Bazen dışarıdan bakıldığında yerimizde sayıyormuşuz gibi görünür ama içimizde yaşadığımız yolculukları kimse bilmez. Hayat, sadece fiziksel mesafelerle ölçülen bir yolculuk değildir; bazen olduğumuz yerde dururken bile içimizde dağlar aşar, vadiler geçeriz. Düşünün, bir insanın yaşadığı duygusal çalkantılar, zihninde dönüp duran düşünceler, aldığı kararlar ya da karşılaştığı zorluklar… Bunların hiçbiri dışarıdan görünmez. Biri bir odada oturup saatlerce düşünmüş, kendiyle yüzleşmiş, geçmişiyle hesaplaşmış olabilir ama dışarıdan bakan için o sadece yerinde duran biridir. Oysa içsel olarak belki de yılların yükünü taşımış, kendisiyle mücadele etmiş, bambaşka biri olmuştur.
Geçen gün bir yerde bi söz okumuştum. Biraz durup düşünmeme sebep oldu. ‘’Dışarıdan hiç yol gitmemişim gibi duruyor ama içimden üç yüz elli kilometre koştum.’’ Bu sözü duyduğumuzda aklımıza hayatın içinde karşılaştığımız pek çok durum gelebilir. Uzun bir yolculuğa çıkmadan önce yaşanan tereddütler, zor bir kararın eşiğinde geçen uykusuz geceler, içimizi yiyip bitiren pişmanlıklar… Her biri ruhumuzun içinde attığımız adımlar değil midir? Bazen de başkalarının yaşadıklarını yargılarken onların hangi yolları geçtiğini, hangi duygusal fırtınalara maruz kaldığını bilmeden konuşuruz. Dışarıdan birinin hayatı durağan görünebilir, ama kimse onun içindeki mücadeleleri bilemez.
Modern dünya, çoğu zaman sadece görünene odaklanıyor. Başarı, hareketle, ilerlemeyle, somut değişimlerle ölçülüyor. Oysa en büyük değişimler bazen içimizde yaşanır. Bir düşünce, bir farkındalık, bir kabulleniş… Bunlar da en az fiziksel bir yolculuk kadar kıymetlidir. Çünkü insan bazen dış dünyada hiç mesafe kat etmeden, iç dünyasında bambaşka bir yere varabilir.
Öyleyse biraz daha anlayışlı olalım. Kendimize ve başkalarına… Kimin ne kadar yol gittiğini, hangi mesafeleri aştığını sadece görünenlerle değerlendirmeyelim. Çünkü bazen en büyük yolculuklar, gözle görülmeyenlerdir.