İnsanlar, her duyguyu barından canlılardır...
İnsanları hayvanlardan ve bitkilerden ayıran ise insafı ve vicdanlarıdır.
Bu insaf ve vicdan herkeste var.
Ancak; kiminin körelmiş, kimisi de kullanma gereği duymuyor. İşte asrın felaketi bir kez daha bizlere gösterdi bunu.
Kimi can derdinde, kimi çalıp çırpmak, kimisi de biraz daha fazla kazanmak niyetinde.
Oysa ki; hepimizin sonu belli.
Allah'tan geldik, tekrar ona döneceğiz.
İman etmeden hiçbir hayrınız yazılmıyor. Kayda değer kabul edilmiyor. Bu hakikati bilmek zorundayız.
Bakınız işte; deprem mağdurlarının yaşadığı zorluklara.
100 m2 evlere sığamıyorken 8 m2 çadırlarda hayatta kaldıklarına şükrediyorlar.
Hiçbir şeyleri yok ne ev, ne araba, ne eşya, birçoğunun ailesi de kalmadı…
Şu an sevdikleri ailesi yanında hangi depremzedenin gözünde evi arabası eşyası kaldı ki?
Şu an hangisi perdeyle halının uyumunu dolapla başlığın uyumunu düşünüyor?
İnsanız ve kaybetmememiz gereken asıl şey vicdanımız.
Birçok şeyini kaybetmiş depremzede bir çocuk ona verilen ikinci çikolatayı kabul etmiyor. Paylaşmanın kıymetini o yaşta öyle güzel anlamış ki…
Bir de sahip olduğu her şeyi duruyorken daha fazlası olsun diyen fırsatçılarla dolu her yanımız.
Hiçbir şeyin bizim olmadığının farkına varmadan yanımızda götüremeyeceğimiz şeylerin peşinden koşuyoruz.
Ders almamız gereken onca şey varken nelerin peşinde koşuyoruz…
Allah, hepimizi ıslah etsin.
Fırsat düşkünü bir millet değiliz, birliğimizi, dirliğimizi koruyacak ve güçlendirecek bir ferasete sahibiz.
Ama ne yazık ki, üç-beş kendini bilmezin yaptığını da bu millete mal edecek değiliz.
Toplum olarak bunları içimizde barındırmamalıyız.
Dışlayıp, birey olarak üzerimize düşeni yerine getirip, toplum adına adımlar atmalıyız.
Sonuç olarak; asrın felaketi bir kez daha bizlere “insanlığımızı” hatırlattı.
Önemli olan bu insanlığımızı elden bırakmadan, vicdan ve insaf izanı içerisinde geleceğimizin inşasında birey olarak faydalı olabilmektir.
Gerisi kendiliğinden gelecektir.