Doğanın en çok tutulanlardan biri olan aslan, gururun ve asaletin sembolü olarak yüzyıllardır hikâyelerimize ve sembollerimize işlenmiştir.
Geçtiğimiz günlerde internette dolaşan bir video, bu sembolizmi bir kez daha gözlerin önüne serdi. Hayatının son anlarını yaşayan bir aslan, son nefesine kadar başını yukarıda tutmayı başardı. Lakabı gibi krallar gibi öldü.
O anı izlerken insanın içini hüzün kaplıyor. Gücün, güçlünün, cesaretin ete kemiğe bürünmüş hali olan bu aslan, hayatı boyunca hükmettiği topraklarda kendini teslim ederken bile gururundan ödün vermez. Başını eğmek bir seçenek değil; Gururlu bir yaşama, gururlu bir veda gerekir!
Aslanlar, sadece fiziksel güçleriyle değil, bazı zaman krallıklarını hak ettiklerini gösterirler.
Ormanda adaletin terazisi gibi hareket eder, düşmanlarına karşı yürekli ve onurlu dururlar. Belki de bu yüzden aslanın gururunun altında yatan gerçekte budur... Aslanlar her gün mücadele eder, sürülerini korur, hayattaki acımasız dengesinde bedelini öder. Gurur, aslında bu yaşam savaşında verilen emeğin bir parçasıdır.
Peki, insan için gurur nedir?
Gurur, içi boş bir kibir mi yoksa aslanınki gibi bir duruş mudur? Hayatın her köşesinde, içimizdeki aslanın başının ne zaman dik olduğu ve ne zaman eğileceğine biz karar veririz. Fakat gurur, yalnızca bazı anlarda sergilenen bir erdem değil, tüm yaşam boyunca taşınması gereken bir sorumluluktur.
Gerçek gurur, dışsal bir gösteri değil, içsel bir mücadelenin onurlu oluşudur. İnsan olarak aynı şekilde, başımızı dik tutmak için önce dik durmayı hak eden bir yaşam sürmeliyiz. Gururlu olmak istiyorsak, onurlu ve dürüstçe yaşamak zorundayız.