Bayramlar Allah’ın bizlere ihsan ve ikramda bulunduğu, sevinçlerin zirve yaptığı özel ve istisna günlerdir. Kurban bayramını farklı kılan da kurban ibadetini bu günlerde yerine getiriyor olmamızdır.
Kurban ibadetinin hikmet ve faydalarını, insana dolayısı ile topluma; birlik ve beraberliğe, toplumun huzur ve saadetine kattığı değeri kelimeler ifadede yetersizdir.
Kul, Rabbine kulluğunu yerine getirirken fakirin fukaranın yüzü gülüyor. Allah, rızasını insanların rızasına bağlamış adeta. İbadetlerdeki değeri sanki insana faydası dokunabildiği oranında ölçülendirmiş.
Mesela bir defasında Allah resulü bir kurban kesiyor ve Hz Aişe validemize “ Kurbandan geriye ne kaldı” diye soruyor.
Hazret-i Aişe (r.a.) validemiz:
'Sadece bir kürek kemiği kaldı.' diye cevap veriyor.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.):
'Desene (ya Aişe), bir kürek kemiği hariç hepsi (yani bütün infak ettiklerimiz) bizim oldu!' buyurdular. (Tirmizi) buyuruyor.
Burada yanında tuttuğun değil, bıraktığın; yediğin değil, yedirdiğin ölçü olarak ortaya konmuştur.
Bu ibadetle küllenmiş insani duygular yeniden gün yüzüne çıkıyor, nimetlere şükür ifadesi, fakir fukaraya ikram şeklinde kendini gösteriyor.
Paylaşım ruhunu geliştiren kurban ibadeti insanı eğiten, insana verme becerisini kazandıran, cimrilik duygusunu frenleyen, farkındalık oluşturan, insani ve imanı duyguları harekete geçiren en önemli ibadettir.
Bir insan “Nasıl olsa kasaba her hafta veya her ay et için ücret ödüyorum, bari kurban alayım da hem ibadet olsun hem de alacağım eti daha ucuza mal etmiş olayım” diye aklından dahi geçirse o kurban ibadeti asla kabul görmez. Çünkü burada hem bencillik hem niyette bozukluk söz konusudur.
Hac süresi 37. ayetinde yüce Allah bizi bu hususta uyararak buyuruyor ki:“Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele! “
Takva ile diğerkamlık bir birleriyle çok irtibatlıdır. Allah korkusu taşıyanlar, insanlara karşı görev ve sorumluluklarını da yerine getirirler. Hani derler ya kor Allah’tan korkmayandan; korkma Allah’tan korkandan. Allah kendisinden korkanların yani takva sahiplerinin kurbanını kabul ediyor.
Kurbanla ilgili olarak Hz. Ademin iki oğlundan bahseder yüce Allah şu ayetiyle:
'Onlara Âdem’in iki oğlunun başından geçen ibret verici şu gerçeği anlat: Onlar Allah’a birer kurban takdim etmişlerdi de birinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen kıskanıp: “Seni mutlaka öldüreceğim” deyince, öteki şu cevabı vermişti: “Allah ancak takva sahiplerinin ibadetini kabul buyurur.(Maide,27)”
Hz. Adem’in oğullarından Kabil, bir miktar değersiz ekin, Habil ise gösterişli, en sevdiği bir koçu kurban etti. Habil’in samimiyeti, ihlâsı, fedakârlığı ve takvası sayesinde kurbanı kabul görürken Kabil’in ki kabul görmedi.
En iyisini, en iyi şekilde kurban etmek gerekir. İnsan ya iyisini kesip niyetinde ki bozukluğu nedeniyle kayıp eder yâda en kötüsünü keserek teslimiyetsizliğinden kayıp ederler.
Nefsin ve hırsın tasallutunda olan, teslimiyetinde problem bulunan insanın hem kendine hem de topluma zararı olur. Böylelerinin ibadet ve itaatleri de onları kurtarmaz.
Allah bizim şeklimize şemalımıza bakmıyor, ibadetlerimizden ziyade takva sahibi olup olmadığımızı dikkate alıyor. Her ibadette olduğu gibi müttaki edasıyla kurban kesmeli. Onun fayda ve hikmetlerini gözeterek bu ibadeti yerine getirmeliyiz.
Yazımızı muttakilerin özelliklerinden bahseden şu ayeti kerimeler ile bitirelim:
'Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar felâha erenlerdir' (Haşr, 22/9; et-Teğâbun, 64/16).
“O (huşu ehli) ki; Rableriyle karşılaşacaklarını ve O’na döneceklerini kesin bir bilgiyle bilirler. (Bakara 46)
'İyilik, yüzünüzü doğu ya da batı cihetine dönmeniz değildir. (Gerçek anlamda) iyilik, Allah’a, Ahiret Günü'ne, meleklere, Kitab’a ve nebilere inananların; sevmesine rağmen malı, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve kölelere verenlerin; namazı kılıp, zekâtı verenlerin; söz verdiklerinde sözlerine bağlı kalanların; fakirlik, hastalık ve savaş zamanında sabredenlerin yaptığıdır. İşte bunlar sadık olanlardır. Bunlar takva sahiplerinin ta kendileridir. (Bakara, 177)
'Allah’a ve Ahiret Günü'ne iman ederler, iyiliği emredip, kötülükten alıkoyar ve hayırlarda yarışırlar. Bunlar, salih olanlardandır. (Ali İmran 114)
'Ona olan sevgilerine/iştahlarına rağmen yemeği, miskine/ihtiyaç sahibi yoksula, yetime ve esire yedirirler. (İnsan 8)
Selam ve dua ile...