HER kesimin, her vatandaşın olduğu gibi medyanın da, ilgililerinin de sorunları vardır. Ama her şey yasa ile çözümlenemiyor.
“Ahlâk ve terbiye” gerekleri gözetilmeden yapılan her şey yıkılmak ve yok olmak tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Etkin ve aranılır olmak; kişiliğe, onura, gerçeklere bağlılık ve saygıyla olanaklıdır.
Yerel ve ulusal medyamızın son yıllarda, özellikle son dönemlerdeki durumu ve tutumu yakınmalara neden olmakta, büyük bölümü halktan kopmaktadır.
Geçmişte yapılan “parasız dağıtımlarla, armağanlarla, ek yayınlarla, oyunlarla, başka sunumlarla” okuyucu kazanmak güçtür.
Gerçek medyayı iktidar ve reklâm desteği değil okuyucu yaşatır. Okuyucu medyasını arar, bulur ve destekler.
"Hem muhbir, hem müfteri, hem müşteki, hem polis, hem savcı, hem yargıç, hem hakem, hem temyiz mercii gibi davranıp önyargılarla, yanlılıkla kişileri suçlayıp mahkûm etmek; medyanın çizgi dışına, minder dışına çıktığının kanıtıdır"
Medyanın dış yaşamı okurlarıyla buluşmasıyla başlar. “İnandırıcılığını, güvenirliğini yitirmiş bir medyanın okurlarıyla bağı kopar ve yaşamı tehlikeye girer.”
Yandaşlık, katılık, bilgi kirliliği, kişilik ve onura saldırı, ulusal değerlere ve ilkelere karşıtlık, kişisel kavgalar, siyasal bağımlılık, beklentilere yanıt vermeme, topluma saygısızlık, amaçlı yayın, yönlendirme ve etkileme çabası, çarpıtma ve saptırma, gerçekdışı haber, karalama ve saldırı, düzeltmeden kaçınma; araştırmadan, soruşturmadan, öğrenmeden, ilgilisinden sormadan gelişigüzel yazılar ve yorumlar medyanın toplumdan kopmasının başlıca nedenleridir.
Kimi yazarlar köşelerini, sütunlarını kişisel düşüncelerinin alanı durumuna getirmekte; kimileri silâh gibi kullanmakta, kimileri de yükümlülüklerini ve sorumluluklarını unutup çalakalem yer doldurmaktadır.
Dava konusu yapılan yazılar göstermektedir ki, düşkünlüklerinden kurtulamayan, medyanın militanları durumuna gelenler “basın meslek kurallarının ve ahlâk yasasının dışında çıkanlardır.”
En olumsuz davranışlardan biri de, adını geçirdikleri kişilerin düzeltmelerine yer vermekten kaçınarak amaçlı davranmalarıdır.
Medya, bir baskı ve tehdit aracı değildir, olamaz.
Hem muhbir, hem müfteri, hem müşteki, hem polis, hem savcı, hem yargıç, hem hakem, hem temyiz mercii gibi davranıp önyargılarla, yanlılıkla kişileri suçlayıp mahkûm etmek; medyanın çizgi dışına, minder dışına çıktığının kanıtıdır.
Medyamızın bağımsız cesur yargısız infazsız olması dileğimle gazeteciliğin öncelikle “vicdan muhasebesi” olduğunu unutmayalım... (TEKRAR)