Değerler eğitimi bir insanın hayatı boyunca alacağı manevi değerlerin tamamıdır. Bu değerlerin bazıları yazılı bazılarında yazısız değerlerimizdir. Bizi biz yapan bu değerlerimiz bir insanın sosyolojik yaşamını etkilemekte ve çocuklarımızla bir sonraki nesillere aktarılmaktadır.
- Değerler eğitimi okul ve aileye hangi vazifeler düşmekte?
- Çocuklarımız kimleri rol model alıyor?
- Bizi biz yapan değerlerimiz nelerdir?
- Zamanımızın tehlikeleri nelerdir?
Bu soruların cevapları elbette çok önemlidir. Bizler sosyol varlıklar olduğumuz için toplumla beraber yaşamaktayız. Çocuklarımıza belli bir yaşa kadar etki ederken zamanla çocuklar üzerindeki etkimiz giderek azalmakta. Çocuklar; muhtelif zamanlarda çevresinden, akranlarından, televizyondan, sosyal medyadan, internetten gibi birçok ortamdan etkilenmektedir.
“Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.” Bu Hadis-i Şerif’ten de anlaşıldığı gibi bizim çocuklara bırakacağımız en değerli miras ve en anlamlı hediyemiz “güzel ahlak” olacaktır.
Biz, çocuklarımıza güzel ahlakı verebilmek için ilk yapacağımız şey, nefsimizi ıslah etmektir. “Kendi nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez." diyen zamanın büyük âlimi gibi biz de kendi nefsimizi düzeltmekle ise başlamalıyız. O zaman çocuklar bütün erdemleri annesi, babası ve öğretmenlerinde görecektir. Çocuklarımız da rol model olarak başta ebeveyni olmak üzere yakın çevresini örnek alacaktır. Böylece basında veya sosyal medyada çocukların karşısına çıkarılan örnek insanlar diye dayatılan yapmacık kahramanlardan çocuklarımızı kurtarmış oluruz.
Çocuklarımıza örnek olabilecek insanları, manevi değer önderlerimizi, alimlerimizi bilmeden nasıl çocuklarımıza aktarabiliriz.
Bizler çocuklarımıza Cezerî, Ali Kuşçu, Mevlana, Yunus Emre gibi nice maddi manevi kutupları tanıtmadan youtuberlerin karşısına bırakırsak çocuklarımızdan erdemli kişiler olmasını bekleyemeyiz. Sosyal medya ile yetişen nesiller milli ve manevi değerlerimize yabancı olup bu değerleri gelecek kuşaklara aktaramayacaklar.
O zaman önümüzde çok büyük bir mücadele bulunmaktadır. Asrımızın hastalıklarını iyi bilmek ve bu hastalıkların tedavisini iyi uygulamak gerekmektedir.
Asrımızın en büyük sorunu iman eksikliği. İnanmıyoruz inanmadığımız için yaşayamıyoruz. Berekete, erdeme fazilete, saygıya, sevgiye, edebe inancımız azaldığı için bu kavramlardan uzaklaştık. Çocuklarımız bizde bu kavramları görmezse inancımızı ruhumuza simamızda hissetmezse bizim yolumuzu gayemizi görmezse bize itimat eder mi ?
Çocuklar, bir medeniyet tasavvuru görmeden o medeniyete tabi olmazlar. O zaman hem aile olarak hem de öğretmen olarak o zengin medeniyetimizi yaşayarak yeni nesillere göstermemiz gerekmektedir. Aksi takdirde kitap okumayan bir insanın kitap okumanın faydasından bahsetmesi gibi afaki bir öğütten ileri gitmez.
Ahlaki değerleri öğrenmek yaşamak ve sonrasında yeni nesillere aktarmak bizi biz yapan değerlerimizi yeni nesillere aktarmamız ağır bir yükümlülüktür. Çocuklarımızı sadece fen ilimleriyle büyütmek ruhsuz bir nesil yetiştirmektir. Her şeyi bilen ama vicdanıyla hareket etmeyen menfaatiyle hayata bakan bir nesil olur ki bu durumda toplumumuz yaşanmaz bir hal alır.