Türkiye mozaik değil, ebrudur
Bir Türk sanatı olan 'Ebru' hakkında, Ebru Sanatçısı Hüseyin Garan, namı diğer 'Hiç' ile bir söyleşi yaptık. Ebru Sanatçısı Garan, 'hiç' diye nitelediği ebru eserlerini Türkiye'ye, Türkiye'yi de ebruya benzeterek, 'Aslında Türkiye, ifade edildiği gibi bir mozaik değildir. Türkiye ebrudur. Çünkü mozaikte parçalar ayrı ayrıdır ama Türkiye'deki gibi ebruda her şey bütünleşmiş vaziyettedir' dedi. Kendisini 'Hiç' diye ifade eden ve bu mahlası kullandığını söyleyen Ebru Sanatçısı Garan, Türk sanatı olan ebru hakkında bilgiler verdi ve bu sanatın inceliklerine değindi.
EBRU SANATI VE İSMİ NEREDEN GELMEKTEDİR, MENŞEİ NERESİDİR?
Ebru geçmişi çok eskilere dayanan bir sanat fakat ortaya çıkışı tam olarak bilinmiyor yani bu ebruyu ki nasıl düşündü, tasarları ve yaptı, işte suyun üzerini boyaları atıp sonra onu almak ve boyaların içine öd katmak, kim düşündü bunun hakkında tam kesin bir bilgimiz yok ama bu sanat Orta Asya’dan çıkmış, çıkış yeri Orta Asya’dır ve oradan Türkler göçlerle Anadolu’ya kadar getirmişler, buradan İstanbul, Balkanlar ve Osmanlı coğrafyasında bu sanat yüzlerce yıl yapılagelmiştir. Ebru bir kağıt bezeme sanatı yani kağıdı boyama diyebiliriz. Dolayısıyla ebru yoğunlaştırılmış bir suyun üzerine, önceden hazırlanmış su ve öd karışımlı boyaları serpmek ve damlatmak suretiyle bu boyalara çeşitli şekiller verilmek suretiyle desenler oluşturulan bir sanat. Ebru bir Türk sanatıdır. Ebru literatürüne baktığımız zaman ebru terimleri hep Türkçe isimlerle anılıyor. Mesela taraklı ebru, gelgit ebru, şal ebru, battal ebru. Bunlar hep Türkçe isimler. Dolayısıyla ebrunun bize ait olduğunu gösteren en güzel ifadeleridir bence. Zaten 2014 yılında UNESCO ebrunun bir Türk sanatı olduğunu tescilledi ve artık bu sanatın Türklere ait olduğunu tüm dünya biliyor. Bize ait patentli bir ürünümüz, sanatımız diyebiliriz.
Ebru ismi ise Farsça’da bulutumsu demektir. Abru’da Arapça’da suyun yüzü demek. Fakat Türkçe’de biz bunu işte ebruya dönüştürmüş, ismini kendimize göre şekillendirmişiz. Ebru her şeyi ile bize ait bir sanat olmuştur, zaten kökeni de Türklerden kaynaklanmaktadır.
EBRU SANATININ DİĞER SANATLARDAN AYRILAN YÖNÜ NEDİR?
Ebru yüzlerce yıl hep cilt sanatında kullanılmış. Mücellitler kitap ciltlerken yan kağıt olarak, ya da kitabın kapağında kullanmışlar fakat tarihi sürece bakıldığında bu hali ile daha çok zanaat boyutunda kalmış gibi ebru sanatımız, hani bir yardımcı sanat gibi, müstakil bir sanat değil de hat sanatı ile cilt sanatı ile ismi geçiyor. 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde artık ebru, hatip ebru ile başlayan yolculuğunu çiçekli ebru ile bir nevi tamamlamış, yeni bir boyut kazanmıştır. Necmeddin Okyay il çiçekli ebru çalışmalarını yapmış iste 20. yüzyılın başlarında ve bunda da başarılı olmuş. Buna ek yazılı ebrular, yani hat sanatını ebru ile uygulamaya başlamış ve bununla da ebrunun müstakil bir sanat olarak varlığını bize hissettirmeye başladı. Bu sanatta, hızlı bir ivme ile bu birikimin hepsi şu 15-20 yıl içerisinde kullanıldı. Ebru şu an altın çağını yaşıyor diyebilirim. Bugün kaybolmaya yakın bir sanatımız olan ebru, 1990’lara kadar tek bir usta, Mustafa Düzgünman ve onun yetiştirdiği birkaç talebe ile altın çağına ulaşmıştır diyebiliriz. Yılmaz Eneş, Mahmut Peşteli’nin ebru sanatına bambaşka bir boyut kazandırdı. Estetiğe, bir foruma ihtiyacı vardı sanki ebrunun. İşte Yılmaz Eneş, ebruya bu özellikleri kazandırdı. Bugün ebrularımıza bakan kişiler hayran hayran bakıyor ama bundan 20-30 yıl öncesinde ise bugüne kıyasla biraz geride oldukları görülüyor. Bu durumlar da ebruya olan ilginin artmasına, müstakil bir sanat halini almasına etki etmiştir.
EBRU SANATININ ARGÜMANLARI NELERDİR, NELERİ KONU EDİNİR, SINIRI VAR MIDIR?
Ebru aslında her şeyi konu edinebilir. Ebru sanatımız hem soyut hem de somut bir sanat. Yani ikisini de bünyesinde barındırabilen bir sanat. Mesela battal ebru, şal ebru, taraklı ebru ve hatip ebrusu dediğimiz ebrularımız, bunlar tamamen soyut çalışmalar ve renklerin birbiri ile uyumuyla, birbiri ile olan zıtlığıyla yakalanan değişik desenlerle oluşmaktadır. Bir de ebru çok zengindir. Yani bir yaptığın ebruyu, ikinci kez yapma şansın yok. Tekrarı yok bu yönüyle de eşsiz aslında. Her biri bir sanat eseri. Mesela somutlaştığında da çiçekli ebrularımız var. Bir nevi ebruda somut olan tarafı yakalıyoruz. Mesela şal ebruya, battal ebruya bakan her kişi ondan istenen zevki alamaz, etkilenemez ama çiçekli ebruya bakan her kişi bir estetik haz yakalayabiliyor. Çünkü orda ebru somutlaşmış durumda. İnsan neyi gördüğünü, neyi görmesi gerektiğini kişi az çok farkına varıyor. Dolayısıyla ona baktığı zaman bir estetiği görebiliyor ancak diğer soyut ebru türleri olan battal, şal, tarak ebruda ise kişiler onu tam olarak yakalayamayabiliyor, bilmiyor kişiler. Bunu böyle bir tarafı da var. Ebruda şu da vardır; yapan kişinin bir nevi imzası gibidir her ebru. Eğer siz bir ustadan ders almışsanız o ustanın çizgisi sizde görünür. Dolayısıyla benim ebrularıma bakan birisi, daha doğrusu anlayan birisi benim hocamı görür. Usta çırak ilişkisi var. Bu usta çırak ilişkisi dediğimiz zaman Yılmaz Enes hocamızın çok güzel bir sözü var ve çok önemli bir sözdür bu benim için, diyor ki; “Tekneye atılan her boya ebru değildir, tekne başına oturan herkes de ebrucu değildir.” Bir atasözü gibidir bu. Ebru kendi başınıza yol alabileceğiniz bir sanat dalı değildir. Mutlaka bir ustanın size yol göstermesi gerekiyor, ondan bu sanatın inceliklerini öğrenmeniz gerekiyor. Dolayısıyla bizler de ustalarımızdan gördüğümüz şeyleri geliştirerek, taklit ederek bu sanatı geliştirmeye çalışıyoruz.
BUGÜNE KADAR YAPTIĞINIZ EN ÖNEMLİ ÇALIŞMA NEDİR?
Şimdi şöyle; geçenlerde de konuyorduk, henüz istediğim gibi bir ebru yapamadım yani. Bunu söyleyebilirim ve herhalde ömrümün sonuna kadar da bu bilmiyorum gerçek olacak mı. Çünkü o kadar çok değişken var ki ebru yaparken ama çalışma esnasında mesela aynı figürü defalarca çalışıyoruz, aralarında, o çalışmalar esnasında o çok istediğimizi ararken ona çok yaklaşanı buluyoruz ve onları alıyoruz. Onları çerçeve yapıp sergiye koyuyoruz. O beğendiklerimizi dediğim gibi sergiye saklıyoruz ve sunuyoruz. Sanat benim için kim olduğunu bilmektir. O yüzden kendime mahlas olarak ‘Hiç’ mahlasını seçtim. Özellikle çiçekli ebrular yaparken, Allah’ın yaratmış olduğu o güzel sanat eserlerine, çiçeklere şöyle bir baktığım zaman bir hiç olduğumu daha iyi anlıyorum yani. Hep bir arayış içerisindeyiz. Hani şöyle olsa daha mı iyi olurdu, diğer türlü yapsak daha mı güzel olurdu diye bakıyoruz ve ona yöneliyoruz ama hiçbir zaman şu tam oldu diyemiyoruz. Bu arayış hep oluyor. Bu da şunu gerektiriyor tabii ki; her zaman çalışmam gerektiğini görüyorum. Her gün, 365 gün gelip ebru yapıyorum yani. Necip Fazıl’ın bir beyiti var; “Hangi dağı tırmansam muradım ötesinde, murat bugün yerine her günün ötesinde” diye. Biz de tıpkı öyle hep arayışta ve en güzele ulaşma geyesindeyiz ebru yaparken. Geliyorum teknemi açıyorum ve burada ebru yapıyorum. Ebru nasıl söylesem, ebru başka bir şey. Gönül vermeniz gerekiyor, sevmeniz gerekiyor ve zaman ayırmanız gerekiyor. 3 şey çok önemli; sevmek, zaman ayırmak ve çalışmak. Bunları yapmadığınız takdirde ebrucu olamazsınız, bu işi yapamazsınız. Ayrıca ustanızın da olması gerekiyor.
MAHLASINIZIN HİÇ OLDUĞUNU SÖYLEDİNİZ, HİÇİN BİR EBRUSUNU YAPABİLDİNİZ Mİ?
Evet. Yazılı ebrular yapıyoruz hiç ile ilgili. Ve bütün ebrularıma hiç diye imza atıyorum. Aslında yaptığım bütün bu çalışmalar aslında bir hiç… Ben şunu istiyorum. Benim çalışmalarımı gördüklerinde ‘bu hiçin ebrusu’ desinler yeter. Bu kadar.
EBRUNUN GELECEĞİNİ NASIL GÖRÜYORSUNUZ?
Ebru günümüzde popüler kültür içerisinde özellikle ustaların ebrularının görülmesiyle, bizlerin de halkın içerisinde ebru yapmamız ile onların içerisinde bir ilgi, merak uyanmasını sağlıyor. Tabi kendileri de yapmak istiyorlar, öğrenmek istiyorlar. Tabi bu popüler kültür içerisinde ebruya ayıracak zaman çok sınırlı. Yani zaman noktasında bir şeyi hemen öğreneyim, hemen yapayım diyorlar. Tabi sanat bunu kabul etmez. Hiçbir sanat hemen öğrenilmez, hemen yapılmaz. Sanat zaman isteyen, emek isteyen, usta isteyen bir şeydir. Dolayısıyla 2-3 aylık kurslarda ben ebru öğrendim diyemezsiniz. Birçok talebem ancak içerisinden birkaç tane çıksa yeter zaten. İnşallah bunlar içerisinde bizi takip eden, izleyen öğrencilerimiz ebru sanatçısı olacaklardır. Bu bir nevi aktarım. Bana ait bir şey değil ebru. Ben de bir nevi taşıyıcısıyım, taşıyıcısıyız. 21. yüzyıl ebrunun yüzyılı olacak. İnşallah Türkiye’nin yüzyılı olacak. Çünkü her şey onu gösteriyor. Ebru basit bir şey değil. Bütün dünyayı saracak ebru sanatı. RÖPORTAJ: KAAN AKBAŞ