Türk Dil Kurumu, fırsatçılığı “güç durumlarda, davranışlarını ahlak kuralları veya düzenli bir düşünceden çok, çıkarlarına uyacak biçimde ayarlamayı amaçlayan tutum, oportünizm”, olarak açıklıyor.
Bu kavramı biraz daha ayrıntılı biçimde ele almak gerekirse, başkalarının içinde bulunduğu mecburi/zor durumları kullanarak, haksız biçimde çıkar elde etmek olarak da açıklayabiliriz.
Fırsatçılık kelimesini son birkaç yıldır çok fazla duyuyoruz.
Hemen hemen her felaketin ardından, bu kavram bir şekilde gündemimize giriyor.
Pandemi olduğunda, maske, kolonya vb. maddelerin fiyatlarında fahiş artışlar olmuştu. İnsanların canının derdinde olduğu bir dönemde, dünyanın yaşayabileceği en büyük felaketlerin olduğu bir dönemde, hemen herkesin ölüm korkusunu ensesinde hissettiği bir dönemde bile para kazanma hırsıyla hareket eden çok sayıda kişinin varlığına şahit olduk.
Gıdadan, giyime, ulaşımdan, eğitime bütün mal ve hizmetlerin fiyatları pandemide büyük ölçüde arttı. Art arda her gün zam haberleri ile uyanır olduk. Enflasyon hem bizim ülkemizde hem de dünyanın pek çok ülkesinde adeta hortladı. Bu durum, pandeminin doğal bir sonucu olduğu kadar, Türkiye’deki enflasyon oranlarının bu ölçüde artması, maalesef bizim insanımızın fırsatçılığından da kaynaklandı.
Sonrasında ülke olarak farklı felaketler de yaşadık. Asrın felaketi olarak nitelendirdiğimiz deprem döneminde de maalesef, yağmanın, fırsatçılığın, hırsızlığın, arsızlığın dip alasını gördük. İnsanlar canının derdindeyken, insanlıktan nasibini almamış sayıları azımsanmayacak kişiler ya yağma yaptı ya da fırsatçılık yaparak, daha fazla para kazanmanın derdine düştü.
Konut fiyatları, kiralar bir anda tavan yaptı. Konteynır, demir, beton gibi yapı ürünlerinin fiyatları bir gecede ikiye katlandı. Fırsatçılık bununla da sınırlı değildi. İnsani yardım olarak adlandırılabilecek çadır, mont, bot gibi giyim ürünlerinde de aynı şeyi gözlemledik. Ülke genelinde gıda fiyatlarında da gözle görülür bir yükselme oldu. Binlerce insanın canını yitirdiği, binlercesinin enkaz altında kurtarılmayı beklediği, yaşamla ölüm arasında gidip geldiği ve bizlerin de gözleri önünde cereyan eden hayatın bu acı gerçeğine rağmen kalbimiz yumuşamadı. Gelip geçici olan bu dünyaya sıkı sıkıya sarılmak adına, daha fazla zenginleşme adına, fırsatçılık yapmaya devam etti.
Müslümanlar için en mübarek ay olan Ramazan’da bir kez daha bu durumla karşı karşıya kaldık. Yine yukarıda saydığımız mal ve hizmetlerin fiyatlarında durdurulamayan bir biçimde artış meydana geldi. Yumurtanın kolisi 90 lirayı geçti, bir tepsi baklava 500 liraya dayandı, iftar menüsü 500 lirayı geçti. Evet dünya çapında bir gıda krizi var, evet ülkemizde genel bir ekonomik sıkıntı var ama bu kadar da değil. Bir erkek kuaförde tıraş olmanın bedelinin 250 liraya çıkması, bir bayan kuaförde saç kestirmenin 500 lirayı aşmasını da normal karşılamamak lazım. Yani bizim insanımızdan kaynaklanan, hırsından, gözünün doymamasından kaynaklanan boyutunu da yabana atamayız, atmamalıyız.
Şimdi yine seçim atmosferinde sonuçların belirsizliği üzerinden bir zam furyası başladı. Döviz yükseliyor, altın fırladı… Bundan dolayı tüm ürünlere, herkes kendi kafasından zam yapıyor.
Bu ülkenin en büyük sorunlarından biri fırsatçılık olmaya başladı. Büyük bir ahlaki yoksunluk olan bu durumla nasıl mücadele edilecek bilmiyorum.
İstanbul’da yıllar önce yaşanan bir patlamada, taksiciler yaralıları bile fahiş fiyatlarla taşımışlardı. Aynı dönemde Japonya’da bir deprem ve sonrasında tsunami meydana gelmişti. Taksiciler orada insanları ücretsiz taşımış, daha da ötesinde Japon halkı binlerce kilo altını bulup, devlete teslim etmişti.
Kıyas yapacak olursak… Hayır, bence hiç yapmayalım. Asla kıyas kabul etmez, asla…