Sokakta palet ve postal sesleri... İşte 12 Eylül darbesinin acı bilançosu!
12 Eylül darbesinin 43. yıldönümü... Bir sabah Türkiye güne tank sesleriyle uyandı. İktidara gelen hükümet devrilmiş, sokaklarda postal sesleri yankılanıyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren öncülüğünde gerçekleşen ve Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak kazınan 12 Eylül idamları, bin yıllarca verilen hapis cezaları, insanlık dışı muameleleriyle toplumsal travma oluşturmayı sürdürüyor. Kayseri Anadolu Haber sizler için derledi...
12 Eylül darbesinin yıldönümü...Türkiye güne tank sesleriyle uyandı. Seçilerek iktidara gelen hükümet devrilmiş, sokaklarda postal sesleri yankılanıyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren öncülüğünde gerçekleşen ve Türk demokrasi tarihine ve hafızalara kara bir leke olarak kazınan 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden tam 43 yıl geçti. 12 Eylül idamları, insan hakları ihlalleri, kötü muameleleri ve acı bilançosuyla hatırlanmaya devam ediyor.
Darbeye götüren süreç...
Soğuk Savaş’ın son yıllarında Orta Doğu ve Asya’daetki alanını genişletmenin ve ideolojik nüfuzunu artırmanın yollarını arayan Amerika Birleşik Devletleri, bir yandan da Sosyalist sovyetlere karşı bir ‘Yeşil Kuşak’ projesi yürütüyordu. Afganistan’da Sovyet işgaline karşı savaşan mücâhidleri destekliyor bir yandan da Pakistan ve İran’da dini rejimlerin yerleşmesini arzu ediyordu.
Dünyada bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’de 12 Eylül 1980 tarihinde askerî bir darbe oldu. Türkiye’nin politik, ekonomik ve sosyal anlamda sorunlarla yüz yüze kaldığı bir dönemde darbeye giden sürecin kaldırım taşları da bir bir koyuldu.
Koalisyonlarla idare edilen ülkede siyasi bir kriz oluşurken, ideolojik ayrışmalar had safhadaydı. Sol fraksiyonlar arasında 71 muhtırasından beri süregelen sokak savaşları ve örgütlerin sade vatandaşa verdiği huzursuz atmosfer durumu daha da ciddi hale getiriyordu. Bunlara geçit vermemek iddiasıyla mücadele veren milliyetçi teşkilatlar silahlı çatışma haline girdi.
En önemli gerekçe 'güvenlik'
Görev süresi dolan cumhurbaşkanının yerine yenisi seçilemedi. Seçim turları aylarca sürdü; ancak meclisteki partiler anlaşamadı. TSK'nın emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği darbenin en önemli gerekçesi ise "güvenlik" idi.
Gazeteci Abdi İpekçi, Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, DİSK ve Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, Eski Başbakan Nihat Erim, Adalet Partisi İstanbul Milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok ile eşi ve kızının öldürülmesi gibi çok sayıdaki siyasi gerekçeli cinayet, darbenin sözde gerekçeleri olarak hafızalarda yer etti.
Süleyman Demirel’in başbakanı olduğu hükümetin görevden alındığı darbe sürecinde TBMM etkisiz hale getirildi. 61 Anayasası yürürlükten kaldırıldı ve yönetime el koyan askeri cunta, tüm ülkede sıkıyönetim ilan etti.
Kod adı 'Bayrak Harekatı'
Askeri darbenin hazırlıkları, Haziran 1980'den itibaren kod adı "Bayrak Harekatı" olarak başladı. Öncelikle bütün ordu komutanlarına gönderilen emirle, 11 Temmuz saat 04.00'te hayata geçirilmek istendi fakat 2 Temmuz'da Süleyman Demirel'in başbakanlığındaki hükümet güvenoyu alınca plan ertelendi.
12 Eylül sabaha karşı harekete geçen cunta, artık sokaklarda tank ve postal sesleri yankılanıyordu.
12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59'da Türkiye radyoları (TRT) İstiklal Marşı'nın çalınmasıyla birlikte yayına başladı. Ardından anons olmadan Harbiye Marşı çalıyordu. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı ve ardından 5 bildiri daha geldi.
Darbenin acı bilançosu!
12 Eylül askeri darbesi fazlaca can mal ve itibar kaybına sebep oldu. Resmi kaynaklardan edinilen verilere göre sıkıyönetim süresince darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için de idam cezası istendi. Bunlardan 517 kişiye idam kararı verilirken, kararların ancak 50'si uygulandı. 348 bin kişinin pasaportu iptal edildi. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu uyarınca 14 bin 509 kamu görevlisi işten atıldı. 18 bin memur, 2 bin yargıç savcı, 4 bin polis, 2 bin subay-astsubay, 5 bin öğretmen istifaya zorlandı. 23 bin 667 dernek etkinlikten alıkonuldu. Siyasi partiler, sendikalar kapatıldı. 30 bin kişi Türkiye’yi terk etmek zorunda bırakıldı. 937 film yasaklandı. Gazetecilere 3 bin 314 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 30 ton gazete ve dergi imha edildi. 650 bin kişi gözaltına alındı.
'Asmayalım da besleyelim mi?'
Gözaltı merkezleri ve cezaevleri işkence merkezlerine dönüştü. 171 kişi işkenceyle öldürüldü. 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde yaşamını yitirdi. En yoğun işkencelerin uygulandığı yer, 34 tutuklunun öldürüldüğü Diyarbakır Cezaevi oldu. Askeri mahkemelerde açılan 210 bin davada, 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi hakkında idam istenirken haklarında ceza verilenlerden 50’si idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980’de idama mahkûm edildi. Kenan Evren’in, Eren için söylediği “Asmayalım da besleyelim mi?” sözleri kulaklarda uzun yıllar yankılandı.
12 Eylül 1980 tarihinde yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi'nin 1 numaralı bildirisi
Yüce Türk Milleti; Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir.
Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.
Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.
Aziz Türk Milleti: İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.
Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.
Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.
Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.
Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05.00'den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.
Bu kollama ve koruma harekatı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00'deki Türkiye Radyoları ve Televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükunet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne güvenmelerini beklerim.