Fatma Admış

Değişimize içimizden başlasak olmaz mı?

Fatma Admış

İnternette gezinirken bir konu dikkatimi çekti. Aslında uzun süredir aklıma takılan bir konuydu ama bugün de rastlayınca, birkaç şey söyleyeyim dedim. Şimdi, Instagram’daki ya da Youtube’daki “dönüşüm, gelişim” videolarına, fotoğraflarına bakınca genellikle çok şık giyinen, 34 beden kadınlar görüyoruz. Ellerinde kahveleri, iPad’leri bir yerlere koşturuyorlar. Ya da fitness salonunda verdikleri pozların üzerine düşülen” Asla pes etme” notları… Bilemiyorum.

Fiziksel değişim elbette önemli bu arada; sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, spor yapmak ve kendine özen göstermek herkes için faydalı. Ama bu, “dönüşüm” dediğimiz şeyin yalnızca bir parçasıdır. Gerçek dönüşüm, zihinsel, duygusal ve ruhsal gelişimi de içeriyor bence. Ve ben her şeye önce içimizden başlamak gerektiğini düşünen tayfadanım. Bu daha uzun vadeli bir mutluluk ve tatmin sağlıyor bana göre.

Eğer siz de benim gibi düşünüyorsanız, gelin biz “zihinsel sağlığını iyileştirenlerden” olalım. Ve bunun için, şu birkaç maddeyi bir uygulamayı deneyelim.

1.    Değişimden kaçmak yerine, dönüşümü kucaklayalım. Bu, çok küçük ve önemsiz gibi görünen bir konuda bile olabilir. Ama inanın küçücük de olsa fark yaratıyor. Bir nevi kelebek etkisi gibi…

2.    Başarısızlıktan korkmak yerine, öğrenme fırsatlarını arayalım. Perspektif önemli sonuçta. Zaten başımıza ne geliyorsa, ödümüzü patlatan risklerin bizi geride tutmasından gelmiyor mu? E o zaman?

3.    Konforlu gelse de mağdur zihniyetini terk edelim. Bu benim zaman zaman sığındığım alanlardan biri. Ama gerçekten bundan uzaklaşmayı deniyorum. Birlikten kuvvet doğar derler, hadi bana yardım edin de, kalabalık hissedeyim bu konuda! 

4.    Birilerinin çizdiği yollardan gitmeyi ya da onların verdiği reçeteleri uygulamayı bırakalım. Ben bundan bıktım. Kalabalığı takip etmek yerine kendi yolumuzun yokuşunda yorulalım, olmaz mı? Bu çok zorlu, acı verici bir yol olsa bile.

Tom Robbins’in Parfümün Dansı kitabını okuyorum şu aralar. Ve tam da bu konuyla alakalı şöyle bir söz geçiyordu.

Diyor ki;

” İnsanlar acı çekmekten öylesine korkuyorlar ki, hayatın en tatlı zevklerini feda edip canlarının yanmasından o sayede yakayı sıyırıyorlar. Bu tür bir zayıflığa insan nasıl saygı duyar ? Bilerek yavanı, sıradanı, güvenliyi kucaklayan, bunu sırf hayal kırıklığının getireceği acıdan kurtulmak için yapan bir insanı, nasıl bağrına basabilirsin?”

Çok iyi özetlememiş mi?

5.    Bir de geçmişe takılıp kalma meselesi var… Bize sürekli iyiyi ya da sürekli negatifi hatırlatmak gibi bir huyu var şu geçmişin, bilirsiniz. Ve objektiflikten uzak olması bugünümüzü alt üst ediyor. İşte bu yüzden geçmiş bazen zehirli bir şey olabiliyor bence. Gelin bugün geçmişi düşünmeden yalnızca içinde bulunduğumuz ana odaklanmayı deneyelim. Bakalım neler olacak?

6.    İnanır mısınız bilmiyorum ama ben yalnızken bile yaptığım çoğu şeyde, birilerini memnun etmeye çalışıyorum. Ve bundan inanılmaz derecede yoruldum. Artık sadece bana kendimi huzurlu hissettiren, kendi gerçeğimde durmak istiyorum. Bence siz de istersiniz.

7.    Bir de sosyal medya meselesi var. Sosyal medyanın bize dayattığı en büyük şeylerden biri, kimlikler bence. Burada normal hayatta olduğundan çok daha hızlı bir şekilde, özümsemeden, gerçeklikten uzak kimlikler yaratıyoruz. Bazen farkında olarak ya da farkında olmadan… Ama bilgisayarın başından kalkıp ya da telefonu bir kenara koyup gerçek yaşamla yüzleşince bu çelişki bizi mahvediyor.

Hiç unutmam, bir gün Instagram’da biri” Bende obsesif kompulsif bozukluk var ve seni takip etmek yerine sadece stalkluyorum. Düzenli takip ettiğimde huzursuz oluyorum, sanki senin hayatında her şey mükemmel ve benimki öyle değil gibi hissediyorum, demişti. Bu o zamanlar beni inanılmaz üzmüştü. Yani zaten hayatı “kitaplardan ve okuldan” ibaret olan normal biriyim ve sosyal medyada da bunun ötesinde bir paylaşım yapmıyorum ama. Bir şekilde başkası tarafından farklı algılanabiliyormuşuz demek ki.

Sosyal medyada dayatılan kimlikler ve idealize edilmiş yaşam tarzları, insanların kendilerini yetersiz hissetmelerine ve sürekli bir kıyaslama içinde olmalarına neden olabiliyor. Bu yüzden her bir bireyin farklı bir yaşam yolu, hedefleri ve potansiyeli olduğunu bilmemiz gerekiyor. Kendimize özgü bir dönüşüm ve gelişim süreci belirlemek bu noktada bence çok önemli.

Son olarak…

Zaman zaman kendimi çok istediğim şeylere layık değilmişim gibi, ya da ne bileyim o şeyleri istesem bile o şey için yetersizmişim gibi hissediyorum. Ve bu çok yanlış bir düşünce, biliyorum. Ama sonra diyorum ki, insan uğrunda kalbiyle, zihniyle ve fiziksel olarak mücadele ettiği bir şeyi nasıl hak etmez ki!

Gelin bugün uğruna çabaladığımız şeyleri hak ettiğimize gerçekten inanalım.
Çünkü biz aslında sadece uğruna savaştığımız şeyleri hak ediyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları