Atatürk’ü sevmek, değerlendirmek, anlamak ve tanımak bir bilgi aktarım işi değildir fakat akıl yoluyla inceleme, düşünme ve yaptıklarının derinlerine inme sorunudur. Atatürk’ü anlamak ve sevmek, bir düşünceyi anlamak ve sevmek demektir.
Türk tarihinde Atatürk’ün kişiliğinde beliren, yalın bir gerçekçilikle açığa vurulan bu düşünce, ‘çağdaş uygarlık’ düşüncesidir. Çağdaş uygarlık deyiminden, bilim ve bilimin gücüne inanmayı, insan haklarına karşı saygı duymayı, çalışmanın değerlendirilmesini, ileriye yönelmeyi ve erdemli olmayı anlıyoruz. Çağdaş uygarlığı yaratan, gereği gibi değerlendiren insan gücüdür, insan emeğidir. Çağdaş uygarlık düşüncesi, bütün insanların eşitliğine, özgürlüğüne ve saygıdeğerliğine inanmaktan doğmuştur.
Atatürk, insanı, kesinlikle ussal bir kimlik içinde görmek eğilimindedir. Akılcılığı “ Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” sözleriyle ifade etmiştir. Nadir Nadi’nin 10 Kasım 1958 yılında işaret ettiği gibi “Yaşama iradesini akıl yoluyla kamçıladığı zaman Doğu ve Batı arasında hiçbir üstünlük farkı kalmayacağını ilk gösteren Adam Atatürk’tür.”
Atatürk’ü anlamak ve sevmek, erdemli olmaktır. Atatürk’ün ülkemizin bugünlerdeki durumunu özetleyen şu tümcesinin önemini de vurgulamalıyız: “Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar”. Yurdunda olduğu kadar dünyada da barışı özleyen, birbirine sevdirmek gerektiğini savunan Atatürk “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” özdeyişiyle düşüncesini vurgulamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk 1929 da “ Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir” demiştir. Kısaca: Mustafa Kemal, bir ülkü, bir düşünce sistemi, her alanda kurtuluşun, uygarca yaşamanın, adam olmanın, yücelmenin hızı, gücü ve kaynağıdır.