Filistin, adını M.Ö. 12. yüzyılda buraya göç yoluyla gelen Filistlerden almaktadır. Coğrafî olarak doğuda Akdeniz, batıda Şeria Nehri ve Lut Gölü, kuzeyde Suriye ve güneyde Mısır ile çevrili bölge olarak kabul görmüştür. Verimli toprakları, sahip olduğu stratejik konum ve farklı inançlar açısından taşıdığı önem sebebiyle tarih boyunca pek çok kavim, devlet ve topluluğun hakimiyet kurmak istediği başlıca bölgelerden biri olmuştur. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa ve Hz. Peygamber’in miraç hadisesi sebebiyle İslamiyet’in başlangıcından itibaren Müslümanlar için kutsal kabul edilen Kudüs ve dolayısıyla Filistin coğrafyası, her dönemde İslam tarih ve medeniyetinin kilit noktalarından birisi olmuştur.
Selahaddin-i Eyyubî’nin vefatından sonra çıkan karışıklar neticesinde Kudüs 1229’dan itibaren 15 yıl gibi kısa bir süre tekrar haçlı kontrolüne geçmiş, ancak 13. yüzyılda Memlüklüler tarafından tüm Filistin toprakları parça parça kurtarılmıştır. 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Siyonist hareket, Filistin coğrafyası açısından son derece kritik bir sürecin hazırlayıcısı olmuştur. Filistin’deki Osmanlı varlığı 1918’de sona ererken, deklarasyona savaş sonrası imzalanan Sevr Antlaşması’nda da yer verilmiştir. İngiltere 1920 yılında Filistin’de bir manda idaresi kurmuş ve bu idare 1922 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir. 2. Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda Filistin’deki durum daha da kötü bir hal almış, İngiltere durumu BM’ye taşıyarak İsrail Devleti’nin kuruluş sürecini başlatmıştır. 1947 yılında yapılan taksimat planı da Yahudilere nüfuslarıyla kıyaslanmayacak ölçüde büyük ve verimli topraklar vermiş, İngiltere de manda yönetimini sonlandıracağını açıklamıştır. Taksimata göre Filistin’in Kudüs hariç altı bölgeye ayrılmasını, bu bölgelerden üçünün Müslümanlara üçünün de Yahudilere verilmesini, Kudüs’ünse uluslararası statüde tutulmasını öngörmüştür. Siyonistler bu taksim planın kabul ederek derhal kendilerine verileceği söylenen bölgeleri işgal etmeye başlamış ve İngiltere’nin Filistin’den çekileceği gece yani 15 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan etmişlerdir. İsrail’in 5 Haziran 1967’de başlattığı ve birkaç gün içerisinde pek çok yeni toprağı işgal ettiği Altı Gün Savaşı, Mısır, Suriye ve Ürdün’ün büyük yenilgisi ile sonuçlanmıştır.
İsrail böylece hem yeni topraklar kazanmış, hem çevredeki Arap devletlerine karşı psikolojik üstünlüğü ele geçirmiştir. 2000’li yıllar İsrail Devleti’nin Filistin topraklarında sürdürdüğü işgal ve soykırımın zirve yaptığı yıllar olmuştur. Vefat eden Arafat’ın yerine gelen Mahmud Abbas ise Filistin Ulusal Yönetimi Devlet Başkanı görevini 9 Ocak 2005 tarihinden bu yana sürdürmektedir. yapılan seçimleri HAMAS’ın kazanması ise gerek Filistin’de gerek uluslararası kamuoyunda hareketliliğe sebep olmuş, ABD, İsrail ve pek çok Avrupa devleti Filistin’e olan tavrını daha da sertleştirmiş, HAMAS ile El-Fetih arasında da çatışmalar yaşanmıştır. 2007 yılında HAMAS ve El-Fetih arasında mutabakat sağlanarak yeni hükümet kurulmuşsa da, 2007 Haziranında Mahmud Abbas Gazze ve Batı Şeria’da olağanüstü hal ilan ederek kabineyi feshetmiştir. Bu süreçte Gazze artık giderek bir açık hava hapishanesine dönüştürülürken, Filistin’de yaşam şartları giderek zorlaşmış, yoksulluk ve işsizlik çok yüksek oranlara ulaşmıştır.Sürdürülen ambargolar dünya coğrafyasına yayılmış milyonlarca Filistinliye yenilerini eklemeye devam etmiştir. Gazze’ye uygulanan insanlık dışı ambargo nedeniyle dünyadan yükselen tepkiler, 2010 yılı Mayıs ayında uluslararası bir filo oluşturulmasını sağladı. Başta Türkiye’den olmak üzere dünyanın 35 farklı ülkesinden 700’ü aşkın gönüllü Mavi Marmara gemisinin de bulunduğu özgürlük filosu ile Gazze’ye uygulanan ablukayı delmek üzere yola çıktı. Ancak Gazze kıyılarına yaklaşıldığı 31 Mayıs sabahı Siyonist rejim ordusunun saldırısıyla 10 kişinin şehit olduğu büyük bir trajedi yaşandı.İsrail Gazze’ye yönelik benzer bir vahşeti 2014 yılında bir kez daha göstermiş, binlerce ev ve işyerinin yerle bir edildiği saldırılarda, BM’ye ait olanlar da dahil olmak üzere eğitim yuvaları, camiler, hastaneler, santraller tüm dünyanın gözü önünde bombalanmış, 2 binin üzerinde sivil yaşamını yitirirken İsrail Devleti Filistin toprakları üzerindeki hukuk tanımayan uygulamalarına her geçen gün yenilerini eklemektedir. Mescid-i Aksa’yı hedef alan işgal girişimleri, Filistinlilere ait topraklarda kurulan yeni yerleşimler, sivilleri hedef alan askeri operasyonlar ve Gazze’de devam etmekte olan abluka ile Filistin halkının yüzlerce yıllık vatanlarından tamamen kopartılmaları hedeflenmektedir. Türkiye, Filistin ile yüzlerce yıl öncesine dayanan güçlü sosyal, siyasal, kültürel ve tarihsel bağlara sahiptir. Tarih boyunca her iki devlet ve toplum birbiri ile barış ve kardeşlik ilişkisi içerisinde olmuş, Filistin topraklarının Osmanlı Devleti hakimiyetinde bulunduğu 400 yıllık süreç de, gerek kutsal topraklar, gerek hangi dine ya da etnik unsura mensup olursa olsun bölge insanı açısından barış ve huzurla dolu bir dönem olarak yaşanmıştır. Türkiye köklü dinî, tarihî ve kültürel bağları sebebiyle her zaman Filistin’in yanında olmuş, siyasî desteğinin yanı sıra yardım ve kalkınma projeleriyle de dostluğunu göstermiştir. Bu bağlamda Filistin'e 2006-2015 yılları arasında yapılan resmî kalkınma yardımları yaklaşık 375 milyon dolar, 1995 yılından bu yana yapılan aynî ve nakdî yardım miktarı 23 milyon dolar civarındadır. Ayrıca sivil toplum kuruluşları da uzun yıllardır Filistin’e yönelik olarak sürdürdükleri yardım kampanyalarının yanı sıra, kalkınma projeleri ile de Türk halkının Filistin’e verdiği desteğin taşıyıcı gücü olmuşlardır.