Sarrafoğlu: 'Hayatta eğitim hep sürer'

Günümüzde önemi git gide artan ve rağbet gören kişisel gelişim ve iletişim konusunda, konunun uzmanı Fahri Sarrafoğlu ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Günümüzün en önemli eksikliğinin 'dinlememe ve iletişim kazası' olduğunu ifade eden Kişisel Gelişim ve İletişim Uzmanı Sarrafoğlu, hayatta eğitimin hep sürdüğünü kaydettiği konuşmasında 'Günümüzde üniversiteyi bitirenlerin büyük bir kısmı okumayı bir kenara bırakıyor, bu bilgiler bana yeter anlayışıyla. Hâlbuki eğitim ya da tekamül hep sürer. Eğitim bitmez' dedi.

Sarrafoğlu: 'Hayatta eğitim hep sürer'

ÖNCELİKLE SİZİ TANIYABİLİR MİYİZ?
1966 yılında Aksaray’da doğdum. İlk, orta ve lise tahsilimi Aksaray’da tamamladım.  Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nü bitirdim. Okulda öğrenci iken D.K.D (Düşün Konuş Dinle) eğitim seminerlerine uzun yıllar devam ettim. Okul bitince, bir yıl Londra’da dil eğitimi aldım. Daha sonra Anadolu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni de bitirdim ve ‘Din Psikolojisi’ alanında çalışmalar yaptım.  Bu alanda önce İstanbul İlahiyat Fakültesi’nde başta olmak üzere birçok kurumun düzenlediği seminer ve kurslara katılarak psikolojik eğitimler aldım.  Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği’nin sertifikalarını aldım. Kısaca eğitim hayatım halen sürmektedir.

NEDEN KİŞİSEL GELİŞİM DERSEK, KİŞİSEL GELİŞİMDEKİ BU KADAR ISRARIN SEBEBİ NEDİR?
Kişisel gelişim ya da şahsiyet gelişimi ölene kadar devam eder. Günümüzde üniversiteyi bitirenlerin büyük bir kısmı okumayı bir kenara bırakıyor, bu bilgiler bana yeter anlayışıyla. Hâlbuki eğitim ya da tekâmül hep sürer. Eğitim bitmez. Bitmemeli de zaten. İşte, kişisel gelişim kişinin toplumun değişen sosyolojik ortamına ayak uydurmasını sağlar. Gelişen teknolojiler karşısındaki tavrını düzenler. Her dönemin ayrı bir uyum dönemi vardır. Ergenlik, gençlik-orta yaş gibi. İşte kişisel gelişim bunun hasarsız ve verimli bir şekilde geçilmesini sağlar. 

AMA SANKİ KİŞİSEL GELİŞİM DENİNCE ÇOK LÜKS VEYA ÇOK GEREKSİZ GİBİ DE ALGILANMAKTADIR.
Çok doğru çünkü bir ara aşırı şekilde kişisel gelişim furyası başladı, batıdan gelen bir eğitim modeli gibi algılandı. Gazetelerde, dergilerde bol bol haberler, reklamlar yayınlandı. Çeşitli k urumlar üyelerine ya da çalışanlarına kişisel gelişim seminerleri düzenlenmeye başlandı. Başlangıçta gayet iyi güzel niyetle başlamışken sonra bir moda haline geldi. Yani bir sertifika koleksiyonculuğu başladı adeta. Hâlbuki eğitim kişinin dünyadan ayrılana kadar devam eder. Ve eğitimden çıktıktan sonra kişide mutlaka bir değişim olması gerekir. 

SİZ BU DEĞİŞİMİN OLMADIĞINI MI DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Hayır, onu demek istemedim, bir dönem sadece eğitime katılmış olmak kişiyi mutlu ediyordu. Ama gerçek öyle değil, hangi eğitim olursa olsun bir eğitime katılıyorsanız, para ve hele hele en değerli olan zamanınızı veriyorsanız bunun karşılığını mutlaka almalısınız, ama bu karşılık alma bir sertifika değil hayatınız bundan sonraki döneminde size bir destek olmalı, ışık tutmalı. Ben, bunun olması gerektiğini savunuyorum. Zaten eğitim semineri isteyenler hemen aa tamam size eğitim verebilirim demiyorum. Hayır, kesinlikle.  Önce kişi veya kurumun bir beklentisi nedir, ona bakılıyor, ön araştırma yapılıyor sonra gerçekten o eğitim ihtiyaç mı ya da sadece mecburiyetten kaynaklanan bir istek mi ona göre eğitim isteklerine evet ya da hayır diyebiliyoruz.  Her eğitim semineri isteyene hazırım geliyorum demek yok.

PEKİ SİZCE KİŞİSEL GELİŞİM EĞİTİM SEMİNERLERİNE KATILAN HANGİ DÜŞÜNCEYLE KATILMALI BU EĞİTİMLERE?
Çok değerli hocalarımız var, bin bir emek vererek eğitimler veriyorlar. Katılımcılarımız da var, sayıları giderek arıtıyor çok güzel. Ama ricam şu, lütfen bilgi yükü olmayın, bilgi size yük olmasın. Bilgiyi kullanın. Bilgi kullanılmadığında bir müddet sonra size inanın yük olur. O eğitimden bu eğitime koşturup durursunuz, sonrası bildiğinizi de unutursunuz ya da karıştırırsınız.

BİRAZ DAHA DETAYA İNERSEK, GÜNÜMÜZDE EN BÜYÜK EKSİKLİK NEDİR SİZCE, YANİ HANGİ ALANDA EĞİTİM VERİLMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Olmazsa olmaz diyebileceğimiz iletişim eğitimi ve iletişim kazalarından korunma eğitimidir. Çünkü günümüz dünyasının en büyük sorunu ‘iletişim kazasıdır ve iletişim kazasının kurbanları’ giderek artıyor. Buna zaman zaman bu eğitimi vermemize rağmen bende düşüyorum ve kendime de diyorum ki söylediğini uygula. Uygulamadığın hiçbir cümleyi anlatma. Katılımcılarınla paylaşma. İşte herkesin mutlaka alması gereken bir eğitim.

İLETİŞİM KAZASI DEDİNİZ BUNU BİRAZ AÇAR MISINIZ?
İletişim; Düşünce ve görüşlerin sözlü olarak karşılıklı alışverişidir. Başka bir tanıma göre; bizim başkalarını başkalarının da bizi anlaması süreci olarak tanımlanmaktadır. Doğan Cüceloğlu ise; İletişim “iki birim arasında bir biriyle ilişkili mesaj alışverişidir” şeklinde açıklamıştır. Birbiriyle ilişkilerde zaman zaman karşı taraf gönderilen mesajı algılayamazsa veya kendi algıladığı gibi mesaj gönderirse o zaman ‘iletişim kazası’nın sinyalleri de çalmaya başlar.

İLETİŞİM NEDİR, DERSEK O ZAMAN İSTERSENİZ KAZADAN ÖNCE İLETİŞİMDEN BAŞLAYALIM O ZAMAN?
İletişim kişiye değil, kişiyle yapılır. Yani karşılıklıdır. İletişim bilgi değildir. İletişim bir harekettir. İletişim tekrarlanamaz, aynı kelimeleri karşınızdaki anlamazsa bir daha aynı heyecanla söylemeniz mümkün değildir. Onun için iletişimi baştan düzgün kurmalıyız.
İyi bir iletişim için yapılan konuşma: insanın konuşma yapmak üzere hazırlandığı konuşma değildir, insanın yaptığı konuşma değildir, insanın konuşma yaptıktan sonra yerine oturduğunda tüh şunları da söyleseydim dediği konuşma değildir. İyi bir konuşma dinleyicinin anladığı konuşmadır!

HOCAM, İLETİŞİMİ KOLAYLAŞTIRMANIN KURALLARI NELERDİR?
Birincisi insanları tenkit etmeyin. Tenkit etmeniz gerekiyorsa da yapıcı tenkit edin. İkincisi insanları takdir ediniz. Onların içindeki kabiliyetleri ortaya çıkarıcı çalışma yapınız. Bir gemide isyan çıkar tüm tayfalar görev dağılımı yapar ve kaptanı esir almaya bir tayfa gider. Tayfa daha kapıdan girer girmez kaptan ona konuşma fırsatı vermez ve “Hah. Ben de seni bekliyordum al şu silahı ve sen kapıda dur ben de öbür tarafta bekleyeceğim. İkimiz birlikte olursak bizi kimse yenemez” der, ona güvendiğini hissettirir. Tayfa durumun bu hale geldiğini görünce eline silahı alır ve derhal dışarı çıkar arkadaşlarına durumun değiştiğini kendisinin kaptanın tarafında olduğunu söyler.  İsyan da böylece başlamadan bitmiş olur. Çünkü kaptan ince bir taktikle ona güvendiğini, o olmazsa gemide isyanın bastırılamayacağını hissettirmiştir. Üçüncüsü, karşınızdakinde arzu uyandırınız. Bakın bir örnek verelim yine. Çocuk 6 yaşında olmasına rağmen hala altını ıslatıyordu. Son çare psikoloğa gidildi ve psikolog çocukla bir müddet konuştuktan sonra çareyi açıkladı. Çocuğa yeni bir yatak alınacak, yatağı kendisi beğenecek ve anne-baba kesinlikle hiçbir şeyine karışmayacaktı. Sonunda çocuk kendi istediği yatağı aldı ve altını ıslatmayı bıraktı. Neden? Çünkü bugüne kadar her şey kendisine iyi olduğu düşünülerek alınıyordu. Fakat bu sefer kendisi beğenmiş, kendi yatağı olmuştu, kendisinde arzu uyandırılmıştı.

İLETİŞİMDE OLMAZSA OLMAZ DEDİĞİNİZ KURALLAR VAR MI? 
Elbette, konuşurken mutlaka o kişi veya kişilere ismiyle hitap edilmelidir. Bir insanın dünyada en hoşuna giden şey kendi ismi olduğunu unutmayın. Konuşurken başkaları ile yapmacık değil, samimi olarak ilgileniniz. Mutlaka gülümseyiniz ama sırıtma değil! İyi bir dinleyici olunuz. Karşınızdakinin ilgilendiği konulardan söz ediniz.

ÇOK KONUŞUYORUZ AMA DİNLEMİYORUZ DİYEBİLİR MİYİZ?
Aynen öyle çok güzel bir soru ve yorum yaptınız. Özellikle iletişim kazasını engellemenin en tipik yolu ağızdan çıkanı kulağın duymasıdır. Yani önce beyin harekete geçmeli, sonra ağız harekete geçmelidir. Aile içi sorunların yüzde 99,9'u iletişim kazasından kaynaklanmaktadır. İletişim kazası, sorunu çözme şansını engellemektedir. İşyerlerinde, okulda, sokakta, toplantılarda vb. birçok yerde aynı sorunla yani ‘iletişim kazaları’yla sık karşılaşmaktayız. Kazaları engellemek için seçilmiş davranış sergilemek gerekir, herhangi bir şey söylemeden önce, yerini, zamanını ve ne söyleyeceğini seçmek gerekir.

BİR DE SIK SIK SEMİNERLERİNİZDE VURGULADIĞINIZ ‘AKIL’ KONUSU VAR. BİRAZ DA BUNDAN BAHSEDER MİSİNİZ?
Müsaadenizle bunu bir fıkra ile giriş yapalım. Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar: Bir İnsanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz? Doktor: Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova.
Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.
Siz ne yapardınız?
Adam: Ooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük. 
Hayır, der doktor. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.
İşte günümüzde aklı kullanama veya farkında olmama var diyebiliriz. Kuran-ı Kerim’de yüce yaratıcımız 800’den fazla yerde bize ‘aklınızı kullanın’ ‘hala aklınızı kullanmayacak mısınız’ diye ikaz etmektedir. Allah’ın verdiği bu gücümüzün farkında değiliz. Ve bir hikâye de İmam’ı Azam hazretlerinden. Ders verdiği talebelerine bir gün imam, şu soruyu soruyor: “Akıl nedir?” Talebelerin her biri ayrı ayrı cevap veriyorlar. Akıl iyiyi kötüden ayırt etmektir.
İmam’ı Azam, “Hayır” diyor. “Sizin tarif ettiğiniz değil akıl. O tarif ettiğinize göre at bunu her zaman yapıyor. Yani sahibinin ahıra geldiği zaman yem mi vereceğini yoksa, yüke mi koşulacağını ya da kızacağını mı at anlar” diyor.
Talebeleri soruyor, “Ya imam peki akıl nedir sizce?”
İmam şöyle cevap veriyor: “Akıl odur ki iki kötünün arasında hangisi daha şerli onu ayırabilmektir. İki iyinin arasında hangisi daha iyi onu ayırabilmektir akıl”

İNSANLAR KENDİSİNE NE KADAR GÜVENMELİ. HANİ DERLER ÖZGÜVENLİ OL, ÖZGÜVENLİ ÇOCUK YETİŞTİR. BU KONUDA NE DİYEBİLİRİZ?
Nobel Ekonomi Ödülü sahibi psikoloji profesörü Daniel Kahneman, insanların çoğunun kendisi için çok iyimser olduğunu, kendini diğerlerine göre daha şanslı, daha zeki sandığına dikkat çekiyor. Kahneman, “Bu aşırı özgüven pahalıya patlayan bir şey” diye konuştu. İnsanların kusursuz karar veremeyeceklerini, dünyada her zaman belirsizlikler bulunabileceğini ifade eden Kahneman, psikolojik açıdan kararları etkileyen ‘iyimserlik önyargısı’, ‘kaybetmekten korkmak’ ve ‘küçük çaplı düşünmek’ olarak nitelediği üç ana unsura değindi. Aşırı iyimserlikle cesur tahminlerde bulunmanın, gereğinden fazla öz güvenle hareket etmenin, olasılıkları doğru değerlendirmemenin, kısa vadeli yaklaşımın ve geniş perspektiften bakamamanın yatırımcıları bekleyen tuzaklar olduğunu belirten Kahneman, her zaman dengeli olmayı tavsiye eder. Bizim dinimiz de zaten bunu tavsiye etmez mi? Yani her zaman dengede. Herşeyin dengesi en güzelidir.

SON OLARAK, BU İŞİN BİZCESİ YOK MU, YANİ KİTAPLARA BAKIYORUZ, HEP YABANCI, YA DA SÖYLEMLER YABANCI. KİŞİSEL GELİŞİM SİZCE BATIDAN MI GELDİ?
Bu soruya kocaman bir ‘hayır’ diyebiliriz. Elbette kişisel gelişim insanlık var olduğundan beri vardı. Hele hele Osmanlı İmparatorluğu döneminde sarayda Enderun sadece başlı başına bir fakülte ve kişisel gelişim yuvasıydı. Yine Tekkeler… O dönemde halka açık bir eğitim yuvasıydı. Bugün Süleymaniye Camii, Beyazıt Camii ya da Fatih Camii’nin ya da isterseniz buna tüm camiler diyebiliriz ana görevi namaz kılınan yer olarak işlev görmemektedir. Namaz sonrası, zamanımızın profları diyebileceğimiz hocaları gelir camide ders verirdi. Halk buraya eğitimi ne olursa olsun esnaf, işçi, zengin, fakir gelir diz çöker eğitim alırdı. Serbestti katılım. Bugün Açık Öğretim Fakültesi’nin işlevini o dönem büyük camiler yapmaktaydı. Arzu eden belli dönemlerde imtihanlara katılır ve icazet denilen şimdi ki adıyla yeterlilik sertifikası alırdı. 

NE OLDU DA SONRADAN BATIDAN GELEN EĞİTİMLER REVAÇTA OLMAYA BAŞLADI?
Geçmişimizden utanır olduk, Mevlana’nın Mesnevi’sinin ne büyük bir kişisel gelişim kitabı olduğunu unuttuk. Yunus Emre’yi Hacı Bektaş’ı Veli’yi unuttuk. Aslında bütün hazine bizde ama işte marka hastalığımız var ya ondan. Biliyor musunuz, bazı yabancı kitapların Türkçe’ye çevirisine bakıyorum aa diyorum işte bu Mevlana’nın şu hikayesini anlatıyor, aa bu bak Yunus Emre’nin şu şirini almış… Hepsi var aslında.

YERİ GELMİŞKEN BİZE KİTAP TAVSİYE EDEBİLECEK MİSİNİZ?
Bu konuda yüzlerce kitap var, kitap ayırımı yapmıyorum, herkes kendi tekamülünü göre kitabı seçebilir. Benim masamda devamlı duran iki kitap vardır istifade ettiğim.  Bir Testi Su, (Mesnevi Bahçesinden Hikâyeler- Osman Nuri Tobbaş) diğeri ise İnsan Mühendisliği (Nüvit Osmay)   RÖPORTAJ: KAAN AKBAŞ