgili itirazlarımıza da ağır silah vermedikleri, mevcutları da DEAŞ tehdidinin ortadan kalkmasıyla toplayacakları sözüyle mukavele ettiler. Kimi uyutuyorsunuz? Bize bu ifadeleri Irak'ta da kullandınız. Biz size aynı şeyleri orada da söyledik. Irak'ta biz müdahaleyi yaptık ve orada baktık ki sizin silahlarınız PKK'nın elinden çıkıyor. O silahların bir kısmını da biz topladık. Bunları yaşadık. Buna karşılık bir süre sonra Suriye'deki terör örgütüne verilen silahları dolu veya boş olarak kendi topraklarımızdaki operasyonlarda ele geçirmeye başladık. Biz yine de hüsnüniyetle hareket etmeyi sürdürdük, Amerika'ya Rakka operasyonunu birlikte gerçekleştirme teklifini yaptık. Amerika ve Türk birliklerinin Münbiç ve Telabyad hatları üzerinden iki koldan Rakka'yı DEAŞ'tan kurtarması üzerinde mutabık kalmamıza rağmen yine bölücü terör örgütü sahaya sürülerek tüm sözler havada bırakıldı” diye konuştu.
 
 
Münbiç'te de inkarı mümkün olmayan bir oyalama taktiğinin uygulandığını vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
 
 
“DEAŞ'ın bu bölgeden uzaklaştırılmasının ardından terör örgütü unsurlarının çekileceği hem şahsıma hem bakanlarıma hem askeri ve istihbarat yetkililerimize defalarca ifade edilmesine rağmen böyle bir gelişme olmamıştır. Terör örgütünün isminin sürekli değiştirilmesi, deve kuşu misali Münbiç'teki hakikati ortadan kaldırmaya yetmiyor. Diyorlar ki; o terör örgütü değildir. Neymiş, Suriye Demokratik Güçleriymiş. Kimi uyutuyorsunuz. Biz Arap'ı da iyi biliriz, terörist Kürtleri de iyi biliriz. Benim şu anda Kürt kardeşlerimle aramıza herhangi bir nifak sokmanıza gerek yok. Eğer Kürt kardeşlerimizin arasında teröristler varsa onlara da gereğini yaparız. Ülkemize karşı ihanet içinde olanlara karşı asla elimiz yumuşak olamaz. Kim olursa olsun. Bu başka bir etnik unsurdan da olabilir. Bizler tüm görüşmelerimizde DEAŞ'ın bölgeden temizlenmesinin ardından PYD'ye verilen desteğin geri çekileceği, silahların toplanacağı, bölgenin asli unsurları tarafından yönetilmesinin sağlanacağı ifade edildi. Neticeye baktığımızda PYD'ye verilen desteğin neredeyse 20 bin tırın aştığını görüyoruz, 3 binin üzerinde kargo uçağı silah malzeme geldiğini görüyoruz. Bu terör örgütünün kontrol ettiği yerlerdeki Arap ve Türkmen unsurlar baskısıyla, hatta şiddetle sindirilmiş, karşı koyanlar yerlerinden edilmiş, tapu ve arşiv kayıtları yakılarak insanların mülkiyet haklarına tecavüz edilmiştir. Suriye, DEAŞ'ın ardından PYD/YPG zulmü altında inlemeye başlamıştır. Tüm bunlar Amerika askerlerinin nezaretinde ve belki yönlendirilmesinde yapılmıştır. Türkiye'nin artık bu gidişata tahammül edemeyeceğini belirterek meşru müdafaa veya müdahale hakkını kullanma ihtimaline karşın Amerikan askerleri teröristlerin aralarına serpiştirilmiş. Amerika askerleri tarafından kurulan radar üsleri ve gözlem noktalarının hedefinin de ülkemizi teröristlerden değil, teröristleri Türkiye'den korumak olduğu aşikardır. Amerikan hava unsurlarının bölgedeki tüm faaliyetleri teröristlerin güvenliğini sağlamaya, faaliyetlerini rahatça icra etmelerini temine yöneliktir.”
 
 
Suriye'de artık DEAŞ diye bir tehdidin olmadığına dikkat çeken Erdoğan, “Güya bu örgütün hala etkinlik gösterdiği 150 kilometrekarelik bir alandan söz ediliyor. Eğer bütün mesele buysa biz Türkiye olarak bu bölgedeki DEAŞ unsurlarını derhal etkisiz hale getirmeye hazırız. Hiç onlara gerek yok, biz bunu yaparız. Elbette bunun Suriye üzerinde ulaşılmaya çalışılan asıl planın bir bahanesi, sahte görüntüsü, bir oyalama taktiği olduğunu biliyoruz. Bölgedeki DEAŞ unsurlarının kimler tarafından beslendiğini, eğitildiğini, ihtiyaç duyulduğunda kullanılmak üzere hazır halde tutulduğunu biliyoruz. Amerika'nın ülkemize verdiği ve bir kısmını özetle ifade ettiğim sözlerin her birinin tarihi, kiminle yapıldığı, ne dendiği devletimizin kayıtlarında mevcuttur. Gözümüzün önünde, sınırlarımızın dibinde oynanan bu oyuna daha fazla seyirci kalmayacağımızı muhataplarımıza söyledik. Burada ifade ettiğim hususların hiçbiri bizim için meçhul değildir, sürpriz değildir, oyunbozanlık değildir” açıklamasını yaptı.
 
 
Fırat'ın doğusuna operasyon yapılacağı mesajını paylaşan Erdoğan, “Fırat'ın doğusuyla ilgili ikazlarımızı yaparken aynı zamanda hazırlıklarımızı da tamamladık. İşte Deyrizor, işte Münbiç. Deyrizor petrol yataklarını bu terör odakları kullanıyor. Ve oradan yılda 600-650 milyon dolar ham ve işlenmiş petrol olarak gelir elde ediyorlar. Bunlara göz yumuluyor. Bizim ne Amerikan yönetimine ne de Suriye'deki Amerikan askerlerine yönelik bir husumetimiz bugüne kadar olmadı. Her şeye rağmen Amerika'yı doğru zeminlerde buluşabilmemiz şartıyla gelecekte de birlikte yol yürüyebileceğimiz stratejik müttefikimiz olarak görüyoruz. Ülkemizin beka meselesi olarak gördüğümüz Suriye politikasındaki derin görüş ayrılıklarımızın gelecekteki daha büyük iş birliklerimizin önünde engel oluşturmasına izin vermemeliyiz. Bu anlayışla Fırat'ın doğusunu bölücü terör örgütünden kurmaya yönelik harekatımıza birkaç gün içinde başlayacağımızı ifade ettik, ifade ediyoruz. Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir. Bölgede faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarıdır. Suriye'nin güvenli hale getirdiğimiz diğer bölgeleri gibi Fırat'ın doğusunu da asli sahipleri için huzurlu ve yaşanılabilir haline dönüştürmekte kararlıyız. Bu önemli sorunu böylece geride bırakmamız hem Suriye'nin toprak bütünlüğünün temini ve siyasi çözümün önünün açılmasına hem de Amerika ile bölgede daha sağlıklı işbirliği iklimi oluşturmamıza imkan verecektir. Bunu İdlib'te Rusya ile başardık, süreç başarılı bir şekilde yürüyor. Aynı durumu Fırat'ın doğusunda da Amerika ile yapalım, Münbiç'te yapalım. Münbiç yüzde 85'i ile tamamen Araplara ait olduğu halde orada terör örgütleri bulunuyor. Dürüst davranmıyorlar, oradaki teröristleri oradan çıkartmıyorlar, o zaman biz çıkartacağız, iş başa düştü. Ülkemizde bulunan yaklaşık 4 milyon Suriyeli'nin kendi evlerine dönüşlerini ancak bu şekilde mümkün kılabiliriz. Hiçbir siyasi çıkar bir ülke halkının kendi vatanında huzurlu ve güvenli yaşamasına katkıda bulunmak gibi önemli olamaz. Türkiye'yi üzerine yüklenen bu büyük yük ile baş başa bırakıp, üstelik bir de sınırları boyunca sürekli tehdit oluşturacak bir yapı kurmaya çalışma bu millete husumet beslemek demektir. Biz milletimize ve ülkemize tuzak kurmaya çalışanlarla değil, dostluk gösterenlerle yol yürüyeceğiz” dedi. HABER-FOTO: İHA