Rızık: Yeme, içme giyim gibi insanın tüm ihtiyaçlarıdır. İnsanda herkese ve her şeye muhtaç olduğundan, rızkını elde edip sebeplere sarılıp aklı, bilgisi ve imanı ile bunları kazanmanın dünya işlerini, ahreti de düşünerek orta yolu, yani hem dünyasını, hem de ahretini gözetip ikisine de hazırlıklı olmalıdır. Rızık için yapılan çalışmaların bütününü ibadete çevirmek veya felakete çevirmek insanın elindedir. İşte insan olmanın icabı budur. İnsan dışında hiçbir mahluka böyle bir teklif Allah, tarafından yapılmamıştır. 9/Tövbe 75 “Onlardan kimi de, eğer Allah kereminden rızkından bize verirse, mutlaka sadaka verip, yardım yapacağız ve biz Salihlerden olacağız diye Allaha ant içtiler.” Tövbe 76 “Fakat Allah nimetlerini verip zengin olunca, mallarında cimrilik edip Allahın nasip ettiği mallardan ihtiyaç sahiplerine vermeyip yüz çevirerek sözlerinden döndüler.” Tövbe 35 “Bu mallar cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara denilir ki, işte bu kendiniz için biriktirdiğiniz mal ve servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin azabını tadın.” Hakiki rızık, insanın hayatiyetini devam ettirdiğine göre, yedek mal ve servet biriktirmek, insanın mal ve servet bekçiliğini yapmasıdır. Hatta bu fazla mal ve servet, bazı kimselerin kendine ve yakınlarına felaket getirmektedir. Yığdığı malı ve serveti kim ölünce götürmüştür. Ölünce mel ve servetini varisleri bölüşürken, birbirine düşüp, birbirini öldürenleri, küs olup, barışmadan ölenleri çoğumuz gözlerimizle görüp, farkına varıyoruz. Geçmişteki kavimlerin fakirlik sebebiyle değil, aşırı zenginlik hırsıyla ve çılgınlıkları yüzünden helak olduklarını Alla Kuranda bizlere haber vermektedir. 18/Kehf 32 “Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat. Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, ardından da ekinler bitirmiştik.” Kehf 33 “ İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık.” Kehf 34 “Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi. Ben servetçe senden daha zenginim. İnsan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm.” Kehf 35 “Böyle gurur ve kibirle kendisine zulüm ederek bağına girdi. Şöyle dedi, bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmam.” Kehf 36 “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, orada bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum.” Kehf 37 “Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben, sen dedi, seni topraktan, sonra nutfeden, sperm –den yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine koyan Allah’ı inkar mı ediyorsun?” Kehf 38 “Fakat o Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.” Kehf 39 “Bağına girdiğinde, Maşallah/kuvvet yalnız Allahındır, deseydin ya. Eğer malca ve evlatça beni kendinden güçsüz görüyorsan şunu bil ki.” Kehf 40 “Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kupkuru bir toprak haline gelir.” Kehf 41 “Yahut, bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın.” Kehf 42 “Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini ovuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. Ah diyordu, keşke ben Rabbime hiçbir ortak koşmamış olsaydım.” Allah, paraya, mala ve servete değer verseydi birçok değersiz kimseler zengin olmazdı. Fazla mal ve servet edinmek sadece bekçiliktir.