SON zamanlarda sosyal medyada paylaşımlara bakıyorum.
Birçok kişi; içtiği içeceklerin, yediği yiyeceklerin, yaptığı kahvaltının, yemekle donatılmış masaların, fırından çıkmış kıymalının, peynirlinin, pastanın, kekin, tatlıların, böreklerin yaptığı ızgaraların, mangalların fotoğraflarını çekerek paylaşıyor.
Lüks bir kafede “kahvaltı keyfi” “kahve keyfi”, falan lüks restoranta “balık keyfi”, “pizza keyfi” gibi görüntülerle başkalarını kıskandırmak, gösteriş yapmak, “Bakın ben bunları yiyorum” diye “gösteriş yapmak” hangi psikolojinin eseridir?
Eskiden “göz hakkı” diye bir deyim vardı. Görülüp de imrenilen yiyeceklerden görenlere bir parça pay verilirdi. Bu onun hakkıydı. (Bizim halk tabiriyle “göz hakkı”) Yine geçmiş zamanlarda “alan var alamayan var” diyerek, görenlerin nefsi çeker de alamazlar düşüncesiyle çarşıdan alınan yiyecekler file içinde taşınırken görünmemesi için mutlaka bir kağıda sarılırdı.
Evde bir yemek pişirildiğinde çoğu zaman komşuya da gönderilirdi. Yediğimiz şeylerden paylaşmak adettendi.
“Tuz- ekmek hakkı” diye bir deyimimiz vardı. Tuz-ekmek hakkı; dostluğu, arkadaşlığı, komşuluğu içtenlik ve bağlılığı paylaşmayı içinde barındıran bir davranış olarak sosyal hayatımızın içinde yer alırdı.
Sonra soframızın da bir mahremiyeti vardır. Tanımadığımız insanlarla aynı sofrada hemen oturmazdık. Sofra sadece karın doyurmak için değil, aynı zamanda sevgimizi gösterdiğimiz bir ortamdır. Bizim kültürümüzde “Lokma karın doyurmaz şefaat artırır.”diye bir söz vardır. Anadolu´da iyi bir insanı tarif ederken “Bu adamın minderinde oturulur, yemeği de yenir” diye söylenir.
Eskiden sohbet esnasında kişinin yediğinden içtiğinden bahsetmesi adaba aykırı kabul edilirdi. Zorunlu olarak söylenecek olsa bile, “Elinizin artığı, söylemesi ayıp, şunu yedik” denirdi. Kişi sürekli yediğinden içtiğinden bahsetse lisanı münasiple uyarılır, “Yediğin içtiğin şurada dursun, sen gördüğün güzelden haber ver” denirdi.
Buradaki güzel kavramı bir tek cinsi latif değil, bizde estetik duygusu uyandıran maddi ve manevi her şey anlamında idi. Sözün özü, soframızı her an gösteriş konusu yapmayalım, her fotoğraflarını paylaşmayalım.
Bir parça ekmeğimiz varsa onu dostlarımızla ya da gerçek ihtiyacı olan yoksullarla paylaşalım. Yiyecekler, bize Allah´ın bahşettiği şükür vesilesidir ve başkasına ikram edeceğimiz nimetlerdir.
Bilinmelidir ki, yiyeceklerimiz ve içeceklerimiz, asla “başkalarına hava atacağımız bir reklam aracı” olmamalıdır.
Sonuç olarak; bir hafta önce gazeteci bir kardeşimiz ile bir ailemizi ziyaret ettik. Ve gördük ki hâlâ içimizde “kuru ekmeği dahi bulmakta sıkıntı çeken” insanlarımız var. O yüzden lütfen yiyeceklerinizi sosyal medyada değil gerçek, ihtiyaç sahipleriyle paylaşalım...