Sahneye adımımızı attığımızda tek bir gerçek vardır, müzik ve biz. Fakat gözlerimiz seyircinin üzerindeyse, zihnimiz adımlarımızın önüne geçer. İşte o an ritmi kaçırırız, hareketlerimiz titrer, enerjimiz bölünür. Çünkü dans sadece fiziksel bir hareket değil, aynı zamanda bir odak ve teslimiyet işidir.
Dans ederken seyirciye odaklanırsan adımların karışır… Bu söz, sadece dansa değil, hayatın birçok alanına dokunuyor aslında. Seyirciye odaklanmak, yani dışarıdan nasıl göründüğümüze gereğinden fazla takılmak, insanı hataya sürükleyebilir. İş hayatımızda, sanatta, ilişkilerimizde… Eğer sürekli başkalarının ne düşündüğünü hesaplayarak hareket edersek, kendimiz olmaktan çıkarız. Adımlarımız doğal akışını kaybeder.
Sanatta büyük ustaların ortak bir sırrı vardır. Onlar performanslarını izleyicileri memnun etmek için değil, kendilerini en iyi şekilde ifade etmek için sergilerler. Bunu yaptıklarında zaten izleyici de büyülenir. Aynı şey günlük hayatta da geçerli. Kendi ritmimizde ilerlersek, özgün kalırsak, sonunda insanlar bizi zaten fark eder. Ama onların tepkisine fazlaca odaklanırsak, yolumuzu kaybederiz.
Hayat da bir dans gibidir aslında. Attığımız her adımın tadını çıkararak, kendimizi müziğe bırakarak ilerlemeliyiz. Seyirci orada, evet. Ama dansın ritmi yalnızca bizim içimizde.