Panik atağın 4 fiziksel belirtisi
Memorial Kayseri Hastanesi Psikolojik Danışmanlık Bölümü'nden Uz. Klinik Psk. Hande Taştekin, panik bozukluk ve panik atak hakkında bilgi verdi.
Aniden ve beklenmedik bir şekilde başlayan ve giderek şiddetini artıran panik atak, zamanla ölüm korkusunun ortaya çıkmasına neden oluyor. Göğüs ağrısı, çarpıntı ve nefes darlığı gibi belirtiler nedeniyle kalp kriziyle karşılaştırılan panik atağın tedavisinde bilişsel davranışçı terapiler etkili oluyor. Memorial Kayseri Hastanesi Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nden Uz. Klinik Psk. Hande Taştekin, panik bozukluk ve panik atak hakkında bilgi verdi.
Atakların nedensiz aniden başladığını kaydeden Taştekin, “Aniden ortaya çıkan ve nedeni belli olmayan panik bozukluk genellikle 10 dakika içerisinde gerçekleşen ataklarla en şiddetli düzeye çıkmaktadır. Kişi, bu atakların tekrar edeceğinden duyduğu endişeyle karşı karşıya kalır. Panik atak, ‘korkunç bir şey olacağına dair yüksek ve şiddetli endişe duyma’, ‘dehşete kapılmayla’ kendini belli etmektedir” dedi.
Panik atağın fiziksel belirtiler ile başladığının altını çizen Uz. Klinik Psk. Hande Taştekin, “Panik atak sırasında yaşanılan fiziksel belirtiler kişiyi oldukça rahatsız eder. Bunlar; Göğüs ağrısı (kalp krizi geçiriliyormuş gibi his), göğüste sıkışma, kalp çarpıntısı. Ellerde uyuşma, terleme ve karıncalanma ya da üşüme, ürperme ve ateş basması. Nefes almada zorlanma, yutkunamama, boğulma hissi, mide bulantısı. Baş dönmesi, titreme, bayılacakmış gibi hissetmek” ifadelerini kullandı.
Teşhis konulmasını sağlayan psikolojik belirtilerin önemsenmesi gerektiğinin altını çizen Taştekin, “Panik atak sırasındaki 2 psikolojik belirti ise teşhis konulmasında yardımcı olmaktadır. Depersonalizasyon: Kişinin kendisini üçüncü bir şahıs gibi dışardan görmesi yani bedenin dışında olduğu hissidir. Bu hissi yaşayanlar genellikle kendilerini dışarıdan başkasının gözüyle izlemeye ya da bir rüyanın içinde yaşamaya benzetir. Derelazisyon: Genelde kişi deliriyormuş gibi hisseder. İçinde yaşanılan hayatın gerçek olmadığı düşüncesini barındırır. Sonucunda delirme, kontrolü kaybetme ve ölüm korkusu ortaya çıkar. Teşhisin konulması için yaşanılan atakların tekrarlayıcı olması önemlidir. Çünkü insanların yaşamları boyunca tekli panik atak yaşaması olağandır. Kişilerin yaşadıkları toplum, çevre ve iş gibi stres yapan etkenler atakları arttırıcı olabilmektedir. Genellikle yaşanan ve tekrarlanmasından endişe duyulan ataklara karşı kişi, kaçma yöntemine başvurur. Bunlar, kişinin günlük yaptığı fakat atakların o anlarda yaşanacağından duyduğu endişeden dolayı yaptığı rutin işleri yavaş yavaş bıraktığı durumlardır” şeklinde konuştu.
Zarar verme düşüncesi insanı yalnızlaştıracağını dile getiren Taştekin, şunları söyledi:
“Atakların tekrarlanmasına karşı duyulan endişe sonucunda kişi; işe gitme, ev işi yapma, daha önce devam ettiği kurs ve spor gibi etkinliklerini bırakma, yemek yememe, kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunmama gibi davranışlar sergiler. Bu tür atakları yaşayan kişilerin etrafında sürekli onu teselli edecek veya koruyacak birilerinin olmasına dair beklenti de artar. Ataklar sırasında birilerine zarar verebilme endişesinden dolayı yalnızlaşma da seçilebilir. Özellikle kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçma davranışının sonunda panik atakla birlikte agorafobi de ortaya çıkabilir. Yunancada, pazar yeri anlamına gelen ‘agora’ sözcüğünden türemiş agorafobi, kaçmanın zor olduğu veya kişinin başkalarına karşı mahcup olacağını düşündüğü durumlarda yaşanan kaygıyla kendini belli eder. Agorafobi, kişilerin günlük yaşamında gösterdiği işlevselliği büyük oranda bozmaktadır. Genellikle alışveriş merkezleri, uzun süreli bekleme yerleri, camiler, marketler kişinin gitmek için korku duyduğu yerler haline gelir. Kaçmanın zor olduğu otobüsler, uçaklar, trenler, vapurlar, köprüler ve uzun yolculuklarda kişi için korkutucudur. Bu yüzden evden çıkmamak kişiler için en güvenilir tercih halini alır. Panik atak, tedavisi mümkün ve kontrol edilebilecek bir hastalıktır. Panik atak tedavisinde bilişsel davranışçı terapiler tedavide olumlu sonuç vermektedir. Uzman bir psikolog tarafından yapılacak bu terapiler, bir psikiyatri uzmanı tarafından ilaçla da desteklenebilir. Yapılan araştırmalar sonucunda panik bozukluk ve agorafobi tedavisinde bilişsel davranışçı terapilerin yüzde 75-90 oranında etkin bir tedavi olduğu belirlenmiştir.”