Pandemi nedeniyle ilköğretimden yüksek öğretime kadar bütün okullarda eğiteme ara verilmişti. İnsanların sağlığı hatta daha da önemlisi hayatı söz konusu olduğu için, “önce sağlık” denilerek, eğitim ve diğer süreçlerin geri planda bırakılması mantıklıydı.
Bütün dünyada benzer şekilde, yüz yüze eğitime ara verildi. Eğitim bazı bilgisayar programları üzerinden uzaktan, online bir şekilde yapıldı. Eğitim kurumları, ilk etapta diğer bütün sektörlerdeki gibi pandemiye hazırlıksız yakalandılar. Bırakın kurumları, devletler bile bu süreçte tökezledi, pek çok şeyi deneme yanılma yöntemi ile yapmaya, bulmaya çalıştılar. Bu nedenle, salgının ilk dönemlerinde eğitim hemen hemen hiç yapılmadı. Bazı kurumlar ve eğitimciler, bu dönemde yine de çocukların geri kalmaması için bazı etkinlikler gerçekleştirdi. Ama bu uygulamaların çok verimli olduğunu söyleyemeyiz.
Pandeminin ikinci yılında da tüm okullar kapalı kaldı. İlk yılda kısmen de olsa edinilen deneyimle, online eğitimde biraz daha dişe dokunur uygulamalar yapıldı. Özellikle özel okullar bu noktada öğrencilerinin üzerine biraz daha fazla düştüler. Ama kamu okullarında, benzer bir sürecin tam manasıyla işletildiğini söyleyemeyiz. Her ne kadar öğretmenler olağanüstü gayret gösterdiyse de, herkesin evinde internet ve bilgisayar gibi imkanlar olmadığı için neredeyse 2 yıl ciddi kayıplarla atlatıldı.
Okulların açılmasıyla birlikte bu kayıpların bir şekilde telafi edileceğini düşündük. Ne de olsa önemli olan insan hayatıydı ve geri kalan her şeye çözüm bulunabilecekti. Çünkü gerçekten de bu süreçte hem öğrenciler hem de veliler, ciddi zorluklar yaşadı. Psikolojik travmalar bile oldu. Ama yine de bunların hepsi geride bırakılabilirdi.
Tam bu sürece girilecek derken, okuldan uzun süre uzak kalan çocukların, okullara adapte olamadığı gibi ciddi bir sorun ortaya çıktı. Neredeyse bütün eğitimciler ve veliler; tam da hayatlarının en önemli döneminde, gençlerin okuldan soğuduğunu, bilgisayar, oyun ve tablet gibi teknolojik araçların başından kalkmadıklarını, fiziki dünya ile kopmaya başladıklarını, aileleriyle de sağlıklı iletişim kuramaz hale geldiklerini söylemeye başladılar. Bu durum çok önemli bir toplumsal mesele haline geldi.
Bu süreçte, rehber öğretmenlerden ve psikologlardan destek alan velilerin sayısı azımsanmayacak düzeydeydi. Benzer bir durum üniversite öğrencileri için de söz konusu oldu. 2 yıllık bir yüksekokul kazanan öğrenciler, hiç üniversitenin kapasından içeri girmeden mezun oldular. Ne hoca gördüler, ne üniversite ortamı…
Uygulama gerektiren işlerden bile hiçbir uygulama görmeden mezun olan binlerce üniversite öğrencisi oldu. Fakülte öğrencileri ise 2 yıllık süreyi evlerinde geçirmek durumunda kaldılar. Pek çok üniversite hocası, ilk 2 yılda yüz yüze eğitim görmeyen veya eğitime ara vermek durumunda kalan öğrencilerin, sonrasında ciddi adaptasyon problemi çektiğini dile getiriyor. Bu sorunların kolay kolay giderilemediğini de ifade ediyorlar.
Pandemiden sonra bazı şeyler düzelecek derken ülkemiz büyük bir felaket yaşadı.
Kahramanmaraş’ta meydana gelen deprem nedeniyle üniversitelerde eğitim yeniden online hale getirildi. Dolayısıyla öğrenciler tam da alışacakken, yeniden bir kopma durumu söz konusu oldu. Deprem, resmi tatiller, sınavlar, seçimler derken, ilköğretimden başlayarak bütün okullarda çok fazla tatil olmaya, bir nevi eğitime ara verilmeye neden oldu. Tabiri caizse doğru dürüst eğitim yapılamadı. Bir bakıma bir nesil belki de kayboldu.
Bu durumda ilgili kurumlar nasıl bir yol bulur, nasıl bir çözüm üretir bilmiyorum. Ama gelinen noktada sorunun hiç de küçümsenmeyecek düzeyde olduğunu tüm eğitimciler söylüyor. Bu sadece eğitim kurumlarını ve yetkili kurumları değil, aynı zamanda aileleri de ilgilendiriyor.