Son yıllarda sosyal medyanın etkisiyle bilgiye ulaşmak hiç olmadığı kadar kolay hale geldi. Her an her yerden gelen bilgi seliyle karşı karşıyayız. Bu durum her gördüğümüze hemen inanmayı ve doğruluğunu sorgulamadan kabullenmeyi de beraberinde getiriyor.
Oysaki bilgiye erişim ne kadar hızlıysa, yanıltıcı ya da yanlış bilgilere de o kadar kolay ulaşabiliyoruz. Sosyal medya ve dijital platformlar özellikle haberlerin hızla yayıldığı mecralar olarak biliniyor. Bir olay anında fotoğrafla ya da video ile her şey anında karşımıza çıkabiliyor.
Burada atlanmaması gereken bir nokta var. Bilgi ne kadar hızlı ulaşırsa yanıltıcı ya da yanlış bilgilere de o kadar hızlı ulaşılabiliyor. Bir görüntü ya da paylaşım ilk bakışta gerçek gibi görünebilir. Ancak gerçekte ne kadar doğru olduğu her zaman sorgulanmalıdır.
Birçok kişi karşılaştığı bir paylaşımı hemen doğru kabul edebiliyor. "Bunu herkes paylaşıyor, demek ki doğru olmalı" düşüncesi bilgiye ulaşmak için izlediğimiz ilk yol oluyor. Bu yaklaşım, doğruyu bulmamıza engel olabilir. Bir haberin ya da paylaşımın doğru olup olmadığını anlamadan başka kişilere aktarmak yanlış bir bilginin hızla yayılmasına yol açar.
Gerçek hayatta da bilgiye ulaşma şeklimiz değişti. Bir kişiyle ilgili duyduğumuz bir haber ya da bir olayla ilgili aldığımız bilgi, çoğu zaman taraflı ve eksik olabilir. O yüzden hemen bir görüşe sahip olmadan önce, olayı ya da durumu derinlemesine sorgulamak, başka kaynaklardan doğrulamak gerekir.
Hatta her şeyi bir kenara atın şöyle düşünün. Bilimsel düşüncenin temeli sorgulamaktır. Bilim adamları, her zaman bildikleriyle yetinmemiş, sürekli olarak dünyayı sorgulamış ve bu sorgulamalar sonucunda büyük keşifler yapmışlardır. "Neden?" sorusunu soran, "Bu nasıl çalışır?" diye düşünen her insan, bir adım daha yaklaşmıştır bilime ve ilerlemeye.
Bilim adamları, gerçekliği sadece gözlemleyerek değil, aynı zamanda sorgulayarak da anlamaya çalışırlar. Bu, onları sıradan insanlardan ayıran en önemli özelliklerden biridir. Birçok bilimsel buluş, bir kişinin evet veya hayır diyerek hayatını geçirmemesi, sürekli olarak “neden böyle?” diye düşünmesiyle ortaya çıktı.
Örneğin, Newton’un elmaya bakarak yerçekimini keşfetmesi sadece rastlantı değildi. O dünyanın işleyişini sorgulamayı alışkanlık haline getirmiş ve her şeyin nedenini anlamak için sürekli olarak düşündü.
Ya da Albert Einstein, zamanın ve mekânın doğasını sorgularken hep kendine "ya bu şekilde olsaydı?" diye sormuştur. Tüm bu sorgulamalar, onların bilim adamı olmalarına ve insanlık tarihine iz bırakacak keşifler yapmalarına olanak sağladı.
Herkes, hayatındaki her durumu sorgulayarak daha derinlemesine düşünmeli ve olayları yüzeyin ötesinde anlamaya çalışmalıdır. Size her sorunun cevabını bulun demiyorum ama soru sormak, düşünmeye başlamak, bizi bilinçli bir insan yapar.