Kadınlara yönelik şiddete karşı uluslar arası mücadele ve dayanışma günü'
Kayseri Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Av. Ezgi Yıldırım Çölkuşu, 'Kadınlara yönelik şiddete karşı uluslar arası mücadele ve dayanışma günü' nedeniyle açıklama yaptı.
Kayseri Barosu’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan Av. Ezgi Yıldırım Çölkuşu, 25 Kasım’ın insanlık tarihinde kadına yönelik vahşice bir şiddetin yıldönümü olduğunu söyleyerek, “Bu tarih aynı zamanda savaşa ve yoksulluğa karşı bir başkaldırının öyküsüdür. Mirabel kardeşlerin öyküsü. Latin Amerika’da Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele yürüten Mirabel kardeşler (Patria, Minerva ve Maria) diktatörün askerleri tarafından tecavüz edildikten sonra vahşice katledildiler. Mirabel kardeşler özgürlük mücadelesinde kelebekler olarak anılmaya başladılar. Ve özgürlük kelebekleri, insanlığın haklı kavgasında birer simge haline geldiler. Mirabel kardeşlerin katledildiği 25 Kasım tarihi ise ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ olarak, tüm dünyada ve ülkemizde kadına yönelik şiddetin kınandığı bir gün, yani mücadele günü haline geldi. Anayasamız yaşama hakkı ve vücut bütünlüğünün korunmasını güvence altına almıştır. Bu nedenle kadına yönelik şiddet anayasal bir hakkın ve insan haklarının ihlalidir. BM Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesinde ve Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesinde kadına yönelik şiddet ‘kamusal veya özel yaşamda, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren ya da verebilecek olan, cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerde yoksun bırakma’ şeklinde tanımlanmıştır. İstanbul Sözleşmesi’nin önsözünde ise, kadınlara yönelik şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinin dışa vurumu olduğu, kadınlara karşı ayrımcılık yapılmasına yol açtığı ve kadınların ilerlemelerinin önünde engel olduğu, bu nedenle şiddeti önlemenin bir devlet politikası olması gerektiği vurgulanmıştır” ifadelerini kullandı.
Bugün dünyada ve Türkiye’de egemen güçlerin kadınlara yönelik uyguladıkları şiddet politikalarının artmaya devam ettiğinin altını çizen Çölkuşu, “Bu da bizlere 25 Kasım’ın önemini ve anlamının derinleşmesinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Her yıl geleneksel olarak yapılan istatistiksel açıklamalar, kadına yönelik ekonomik, fiziksel, psikolojik, cinsel gibi şiddet türlerinin rakamlarında artış olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye, ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni imzalayan ülkeler arasındadır. Sözleşme, 29 Kasım 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Devamında Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanun, TBMM tarafından 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilmiştir. Bu yasada şiddetin tanımları yapıldı, yasadan yararlanacaklar açısından kapsamı genişletildi, yasa kapsamında mülki amir ve kolluğa yetki verildi. Yeni yasada şiddeti ihbar etme bir hak olarak yer aldı. Teknik takip olanağı ve zorlama hapsi gibi yeni müesseseler de getirildi. En önemlisi, çoğu zaman kadını şiddete boyun eğdiren ekonomik güçsüzlüğe karşı, panzehir olarak, nafaka takdirinin yanında nakdi yardım olanağı da tanındı. Ancak, tüm bu olumlu adımlara karşın, kadına yönelik şiddeti asayiş sorunu olarak ele alan yaklaşım ve uygulama sorunları yüzünden, kadına yönelik şiddet artarak devam etmektedir. Hangi yasayı getirir isek getirelim ailede ve toplumda bu yetiştirilme sorunları aşılmadan, temel eğitimde, hatta anasınıfında bu yönde eğitim metotlarıyla dersler verilmeden, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan, yasaların bir anlamı kalmamakta, her gün çığ gibi büyüyen kadına yönelik salt şiddet, öldürme fiillerinin önüne geçilememektedir” dedi.
Kayseri Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Av. Ezgi Yıldırım Çölkuşu sözlerini şöyle sürdürdü; “Bu bağlamda, Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonunca da belirttiği üzere; iç hukukumuzun uluslararası sözleşmelere uygun hale getirilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Kadın için pozitif ayrımcılık ile ilgili kamusal alanda gerekli yasal düzenlemeler hızla hayata geçirilmelidir. Şiddet gören kadınlar kolluk kuvvetlerine başvurduğunda acilen kendilerine koruma sağlanmalıdır. Kadın sığınma evlerinin nitelik ve niceliklerinin iyileştirilmesi ve sayılarının arttırılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. İstihdam edilen kadın sayısının her geçen gün azaldığı ve şiddetin iş yerlerinde kendini mobing olarak gösterdiği ülkemizde, kadınların istihdama katılımını sağlanmalı ve mobinge karşı koyacak düzenlemeler yapılmalıdır. Ülkemizde okuryazar olmayan kitlenin yüzde 84’ünün kadın olduğu düşünüldüğünde kadınların eğitim olanaklarından daha fazla yararlandırılması sağlanmalıdır. Kolluk, idari ve adli görevlilerin periyodik ve sürekli eğitimleri sağlanmalıdır. Her birinin uygulayıcı birim olması nedeni ile bu bir zorunluluktur. Türk Ceza Yasamızda mevcut olan ve hakim takdirine bırakılan; ‘haksız tahrik indirimi’ ve ‘iyi hal indirimine’ dair maddelerin, şiddet mağduru kadınlarda, özellikle de tecavüz ve taciz mağduru kadın dosyalarında maddelerin gerekçelerine, amacına, kapsamına ve mehaz kanunlardaki uygulama şekilleri ile uluslararası sözleşmeler hükümlerinin de dikkate alınarak toplumsal cinsiyet bakış açısından kurtulmuş olarak hukuka uygun bir şekilde uygulanmasına özen gösterilmelidir. Güçlü ve sağlam bir toplum için kadına şiddete 'Hayır'.”