Hilal Açıkyürek

İnsan ne kadar alçalabilir?

Hilal Açıkyürek

Türkiye gergin bir ortamda seçime gitti. Seçim kampanyalarına baktığımızda seçime değil de kavgaya gidiyormuşuz gibi bir hava sezinledik.
Öyle bir atmosfer oluştu ki seçim gecesi için çok uçuk kaçık komplo teorileri, akla hayale sığmayan senaryolar bile yazıldı, çizildi.
Ancak seçim sabahına uyandığımızda, ülkede havanın çok yumuşadığını, insanların demokratik bir olgunluk içerisinde sandık başına giderek oyunu kullandığını gördük. Seçim öncesindeki gerginlikten eser kalmamıştı. Bu hava oy sayımından sonra da devam etti.
Bazı kesimlerin, seçim sonuçlarına hile karıştırıldığına dair iddiaları, ortalığı karıştırma çabaları hiçbir yerde zemin bulmadı. Kimse bu tür safsatalara inanmadı. Farklı yerlerden gelen seçim sonuçlarının bir birini tutması, bu tür saçmalıkları boşa düşürdü. Seçimin ikinci tura kalması da zaten böyle bir şeyin mümkün olmayacağının göstergesiydi. Sonuç olarak seçim gününden itibaren ülke büyük bir gerginlikten kurtulup, rahatlama yaşadı. Seçimin ikinci tura kalması kısmen de olsa bazı konulardaki bekleyişin sürmesine neden oldu ancak yine de hayat büyük ölçüde normale döndü. Çünkü ülkede pek çok şey seçime kilitlenmiş durumdaydı.
Seçim sonuçlarıyla ilgili herkes pek çok şey söyledi, çok farklı boyutlarıyla konuyu irdeledi. Seçim sonuçları ne söyledi, kime ne mesaj verdi, ikinci turda ne olur? gibi sorulara yönelik o kadar çok şey yazıldı, o kadar çok şey konuşuldu ki… Adeta herkes eteğindeki taşı dökmüş oldu.
Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu, sonuçlar üzerinden, deprem ve depremzedelere yönelik kin ve nefret dolu bir anlayışın geliştirilmesi ve bu organize kötülüğün alenen yayılması. Konu sadece bireysel değil. Yani öyle sosyal medya hesaplarından birkaç kişinin yaptığı paylaşımlardan ibaret değil. Bazı belediyeler bile oy vermedikleri gerekçesiyle depremzedelere yaptıkları yardımları durdurdular. Bu öfke patlamasını dışa yansıtanlardan kat be kat daha fazlası da kendini gizliyor.
Yani “oy vermediniz, keşke ölseydiniz” veya “iyi ki bu hale gelmişsiniz” diye düşünenlerin sayısını milyonlarla ifade etsek, her halde abartmış olmayız.
İnsanlar bir seçim veya bir oy uğruna nasıl bu kadar alçalabilir, nasıl bu kadar insanlıktan çıkabilir, nasıl bu kadar gözü dönebilir anlamak mümkün değil!
Benden değilsen, benim gibi düşünmüyorsan, benim istediğim şekilde hareket etmiyorsan, hayat hakkın olmamalı… Asıl faşizm bu değil mi? Asıl diktatörlük düşünce yapısı bu değil mi? 
İçlerinde nasıl bir kin, nasıl bir nefret oluşmuş ki bu kadar öfke patlaması yaşıyorlar?
Demokrasi demokrasi diye bağıranların, aslında demokrasiyi sırf kendi düşünce yapıları ve istedikleri yaşam tarzını tesis etmek için araç olarak kullandıklarına şahit oluyoruz.
Başka düşüncelere saygı, başka fikirlerin kendini ifade edebilmesinin hiçbir önemi yok.
Bu ülkede son zamanlarda kendi hastalıklı ruh halinin kurguladığı, sahte, yalan, gerçeklerden uzak bir dünyada yaşayanların sayısı o kadar fazla ki…
Başka kişileri aşağılayan, cahil olarak gören, horlayan hastalıklı bir dünyada yaşıyor bunlar.
Kendilerini o kadar inandırmışlar ki, entelektüel olduklarına, çağdaş ve aydın bir düşünce yapısına sahip olduklarına…
Yaşadıkları çukurun farkında bile değiller.
 

Yazarın Diğer Yazıları