Tüm ihtişamıyla ve heybetiyle yüzyıllara meydan okuyan, ülkemizin en ikonik yapılarından olan Kayseri Kalesi, içerisinde Kayseri Müzesini barındırmaktadır.
Restorasyon sonrasında turistik kimliğiyle gözlerin tekrar kendisine çevrildiği Kayseri Kalesi, tıpkı bir matruşka gibi Kayseri Müzesi’ne de ev sahipliği yapmaktadır. Kendisi de bir müze (açık hava müzesi) olan bu destinasyon için kaleme aldığım “Kayseri Kalesi Ne Anlatıyor?” başlıklı yazımda kalenin tarihi ile ilgili olarak bir takım bilgilere yer vermiştim. Bu sefer de kale içindeki müzeden bahsedeceğim.
Pek çok müzeyi görüp gezme imkânı bulan birisi olarak diyebilirim ki; bu müze ülkemizde ziyaret ettiğim en güzide müzelerden birisi. Ancak tarihimizden derin izler taşıyan bu kültür hazinesi ve medeniyet seçkisinin gözden kaçırıldığı düşüncesindeyim.
Gültepe’de bulunan eski Arkeoloji Müzesi kapatıldıktan sonra buradaki tarihi eserler bu yeni müzeye taşınmıştır. Yeni müze; mimari tasarımı, ışık ve ses düzeni, eserlere ait doyurucu bilgilendirmeleriyle son derece modern bir dizayna, tarih ve sanat severleri tatmin edici niteliğe sahiptir.
Olsa olsa birtakım kâse, vazo ve sikke vb. bulunduğu inancıyla burayı ziyaret etmeyenler aslında ne kaçırdıklarının farkında değil. Yeni müzeyi ziyaret edenler buranın Türkiye’de en hatırı sayılır müzelerden olduğuna şahitlik edecekler. Bilenler bilir.
Müze “Taş Devri’nden Helenistik Döneme, Roma’ya, Bizans’a ve Osmanlı’ya” varıncaya kadar sayısı 800’e yakın pek çok çarpıcı eserin bir arada yer aldığı eşsiz bir repertuar sunmaktadır. Birbirinden değerli parçaların bir arada yer aldığı bu koleksiyon kronolojik bir yöntemle tasnif edilerek farklı salonlarda gözler önüne serilmektedir. Kadim bir kültür beşiği olan şehrimizin geçmiş öykülerini birinci ağızdan gelecek nesillere aktaran bu eserlerin her biri aslında bilge birer öğretici vasfında.
Müze; 1991 yılında şehrimizde yapılan bir inşaat kazısı sırasında ortaya çıkartılan meşhur “Herakles Lahdi’ne” de ev sahipliği yapmaktadır. Detaylı yapısı ve muazzam işçiliğiyle dikkatleri üzerine çeken, destansı bir görünüme sahip olan bu lahit, ismini üzerindeki kabartma tasvirlerden almaktadır.
Tüm bu özellikleri ile başlı başına bir sanat eseri olan bu görkemli lahit dış duvarında vücuda getirilen öyküsüyle dikkat çekmektedir.
Bu mezar sandık üzerinde bulunan rölyeflerde “öteki dünyaya girişi resmeden iki kanatlı kapı ve buranın koruyucuları” ve Yunan mitolojisinde Herakles’in (Roma mitolojisindeki Herkül’ün) “Nemea aslanını, Hydria isimli çok başlı yılanı, Erymanthos dağında yaşayan yaban domuzunu, Stymphalos gölünde yaşayan insan yiyen kuşları öldürmesi, Artemis'e ait altın boynuzlu tunç ayaklı geyiği yakalaması, Girit Kralı Minos'a ait kudurmuş boğayı Kral Eurystheus'a götürmesi, Trakya Kralı Diomedes'in insan etiyle beslenen atlarını ehlileştirmesi, Amazonların Kraliçesi Hypolite'nin altın kemerini getirmesi, Hades'in köpeği Kerberos'un ölüler ülkesinden kaçırılması” gibi “12 görevi” betimlenmektedir. Bu betimlemeler eserin yanındaki duvara açıklamalarıyla birlikte projeksiyon marifetiyle yansıtılmaktadır.
Müzenin giriş kısmında bulunan ve dikkat çeken bir diğer kalıntı ise bir lahit üzerine işlenen kabartma medusa başıdır. Medusa, Yunan mitolojisinde kötü ruhları uzak tuttuğuna inanılan yer altı canavarı olarak bilinmektedir.
Kale içinde yer alan bu müze -Pazartesi günler hariç- saat: 09.00-17.00 arası, girişindeki gişeden 60 TL karşılığında temin edilebilen müze kart ile 1 yıl boyunca Türkiye’deki diğer tüm müzeler de dâhil olmak üzere ücretsiz olarak gezilebilmektedir.
Müzenin çıkış kısmında satışa sunulan hatıra figür eşyaları satın alabileceğiniz satış mağazası da mevcut.