Metin Kösedağ

İyi niyet ve dahası...

Metin Kösedağ

İYİ bir insan, herkes için bir nimettir ama o insanların iyi niyetlerini suistimal etmek çirkin bir ahlak özelliğidir.
Cahiliye toplumlarında iyi insanlara karşı çok yanlış ve acımasız bir bakış açısı hakimdir. 
İnsanlar, güzel ahlaklı olduklarını gördükleri kimselerin, kendilerine nasıl davranılırsa davranılsın, bu ahlaklarından ödün vermeyeceklerini hissettiklerinde, onların bu özelliklerini suistimal etmeye yönelik bir tavır içerisine girerler.
“Nasıl olsa bundan bana zarar gelmez”, 
“Nasıl olsa o buna birşey demez”, 
“Nasıl olsa alttan alır”, 
“Nasıl olsa nazım geçer”, 
“Ben ne yaparsam yapayım, nasıl olsa bana kötülükle karşılık vermez”, 
“Nasıl olsa sabırlı, hoşgörülü, affedici bir tavır gösterir” ya da 
“Bir şey olursa nasıl olsa ben bu insanı çok kolay idare ederim, istediğimi yaptırmaya çok kolay ikna ederim”
gibi bir bakış açısıyla, bu gibi insanların iyi niyetlerinden istifade etmeye çalışırlar.

    Bir kısım insanların, çevrelerindeki kendilerine iyi davranan kimselere karşı ‘zalimane’ denebilecek bir tavır içerisine girmeleri, dünyanın dört bir yanında bilinen ve uygulanan “çarpık” bir bakış açısıdır. 
Karşı taraf ne kadar tevazulu, ne kadar iyi niyetli, affedici, hoşgörülü, sabırlı ve attan alan bir tavır gösterirse, bu kimseler de onların bu yönlerini o kadar iyi kullanan bir tavır içerisine girerler. 

    Onların tüm iyi niyetlerine karşılık, kibirli, yüksekten bakan, büyüklenen ve karşı tarafı hor gören bir ahlak sergilerler.

      Ancak şaşırtıcıdır ki yine aynı insanlar, yaşadıkları çarpık bakış açısının bir devamı olarak, kendilerine kötü davranan, kibirli, enaniyetli, ters, zalim, adaletsiz, öfkeli ve tutarsız bir kimseye karşı da son derece ezik, sessiz, teslimiyetli ve saygılı bir tavır gösterirler. 

     Bu kişilere karşı en küçük bir kusur işlemekten şiddetle kaçınır, böyle bir durumun oluşmaması için ellerinden gelen tüm tedbirleri alırlar. 

     Neredeyse bu kimselerin ‘bir dediklerini iki etmez’, güçleri yettiğince onların gözüne girmeye çalışır ve onlara karşı içten içe derin bir hayranlık duyarlar. 

      Kendilerine model olarak aldıkları kimseler de, yine karşılarında saygıyla eğildikleri bu kibirli kimseler olur.
Dünyanın her yerinde, her yaştan, her kültürden insanlar arasında rastlanabilen bu durumun en belirgin örneklerinden birini ‘iş yerleri’nde görmek mümkündür. 

     Eğer bir iş yerinde çalışan kişinin patronu iyi niyetli, mazlum, mütevazi, halim selim, güzel huylu bir insan ise, bu kişi mümkün olduğunca suistimal edilmeye çalışılır. 

    İstediği bir şey yapılmadığında bile, nasıl olsa bu kişi mülayim davranacak, aşırı bir reaksiyon göstermeyecek, durumu idare edecek ve alttan alacaktır. 

     İşte tüm bunları bilen ve tecrübe eden bir insan, bu ahlaktaki bir kimseye karşı, kendince ‘güzel ahlak göstermeye’ ya da bu konuda ‘fazladan emek vermeye’ ‘gerek olmadığına’ karar verir.  Çünkü nasıl olsa emek vermese de, gerek görmese de, herhangi bir kayba uğramayacak; karşı tarafın güzel ahlakı ve iyiliği herşeyi telafi etmeye ve dengelemeye yetecektir.

    Allah bizi  bu tür insanlardan korusun!.

Yazarın Diğer Yazıları