Harekât, birçok oyunu eş zamanlı olarak bozmuştur, kopan gürültünün sebebi de budur

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı'na ilişkin yaptığı açıklamada, 'Barış Pınarı Harekâtı birçok oyunu eş zamanlı olarak bozmuştur ve bunun yarattığı bölgedeki jeopolitik çalkalanma belli ki bundan sonraki yakın dönemde de devam edecektir' dedi.

Harekât, birçok oyunu eş zamanlı olarak bozmuştur, kopan gürültünün sebebi de budur

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin düzenlediği basın toplantısında, gündemdeki gelişmelere ve toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulundu ve basın mensuplarının sorularını cevapladı.
 
“ÖNCELİĞİMİZİN, HER ŞEYDEN ÖNCE, SAHADA BULUNAN ASKERLERİMİZİN CAN GÜVENLİĞİDİR”
 
Kamuoyu ile canlı olarak paylaşılan toplantıda, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın şunları söyledi:  “Barış Pınarı Harekâtı, Türkiye’nin terörle mücadelesi, bölgedeki gelişmeler ve diğer konuları bakan arkadaşlarımızlar paylaşmışlardır. Ardından güvenlik konusunda İçişleri, Dışişleri Bakanlığımızın ve MİT Başkanlığımızın sunumları gerçekleşmiştir. Aynı zamanda Millî Savunma Bakanlığımızın da sunumları özellikle bölgedeki gelişmeler ve güvenlikle ilgili konular üzerine yoğunlaşmıştır.
 
Bütün dünyanın takip ettiği Barış Pınarı Harekâtı çerçevesinde birçok şey söyleniyor, yazılıyor, yorumlar yapılıyor, biz de bunları dikkatli bir şekilde takip ediyoruz. Fakat önceliğimizin her şeyden önce, her şeyi bir kenara bırakarak sahada bulunan askerlerimizin can güvenliği olduğunu, bütün desteğimizin ve dualarımızın onlarla olduğun ifade ederek söze başlamak istiyorum.
 
Avrupa’nın, Amerika’nın veya başka ülkelerin bu harekâtla ilgili yaptığı değerlendirmelerden çok daha önemlisi, bizim oradaki askerlerimizin can güvenliğidir, hedeflerine ulaşmalarıdır, moralleridir. Ve bu harekâtı gerçekleştirirken ortaya koydukları başarı neticesinde zafere ulaşmalarıdır.
 
“FIRAT’IN DOĞUSUNU TERÖR UNSURLARINDAN TEMİZLEME KONUSUNDA KARARLILIK İÇERİSİNDEYİZ”
 
Barış Pınarı Harekâtı hakkında koparılan bu kadar gürültünün aslında temel sebeplerinden bir tanesi de bu harekâtın birçok oyunu bozmuş olmasıdır. Kopan gürültünün temel sebebi de budur. Yani Barış Pınarı Harekâtı birçok oyunu eş zamanlı olarak bozmuştur ve bunun yarattığı bölgedeki jeopolitik çalkalanma belli ki bundan sonraki yakın dönemde de devam edecektir.
 
Dünyada tabii dengelerin yeniden kurulduğu bir dönemde Türkiye’nin kendi ulusal çıkarlarını esas alarak bu hamleyi yapmış olması belki bazılarını şaşırtmış olabilir. Ama Türkiye’yi, Türk Devletini, Türk milletini, Türk ordusunu tanıyanlar, bilenler, onun geçmişi hakkında bir fikre sahip olanlar eminim şaşırmamışlardır. Daha önce, özellikle yakın dönemde Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı’yla sınırımızı teröristlerden nasıl temizlediysek bundan sonra Barış Pınarı Harekâtı’yla Fırat’ın doğusunu bütün terör unsurlarından temizleme konusunda tam bir kararlılık içerisindeyiz. Bunun yarattığı jeopolitik sarsıntılar elbette bizim de takip ettiğimiz konulardır. Fakat yöneltilen eleştiriler, yaptırım tehditleri, kınamalar bizi haklı davamızdan hiçbir şekilde vazgeçirmeyecektir. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hem sahada hem de masada güçlü ve akıllı stratejileri hayat geçirmeye devam edecektir, bundan da hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın.
 
Harekât planlandığı şekilde devam etmekte ve hamdolsun sekizinci gününde beklenenden çok daha kısa sürede büyük başarılar elde etmiş bulunmaktadır. Daha bugün itibarıyla bile sekizinci gününde bölgede askerlerimizin güvence altına aldığı yerlerde, beldelerde bir huzur, istikrar ve güvenlik havasının oluştuğunu söyleyebiliriz. Bunun karşısında duranlar ise yıllardır maalesef PKK terör örgütünü ve onun Suriye’deki uzantılarını besleyen, destekleyen, eğiten, finansal olarak onları güçlendiren çevrelerdir.
 
“PKK, SURİYE’DEKİ, IRAK’TAKİ ÇEŞİTLİ KOLLARIYLA BİR TAŞERON ÖRGÜTTÜR”
 
Burada bir gerçeği daha hatırlatmamız gerekiyor; PKK, Suriye’deki, Irak’taki çeşitli kollarıyla bir taşeron örgüttür, uluslararası güçlerin kullandığı bir maşadır, bunu da Suriye sahasında açık bir şekilde gördük. DEAŞ’la mücadele bahanesiyle bu örgütün desteklenmesi, palazlandırılması, onun âdeta bir devlet aktörü gibi muamele görmesi, herhâlde son dönem siyasi tarihimizin en büyük skandallarından birisidir. Biz tabii buna benzer durumları daha önce de geçmişte gördük. Şu anda gürültü koparanlar, Barış Pınarı Harekâtı’nı lekelemeye çalışanlar aslında Suriye bölgesindeki piyonları mevzi kaybettiği için bu kadar sinirli, öfkeli ve panik hâlde bulunmaktadırlar.
 
“PKK’NIN YENİLGİSİNİ ÂDETA KÜRTLERİN BİR KAYBI GİBİ YANSITMAYA ÇALIŞIYORLAR”
 
PKK’nın yenilgisini âdeta Kürtlerin bir kaybı gibi yansıtmaya çalışıyorlar, bunun gerçekle en ufak bir alakasının olmadığının altını özellikle çizmek istiyorum. Çünkü terör örgütü kendi örgüt gündemini Kürt kardeşlerimizin meselesi gibi dayatmaya çalışmaktadır, bu gerçeği açık ve net bir şekilde görmemiz gerekir. Kürt kardeşlerimizle bu terör örgütünü net bir şekilde ayrıştırdığımızı bir defa daha ifade etmek istiyorum.
 
Suriye’de de yüz binlerce Kürt bu terör örgütünün Marksist, Leninist, ayrılıkçı gündemini, fikriyatını, terör yöntemlerini asla kabul etmemiştir, bundan sonra da etmeyecektir. Yaptığımız harekât hem oradaki Kürt kardeşlerimizi hem Suriye’nin diğer yerel asli unsurlarını, Arapları, Türkmenleri, Hıristiyanları bu örgütün zulümlerinden, baskılarından kurtarmayı hedeflemektedir.
 
Bu yenilgiyi dediğim gibi Kürtlerin bir kaybı, sivillerin hedef alınması, bölgenin istikrarsızlaşması, insani krizin ortaya çıkması gibi gerekçelerle izah etmeye çalışanlar, bilerek veya bilmeyerek dolaylı ya da doğrudan bir şekilde bu terör örgütüne arka çıkmaktadırlar.
 
“BARIŞ PINARI HAREKÂTI DEAŞ’LA MÜCADELEYİ HİÇBİR ŞEKİLDE SEKTEYE UĞRATMAYACAKTIR”
 
Özellikle DEAŞ’la mücadele zaafa uğranacağı şeklindeki söylemlerin de bu örgütü aklamak için uydurulmuş yalanlar olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Biz daha önce de net bir şekilde söyledik, Cumhurbaşkanımız da çeşitli vesilelerle ifade ettiler, Barış Pınarı Harekâtı DEAŞ’la mücadeleyi hiçbir şekilde sekteye uğratmayacaktır, zayıflatmayacaktır, hedefinden saptırmayacaktır. Çünkü Türkiye özellikle Cerablus, El Bab, Azez bölgesinde, yani Fırat Kalkanı Harekâtı’yla 3 binden fazla DEAŞ teröristini etkisiz hâle getirmiştir, binlercesini tutuklamış, sınır dışı etmiş, geldikleri ülkelere göndermiş ya da mahkemelerde yargılayarak onları hapse mahkûm etmiştir. DEAŞ’la mücadele konusunda Türkiye’nin müdahalesinin bir zaafa yol açacağını iddia edenlerin dönüp bu gerçekleri hatırlamaları gerekiyor.
 
Fakat bunun yanında şu hususun da altını çizmemizde fayda var: PKK-PYD-YPG, DEAŞ’ı ve DEAŞ’lı esirleri Batı dünyasına karşı bir şantaj malzemesi, bir pazarlık unsuru olarak kullanmaktadır. Bunun en somut örneğini de iki gün önce bir DEAŞ’lı hapishanedeki mahpusların salıverilmesi olayında açık ve net bir şekilde gördük, basına da yansıdı. Özellikle Le Parisien Gazetesinde yazıldığı şekliyle bir gece ansınızın Kürtlerin, yani PYD’lilerin oraya gelip hadi gidin, serbestsiniz demesi suretiyle DEAŞ’lıları nasıl bıraktığını açık ve net bir şekilde gördük. Bu oyunun ne boyutlara ulaştığını göstermesi açısından üzerinde ısrarla durulması gereken bir konudur.
 
Türkiye’yi Barış Pınarı Harekâtı konusunda eleştirenlere bu DEAŞ’lıları kimlerin neden bıraktığını sormak en tabii hakkımızdır. Bunun hesabını PYD’lilere, YPG’lilere soracaklar mı? Bu serbest bırakılan DEAŞ’lılar yarın, öbür gün bir yerde terör eylemine bulaştığında bunun sorumluluğunu üstelenecekler mi? Düne kadar müttefik dedikleri bu örgütün DEAŞ’lıları bırakmak suretiyle ne tür bir tehlikenin içine herkesi soktuğunu görüp bunun hesabını soracaklar mı?
 
“BATILI DOSTLARIMIZIN TERÖR ÖRGÜTÜNÜ MÜTTEFİK OLARAK GÖRMESİ AKIL TUTULMASIDIR”
 
Gene bu müttefik meselesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın da müteaddit kereler ifade ettiği gibi, Batılı dostlarımızın NATO üyesi Türkiye Cumhuriyeti’ni bir kenara bırakıp âdeta bu terör örgütünü müttefik olarak görmesi de bir akıl tutulmasıdır. Düne kadar müttefik dedikleri bu örgütün daha iki gün önce hemen koşup rejimle ve başka ülkelerle nasıl bir iş birliği arayışına girdiğini de çok açık ve net bir şekilde gördük, bunu da biz Amerikalı yetkililere, muhataplarımıza yüzlerine açık ve net bir şekilde ifade ettik, bundan sonra da etmeye devam edeceğiz. Bugüne kadar silahlandırdığınız, eğittiniz, müttefik dediğiniz bu kişiler gidip Esad rejimiyle ve başka ülkelerle ittifak yaptıklarında ne düşünüyorsunuz, bu durumu nasıl izah ediyorsunuz; bu soruların cevabını talep etmek de bizim en doğal hakkımızdır.
 
Dolayısıyla burada Barış Pınarı Harekâtı aynı anda birçok oyunu bozmak suretiyle aslında bölgedeki jeopolitik dengelerin de yeniden yerine oturması için yeni bir süreci başlatmış bulunmaktadır.
 
“DEAŞ’LA İLGİLİ BÜTÜN SORUNLAR TÜRKİYE’NİN SORUMLULUĞUNDAYMIŞ GİBİ BİR HAVA YARATILMAYA ÇALIŞILIYOR”
 
DEAŞ’la mücadele konusunda bu sorumluluğun sadece Türkiye’ye ait olmadığını, bunun uluslararası bir sorumluluk olduğunu da ayrıca ifade etmek isteriz. Bazen öyle bir hava yaratılıyor ki, sanki bundan sonra Suriye’de bütün DEAŞ’la mücadele ya da başka ülkelerde DEAŞ’la ilgili bütün sorunlar Türkiye’nin sorumluluğundaymış gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Biz DEAŞ’la mücadele ettik, bundan sonra da bu örgütün hiçbir şekilde geri gelmemesi için gerekli askerî, siyasi, diplomatik, ideolojik çalışmaların hepsini kararlıkla yapmaya devam edeceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ama tutup birilerinin palazlandırdığı ve yıllardır ortalığı istila eden, talan eden, binlerce insanın kanına giren bu terör örgütünü adeta Türkiye’ye fatura etmeye kalkmak, sorumluluğu Türkiye’ye yıkmaya çalışmak asla kabul edilebilir bir şey değildir, ne siyaseten ne ahlaken bunu onaylamamız elbette mümkün değildir.
 
DEAŞ’la mücadele bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra uluslararası örgütlerin, ülkelerin, aktörlerin katılımıyla, desteğiyle, iş birliğiyle yürütülecek bir mücadeledir. Bu çerçevede DEAŞ’lı esirlerin ne olacağı konusunda da kaynak ülkelerin sorumluluk alması gerekmektedir. Gözümüzün önünde aslında büyük bir hukuk skandalı yaşanıyor, DEAŞ terör örgütüne mensup olduğu için kendi vatandaşını almak istemeyen ülkeler, ki kahir ekseriyeti bunların Avrupalı ülkeler, bunları bir şekilde başkalarına fatura etmeye çalışıyorlar. Biz bu çerçevede üzerimize düşen sorumluluğu elbette yerine getirmeye çalışacağız, ama bunun faturasının ya da sorumluluğunun sadece Türkiye’ye verilmesi kabul edilebilir bir şey elbette değildir.
 
“BARIŞ PINARI HAREKÂTI HEDEFLERİNE ULAŞANA KADAR HIZ KESMEDEN DEVAM EDECEKTİR”
 
Aynı konu bildiğiniz gibi mülteci krizi meselesinde de karşımıza çıktı. Mülteci konusunu âdeta rakamlara indiren, bize gelmesinler de ne olursa olsunlar diyen Avrupa ülkelerin bu konuda nasıl bir sınav verdiğini ve sınavda sınıfta kaldığını hep birlikte gördük.
 
Biz bugün Türkiye olarak 3,6 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyoruz. Dolayısıyla birilerinin Barış Pınarı Harekâtı’yla orada bir insani kriz ortaya çıkacak, yeni bir göç dalgası oluşacak, binlerce insan evlerinde ayrılmak zorunda kalacaktır iddiaları açıkçası bizim için biraz gülünçtür. Mülteciler için bugüne kadar âdeta parmağını bile oynatmayan kişilerin Türkiye’yi bu konuda hesaba çekmek gibi bir ne hakkı ne de sorumluluğu ne de yetkisi vardır. Biz bugüne kadar Suriyeli mültecilere hiçbir ayrım yapmadan, Arap’ıyla, Kürt’üyle, Müslüman’ıyla, Hıristiyan’ıyla sahip çıktık, bundan sonra da sahip çıkmaya devam edeceğiz.
 
Gözden kaçan bir noktayı da hatırlatmakta fayda var. Biz 4 milyona yakın Suriyeli mülteciye ülkemizde ev sahipliği yaparken, yaklaşık 3 milyona yakın Suriyeliye de Suriye tarafında yardım ediyoruz, yani 7 milyona Suriyeli Türkiye’nin koruması altında bulunuyor bugün. Bu, Suriye nüfusunun yaklaşık 3’te birine tekabül ediyor. Bunu yapabilen başka bir ülke var mı dünyada? Bizi eleştiren, işte bu harekâtın insani krize yol açacağını, sivillerin zarar göreceğini iddia edenlerin ülkelerinde acaba kaç tane Suriyeli mülteci var? Bugüne kadar bu krizin önlenmesi için ne tür adımları attılar? Bunları sormak da bizim en doğal hakkımızdır.
 
Bu çerçevede Barış Pınarı Harekâtı hedeflerine ulaşana kadar da hız kesmeden devam edecektir. Ve hamdolsun hedeflerimiz de bizim son derece açık ve nettir, sınır bölgelerimizi terör unsurlarından tamamen temizlemek, yani DEAŞ, PYD-YPG ve benzeri terör örgütlerinden bu bölgeyi tamamen arındırmak. İkinci olarak da güvenli bölge hâline getirdiğimiz bu şehirlere, beldelere, köylere Türkiye’de bulunan mültecilerin geri dönmelerini sağlamak, bunu yaparken de bunu gönüllük esası üzerine yapmak, onurlu bir şekilde ve güvenli bir şekilde mültecilerin ülkelerine dönmelerini sağlamak.
 
“DEMOGRAFİK YAPIYI BOZAN PYD VE YPG’NİN KENDİSİDİR”
 
Dolayısıyla burada Barış Pınarı Harekâtı’yla Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda demografik yapının değiştirileceğine dair iddiaların da tamamen asılsız, yersiz olduğunu, bunların birer propaganda ve dezenformasyon unsuru olduğunu ifade etmek isterim. Tam tersine, bırakın bizim harekâtımızla orada demografik yapının değişmesini, oradaki demografik yapıyı değiştiren YPG ve PYD’dir. Yani Arap köylerini, Arap şehirlerini işgal edip orada yaşayan halkı göçe zorlayanlar ve buraları kendi kontrolleri altına almak için istila edenler Amerika Birleşik Devletleri’nin desteklediği, silahlandırdığı, finansal olarak güçlendirdiği PYD ve YPG örgütleridir. Dolayısıyla oradaki demografik yapıyı bozan ne Türkiye’dir ne de Barış Pınarı Harekâtı’dır. O demografik yapıyı bozan PYD ve YPG’nin kendisidir. Ve Barış Pınarı Harekâtı’nın en önemli neticelerinden birisi de, bu demografik yapının asli yapısına dönmesi olacaktır.
 
Biz Türkiye olarak hiç kimseyi gitmek istemediği bir yere zorla göndermek gibi bir planın içerisinde değiliz. Bugüne kadar büyük bir alicenaplık göstererek bu insanlara kapılarını, gönüllerini açan bu ülkenin, mültecileri evlerine giderken zora sokacak, onlar can, mal güvenliğini tehlikeye atacak bir eylemin içinde olması da zaten hiçbir zaman düşünülemez.
 
“HAREKÂTI DEZENFORMASYONLARLA ETKİLEMEYE ÇALIŞIYORLAR”
 
Terör unsurları bu bölgeden temizlendiği zaman, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu sabah da ifade ettiği gibi, Barış Pınarı Harekâtı hedeflerine ulaşmış olacaktır. Dolayısıyla işte hedefiniz ne, ne kadar gideceksiniz, kapsamı ne, kaç gün sürecek, ne kadar sürecek gibi soruların cevabı da aslında burada yatmaktadır arkadaşlar, hedeflerine ulaşana kadar bu harekât kararlı bir şekilde devam edecektir. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımızın yaklaşık dört yıldır bütün dünyanın gözü önünde bir feryat ile ifade ettiği bu bölgenin teröristlerden temizlenmesi konusunda dünyanın bir şey yapmayacağını biz açık ve net bir şekilde gördük.
 
Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuyla ilgili Amerika Birleşik Devletleri başkanlarıyla, Avrupalı liderlerle sayısız derecede görüşmeler yaptı, bu terör unsurlarına bu destekler gittiği müddetçe burada barış ve istikrarın olmayacağını ifade etti. Bizim ulusal güvenliğimiz açısından bunun varoluşsal bir tehdit olduğunu açık bir şekilde söyledi. Ama herhâlde bizim bu konudaki kararlılığımızı, ciddiyetimizi fark etmeyen, anlamayan bazı çevreler şimdi Barış Pınarı Harekâtı başlayınca panik hâlinde ne oldu, bu harekât nereden çıktı, işte denge bozulacak, insani kriz ortaya çıkacak, DEAŞ’la mücadele zaafa uğrayacak gibi söylemlerle bu harekâtın hızını kesmeye çalışıyorlar, bu harekâtı dezenformasyonlarla etkilemeye çalışıyorlar. Açıkça ifade ediyoruz, bunların hiçbirisinin bu harekâtın uygulanmasında, kararlılığında en ufak bir etkisi olmayacaktır. Harekât planlandığı şekilde temposunu, ritmini, kapsamını, süresini askerî uzmanlarımızın belirlediği çerçevede siyasi direktifler bağlamında kararlı bir şekilde bundan sonra da uygulamaya devam edecektir.
 
Bu büyük çalkantıların olduğu, bu jeopolitik yeniden konumların olduğu dönemde Barış Pınarı Harekâtı’nın bundan sonra da daha çok konuşulacağını açık bir şekilde zaten görüyoruz. Ama bu süre içerisinde Cumhurbaşkanımızın dirayetli liderliğiyle, milletimizin tam desteğiyle bu harekât inşallah hedeflerine ulaşana kadar kararlı bir şekilde devam edecektir. Ana hatlarıyla ben bunları sizinle paylaşmak istedim, sorularınıza geçebiliriz.” BÜLTEN