Yasin suresinin, 5 veya 6. yıllarda Mekke'de indiği rivayet edilir. Sure, ismini iki harften oluşan ilk ayetten almıştır. Yasin, genellikle "Ey İnsan" anlamına geldiği kabul edilir. Allah, Kuran'da Yasin suresinde özetle şu konuları açıklamaktadır:
ve 12. ayetlerde, Kuran’ın hikmet dolu ayetler içerdiği, Hz. Peygamber’in peygamberlerden olduğu, doğru yol üzerinde olduğu ve Kuran’ın Allah’tan indirildiği belirtilmektedir. Ataları uyarılmış, fakat gaflete dalmış; kendileri de ataları gibi gaflete düşmüş bu toplumun, ayetlere teslim olmadıkları için cezayı hak ettikleri, uyarılsalar da fark etmeyecekleri, ancak Kuran’a uyanların kurtulacağı müjdesi verilmektedir.
ve 32. ayetlerde, bir topluma gönderilen peygamberlerin ve Allah’a teslim olmuş bir insanın mücadelesinin, toplum tarafından kınandığı ve taşlanarak öldürüldüğü anlatılmaktadır. Allah, bu adamı cennete layık görmüş, ne yazık ki toplumların peygamberlerini alaya aldığı belirtilmiştir.
ve 50. ayetler arasında, ölü toprağın yağmur ve sıcaklıkla tekrar canlanıp çeşitli bitki ve ağaçların yeşermesi, Güneş ve Ay’ın bir kanuna göre yörüngelerinde dönmesi, gece ve gündüzün bu hareket sonucu oluşması anlatılmakta; Allah’ın emanet olarak verdiği rızıklardan hayra sarf edilmesi istenmektedir.
ve 67. ayetlerde, insanların kabirlerinden kaldırılarak Rablerinin huzuruna ahirette getirilecekleri, “Bizi kim kabirlerimizden kaldırdı?” diyecekleri, peygamberlerin söylediklerinin doğru olduğunun anlaşılacağı ve cennetlik olanların nimetler içinde olacakları ifade edilmektedir. Adem oğullarının şeytana tapmamaları, şeytanın birçok insanı kandırabileceği, inanmayanların ahirette ellerinin ve ayaklarının yaptıkları şeyleri açıklayacağı anlatılmaktadır.
ve 83. ayetlerde, Peygamber’e şiir öğretilmediği, Kuran’ın Allah’tan gelen açık bir öğüt olduğu, Kuran’ın diri olanları uyarmak için indirildiği, hayvanların yaratıldığı ve bu hayvanlarda birçok fayda bulunduğu, besin için et, süt ve binek olarak faydalanılabileceği anlatılmaktadır. İnsanların, Allah’ın yanında başka yardımcı ilahlar edindikleri, Allah’ın insanı meniden yarattığı, “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyenlere, Allah’ın insanları ilk defa nasıl yarattıysa yine öyle yaratacağını, yeri ve göğü yaratan Allah’ın tekrar yaratacağını açıklanmaktadır.
Bir rivayette, Peygamberimizin, Yasin suresini ölmek üzere olan insanlara okuma ve hatırlatma tavsiyesi (Ebu Davud ve İbn Hibban) yer almaktadır. Ne yazık ki bu tavsiye yanlış anlaşılmış, kalpleri imana ulaşmamış, hayattaki dirilere okumak yerine ölmüş olanlara okutulmaya yönlendirilmiştir. 27/Neml 80: “Bil ki, sen ölülere işittiremezsin, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da daveti duyuramazsın.” ayeti bu duruma işaret etmektedir. Ölüleri diriltmek, hayatta olanları cahillikten hidayete ulaştırmak ve şirke düşenleri imana döndürmek anlamındadır.
Yasin suresini ve diğer sureleri okuyoruz, bu güzel, ama tedebbür ederek (derin düşünerek) okumuyoruz. Yani anlayarak ve anlamak için okumuyoruz. Anlamadığınız bir ayetten nasıl sevap alacaksınız? Sevap alabilmek için anlayıp, anladığımızı da hayatımızda uygulayarak; yani günahtan kaçınıp, şirkten ve hurafelerden uzak olarak Allah’ın Kuran’ı şu şekilde okuyun emrine uymalıyız. 54/Kamer 17, 22, 32, 40: “Ant olsun, Biz Kuran’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. O halde düşünüp ibret alan yok mu?” emrine uyarsak Kuran okumuş ve sevap almış oluruz. Allah’ın istediği şekilde okuyup anlamıyorsak, nasıl sevap alabiliriz? Emeklerimiz ve çabalarımız boşa gitmez mi? Arapça metnini okuduktan sonra manasını bilmeyenler için mutlaka Türkçe anlamını okumalı, hem sevap almalı hem de anlayıp aydınlanmalıyız.
38/Sad 29: “Sana mübarek bir kitap olan bu Kuran’ı Biz indirdik ki, herkes onun mesajları üzerinde iyice düşünsün de aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” 47/Muhammed 24: “Onlar Kuran’ı derin derin düşünmezler mi? Yoksa kalpleri kilitli mi?” Bu ayetlerdeki tedebbür, içeriğini öğrenmek, anlamak, düşünmek ve öğüt alıp hayatında uygulamak anlamındadır.
Kuran, Arapça olarak bütün insanlığa gönderilmiştir. Buna göre, Kuran’ı insanlara öğretmenin iki yolu vardır: Ya bütün insanlara Arapçayı öğretmek ya da Kuran’ı başka dillere çevirmek. Bütün insanlara Arapçayı öğretmek imkansızdır ve buna gerek de yoktur. Çünkü Allah Kuran’da, 30/Rum 22: “Allah’ın delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Şüphesiz ki, bunda bilenler için alınacak dersler vardır.” demektedir. Bu durumda, Kuran’ın başka dillere çevrilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü Kuran hem mana hem de lafzıyla Kuran’dır. Burada önemli olan, Kuran’ın anlayarak okunmasıdır. Anlamak için Türkçe anlamını okumak zorunludur. Elbette bir insanın Arapça veya başka bir dili bilip öğrenmesi güzel ve haklı bir şeydir. Ancak Arapça veya başka bir dili öğrenmek, Kuran’ı iyi anlayacağı anlamına gelmez.