Ahmet Taş

Bunlar Yapılamaz İşler Değildir

Ahmet Taş

Ülkemize olduğu gibi şehrimiz Kayseri'ye de 10 yıllar öncesinden başka ülkelerden ve şehirlerden insanlar göç ederek yerleşmiş, yerleşmeye de devam etmektedirler.

Osmanlı Devletimiz döneminde Özellikle 1864'teki büyük Çerkez sürgünü sonrası yüzbinlerce Çerkez vatandaşımız Türkiye'ye gelmiş bunların bir kısmı Kayseri'de Uzunyaylaya yerleştirilmiştir. 1960'larda Komünist Çin yönetiminin zulmünden kaçan çok sayıda Uygur kardeşimizin bir kısmı Kayseri'ye gelip yerleşmiştir. 1979'da Rusya'nın Afganistan işgalinden sonra yurt dışına çıkan Afganların bir kısmı da Kayseri'ye gelip yerleşmiştir.

Cumhuriyet döneminde de Kayseri içeriden ve dışarıdan göç almaya devam etmiştir. Erzurum, Ağrı ve Kars gibi Doğu Anadolu illerinden çok sayıda insanımız Kayseri'ye gelip yerleşmiştir. Ayrıca civar illerden Yozgat, Sivas, Adana, Kahramanmaraş, Nevşehir gibi illerden de çok sayıda insanımız Kayseri'ye gelip yerleşmişler Kayseri kültürü ile yoğrularak Kayserili olmuşlardır. Bu insanlar zaman içinde esnaf, sanayici, bürokrat, işçi, memur olarak bu şehre hizmet vermeye başlamışlardır. Buna Kayseri ilçelerinden şehir merkezine gelenleri de ekleyebiliriz.

2001 yılında ABD'nin Afganistan'ı işgali ile bazı Afgan vatandaşları ülkelerini terk etmişler bunların bir kısmı da Kayseri'ye gelmişlerdir. 2010'lı yıllarda yayılan Arap Baharı hareketleri sonucu Suriye'de başlayan iç çatışmalar sonucu canını kurtarma kaygısı ile milyonlarca Suriyeli Suriye'yi terk etmiştir. Bunların Türkiye'ye sığınanlarından bir kısmı da Kayseri'ye gelip yerleşmişlerdir.

Önceleri her şeye muhtaç olup hayır kurumları ve hayırseverler tarafından ihtiyaçları temin edilen bu insanlara Birleşmiş Milletlerin Kızılay ve Ziraat Bankası aracılığı ile ulaştırdığı yardımlarda hayata tutunmalarına yardımcı olmuştur.

Zamanla hayata tutunmaya çalışarak çobanlık, fabrikalarda işçilik, bakkallık, manavlık, sarraflık, lokantacılık gibi işlerle hayata tutunan bu insanlar yerli insanlarımızın çok tercih etmediği dar gelirli insanlarımızın oturduğu eski ve gecekondu semtlerinde oturmayı tercih etmişlerdir (Kiralar ucuz olduğu için)
Zaman içinde ekonomik seviyeleri düzelen bu muhacirler nüfusları da artınca çarşıda, pazarda, parkta, bahçede görünür hale gelmişlerdir.

Bu insanların kültür ve hayat şekli olarak Kayseri toplumuna uyumlu hale getirilmesi için ne yazık ki devlet olarak ciddi bir uyum politikamız olmamış, olamamıştır. Bunlarla ilgilenen Göç İdaresi kurumunun yeni bir kurum olması, burada istihdam edilen idareci ve personelin bu konu ile ilgili deneyim ve pedagojik formasyondan mahrum olmaları da konuyla ilgili ciddi projelerin yapılıp hayata geçirilmesine imkan vermemiştir.

Göç İdaresi kurumundan gerek muhacirlerin gerekse bunlarla ilgilenen sivil kurumların şikayetleri, uygulamalarda güvenlikçi politikaların öne alınması, insanlara suçlu ya da suç işleyen yaklaşımının önde olması ama yol gösterme, işi kolaylaştırma, izah etme yolunun tercih edilmemesi yönünde olmuştur.

Göç politikamızın uyum sağlayıcı, birlikte yaşama ve birbirini kabul etme anlayışını mümkün kılacak bir noktaya getirilememesi sonucu ülkemizde göçmen karşıtlığı yaygın hale gelmiş en son 30 Haziran ve devam eden günlerde Kayseri'de olduğu gibi onlara yönelik yakma, yıkma, yağma etme, yaralama , öldürme eylemlerine kadar varmıştır.

Göçmenler de insan ve atamız Hz. Adem'in çocuklarıdır. Onların da topluma, devlet kurallarına uyarak yaşama hakları vardır. (Avrupa'daki beş buçuk milyon Türkiyeli göçmenler gibi) Öyleyse ne yapmalı hepimiz bu dünyada muhacir ve ömrümüz bittiğinde bu dünyadan gideceksek, bu dünyada bizim mülkümüz değil Allah'ın mülkü ise Allah'ın mülkünde göçmeni ile yerlisi ile birlikte yaşamanın yolunu bulmalıyız.

Bu kapsamda şunların yapılması faydalı olur sanırım

a)    Göçmenlerin geldiği ilk yıllarda olduğu gibi bunlarla ilgili koordinasyon toplantılarının yeniden başlaması (Emniyet, sivil toplum, belediye, müftülük, Milli Eğitim, ve Sosyal hizmetlerden yetkililerin katılımı ile)
b)    Hafta sonu günlerinde olmak üzere göçmenlerin oturdukları mahallelerde uyum ve Türkçe öğrenme kurslarına alınmaları.
c)    Muhacirlerin toplum önderleri ile emniyet ve sivil toplum yetkililerinin belli aralıklarla bir araya gelip istişarelerde bulunması.
d)    Muhacir ve yerli öğrenciler arasında kardeşlik pikniklerinin tertip edilmesi.
e)    Gece belli saatten sonra muhacirlerin cadde, sokak ve parklarda gezmelerine sınırlama getirilmesi
f)    Bu ve buna benzer projeler devlet ve sivil kurumlar işbirliği ile uygulanırsa
Birlikte birbirimizi yok saymadan yaşama konusunda güzel sonuçlar alırız diye düşünüyorum.
Bilmem bizi yönetenler ne derler.
 

Yazarın Diğer Yazıları