Ellerimizin Arasından Kayan Kültürümüz
Kültür kelimesi sosyal düzen içerisinde anlamının ne olduğu tam olarak idrak edilmeden kullanılan, ama genel geçer kanı ile belirli bir sınır içerisinde yaşayan insan topluluklarının örf, adet, gelenek, akrabalık ilişkileri, ahlak kuralları, ritüel ve bir işi yapma biçimleri olarak tanımlanmaktadır. Kültür kelimesini tarih boyunca birçok olay etkilemiştir. Kültürü etkileyen olaylardan soğuk savaş dönemi ise sadece askeri bir silahlanma mı yoksa kültür savaşı mıydı? Kültür kelimesi bir toplumun genelini mi yansıtmaktadır yoksa bireylerin zihin dünyasındaki sınırlar dahilinde mi şekillenmektedir?
Mıknatıs Etkisi…
Adeta eş kutuplu mıknatıs gibi birbirini iten iki süper güç arasında kalan ülkelerin savaş sonrası ortaya çıkan ekonomik, askeri, siyasal, toplumsal mevcut durumları göz önüne aldığında ayakta kalan ülkelerden kültür transferi kaçınılmaz şekilde dünyayı bekliyordu. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan çatışma ortamı ve soğuk savaş dönemi Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasında yaşanan rekabete baktığımızda hiç şüphesiz bir kültür savaşını gizli veya aleni beraberinde getirdiği açıktı.
Kitle İletişim Araçları Bağlamında;
Soğuk savaş döneminde silahlanma yarışı olduğu kadar tarafların birbirlerine kültürlerini ihraç etmenin gayreti içerisine girdikleri de söylenebilir. Bu gayretler Sovyetlerin yazılı propagandalarına Amerikalıların film, dergi gibi hâkim iletişim alanı sektörlerinde görülmektedir. Tüm bu süreç elbette soğuk savaş döneminin bitmesi ile sona ermedi veya bir anda saman alevi gibi parlayıp sönmedi. Günümüzde hala kültür ihraç etme veya transfer etme güdüsüyle oluşturulan yazılar, filmler, törenler, diziler ve daha nicelerini görmek mümkün.
Kültür Havuzu;
Tüm bu geçmişi göz önüne aldığımızda kültür kavramımız yok oluyor. İçerisinde binlerce farklı kültürün yer aldığı kültür havuzları olan ithal film ve dizilerin aslında temsili olarak gösterdiği yaşam biçimi, aile içi ilişkiler, yemek, kıyafet, spor gibi hayata temas eden her alanda kişiler etkilendikleri film, dizi veya eserin etkisinde kalmakta, ardından kendimizin oluşturduğu o kültürün, aslında parçası olduğumuz toplumun kültürü ile çakışır hale getiriyoruz.
En Basitini Bile Kaybediyoruz;
Örneğin; Sabahları kahvaltı yapmak, akşam yemeklerini aile üyeleri ile birada yemek Türk toplumunda bir kültür ve yapıp etme biçimi iken en basitinden sosyal hayatında getirdiği zaruretlerden ötürü yemek yeme kültürümüz değişiyor. Akşamları bir arada olup sohbet etme veya aynı işle meşgul olma gibi aile içi birliği temsil eden eylemler yerini bireyselliğe, herkesin odasına çekilmesine bırakıyor. Tıpkı Amerikan yapımı filmlerde sabah bir yudum meyve suyu alıp evden hızlıca ayrılan, akşam yemeklerini bir arada yemeyip dışarıdan veya gecenin geç saatlerinde tek başına odasında yiyen insan tiplemeleri gibi…
Zorunlu Etkileşim;
Elbette 21.yüzyılda yaşıyoruz ve kültür transferlerini kültürlerin iç içe karışmasını engellememiz mümkün değil. Enformasyonel bilginin hızlı yayılması, kolaylaşan ulaşım imkanları, insanların sürekli turistik seyahat isteği tüm bu karmaşaların ortasından mevcut kültürleri değiştiriyor veya mevcut kültürleri boşa çıkarıyor. Bu yüzden kültürümüzü koruyacak adımları hep beraber atmalıyız. Son olarak Paris Olimpiyatları'nda Türk sporcuların giymiş oldukları kıyafetlerde bu kültür karmaşasını çok net görüyoruz. Motifleri ve renkleri ile bizim kültürümüzü yansıtması gereken kıyafetler ne yazık ki kültürel değerlerden noksan, kimsenin güzel olmuş demediği herkesin kafasını karıştıran bir olay olarak karşımıza çıktı.
Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu’nun şu ifadeleri ile yazımı kemale erdirmek istiyorum ‘Dil gönlü yüzdüren gemidir, toplumun da gönlü vardır. Toplumun gönlünün adı da kültürdür.’