Son yıllarda sosyal medya hayatlarımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Sabah gözlerimizi açar açmaz telefonlarımıza uzanıyor, günün büyük bir kısmını parmağımızla ekranı kaydırarak geçiriyoruz. Ancak bu dünyada gördüğümüz şeyler, gerçekten hayatlarımızı yansıtan gerçekler mi yoksa sadece bir illüzyondan mı ibaret?
Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar ve videolar genellikle mükemmel bir hayatın fragmanı gibidir. Tatil kareleri, gurme yemekler, kusursuz yüzler… İnsanlar hayatlarının yalnızca en parlak anlarını paylaşır ve bu seçilmiş görüntüler, dışardan bakıldığında herkesin mükemmel bir hayat yaşadığı algısını yaratır. Gerçekte ise bu parıltıların arkasında ne mücadeleler ne eksiklikler yattığını kimse bilmez.
Sosyal medyanın en büyük tuzaklarından biri de sürekli olarak kendimizi başkalarıyla kıyaslamamıza neden olmasıdır. Başkalarının başarılarını, mutlu anlarını gördükçe kendi hayatlarımızı yetersiz hissetmeye başlıyoruz. ‘Herkes mutlu sadece ben mutsuzum’ düşüncesi insanları özgüven kaybına sürükleyebiliyor. Oysa unutmamalıyız ki sosyal medya sadece bir vitrin, o vitrinin arkasında kim bilir neler saklanıyor. Aynı zamanda sosyal medya yalnızca hayatlarımızı değil, görüntülerimizi de manipüle etmemize olanak sağlıyor. Filtrelerle kusurlarımızı gizliyor, ışık oyunlarıyla gerçek dışı güzellik standartları yaratıyoruz. Bu durum birçok insanın özellikle yaşı genç olanların arasında ciddi bir özgüven sorununa yol açabiliyor. Bunların yanı sıra beğeni, yorum, takipçi sayısı gibi unsurlar sosyal medyayı bir tür onay mekanizmasına dönüştürüyor ve geçici bir mutluluk hissi yaratıyor. Ancak bu mutluluk kısa sürede yerini daha fazlasını istemeye bırakıyor. Bu da sosyal medya kullanıcılarını sonsuz bir döngüye bırakıyor. Peki gerçeği nasıl kazanırız? Ekran süresini yani sosyal medyada harcanan zamanı kısıtlamak, gerçek bağlantılarla yüz yüze iletişimler kurmak ve en önemlisi kendi gerçekliğini sevip kendi hayatındaki güzelliklere odaklanmak gerçeği kazanmamız konusunda faydalı olacaktır.
Sosyal medya, hayatlarımızı kolaylaştıran ve iletişimimizi hızlandır bir araç olabilir, ancak gerçeklikten kopmamıza neden oluyorsa, dikkatli olmamız gerekir. Sosyal medyanın parıltılı vitrinine kapılmadan, gerçek yaşamın kıymetini bilmeliyiz. Çünkü gerçek mutluluk sanal bir dünyada değil, kendi hayatımızın içindeki anlarda saklıdır.