Ülkemizde muhalefet yapısının en büyük sorunu, hakkaniyet eksikliğidir. Buna muhalefeti araçsallaştırmayı da ekleyebiliriz. İktidar, muhalefet için amaç değil, araç olmalıdır. Millete hizmetin aracı. Muhalefet, (millet namına) acı söyleyen dost mantığıyla yapıldığında değerli hale gelir. Maddi veya manevi tüm iktidar olanaklarını ve gücünü başka niyetlerle ele geçirme isteği, basın özgürlüğü şemsiyesi altında iş takipçiliği yapmaya benzer. Böyle bir durumda basın özgürlüğü, medya sahiplerini zenginleştirme özgürlüğünün vasıtası olur.
Muhalefet yanlışı engelleme veya duyurma kadar daha iyiye giden yolu gösterme/inşa etme çabasıdır. Ana ekseni doğru iletişim ve bilgilendirme, güvenilirlik, sorumluluk, hesap verebilirlik, zekilik, yetkinlik, nezaket ve hakikat odaklılık olan bir muhalefet yapısı düşünün.
Bu eksende bir muhaletin olmayışı, iktidarlar için hem bir şans hem de şanssızlıktır. İktidarlar açısından bu durum, muhalefetsizlik sendromu olarak tanımlanabilir. Günümüz iktidarı da bu sorundan yakınıyor ki özeleştiri mekanizmasını daha sık işletmeye başladı. Yerel seçimler sonrası "normalleşme" çağrıları, biraz da muhalefetin bu çıkmaz sokaktan taşınma mecburiyetini anlatıyor. Bir şeyin değeri neticesiyle ölçülür çünkü. Muhalefet partileri kendileri çalıp kendileri oynayan (bazı) STK'lar gibi hareket edemez.
Saadet Partisi bu koşullarda kongreye doğru yol alıyor. Millî Görüş hareketinin merkez üssü niteliğindeki Parti, şimdilerde bir bayrak değişimi arifesinde. Saadet Partisi sanılanın aksine çok seslidir. Partinin dinamik yapısı, ihtilaf ve ittifakı bir arada barındıran bir karakteristiğe sahiptir. İstişare son derece önemlidir. Kurumsal kimlik, aidiyet ve bağlılık ta bir o kadar güçlüdür. Çok seslilik ile parti hiyerarşisi arasında hassas bir denge bulunmaktadır. Yönetim sorumluluğu eşitler arasında birinciliği temsil eder. Herkes aynı anda hem her şey hem hiçbir şeydir. Yönetsel mekanizmalar sadece bir araçtır. Bir çok ses tek bir dünya gibi düşünün.
Mahmut Arıkan'ı zorlu bir süreç bekliyor. Genç ve dinamik yapısı en önemli avantajı. Duruşunu bozmamış olması ve siyaset tecrübesi de. Mahmut Arıkan, rahmetli Erbakan hocanın 'biz zaferle değil, seferle yükümlüyüz' söylemini içselleştirmiş bir siyasetçidir. O nedenle sadece sonuca değil, sürece de odaklanır. Metodolojinin ahlakiliği bağlamında sorgulayıcıdır. Bütün bunların neye karşılık geldiğini hep birlikte göreceğiz. Kadro sorunu olacağını sanmıyorum. Millî Görüş'ün hiç bir zaman böyle bir sorunu olmadı. Hareketin kurumları arasındaki harmoni ve sinerjiyi daha ileri bir noktaya taşımayı başarırsa güçlü bir başlangıç yapabilir.
Millî Görüş öyle veya böyle ülkenin son 50 yılına damgasını vurmuş bir harekettir. Başarısı sadece istatistiklere indirgenemez. Etkisini bir bütün olarak değerlendirdiğinizde ülkenin ana akım siyaset damarlarından biri olduğunu görürsünüz. İçinde bulunduğumuz koşullar, katma değerli bir muhalefeti, demokratik-siyasal ihtiyaçlar hiyerarşisinde stratejik bir noktaya taşıdı. Alternatif olmak her şeyden önce demokrasi ve özgürlükler, kalkınma, dış politika, insanı ve değerleri önceleyen siyaset vizyonundan daha fazla pay almayı gerektiriyor. Tabi sadece buna bağlı değil. Alternatif olabilmek güçlü bir medya ve sivil toplum desteği de ister.
Mahmut Arıkan, siyasette adından söz ettirmek istiyorsa geçmişin kendine bıraktığı mirasa bugünkü birikimi de katarak gelecek kuşaklara yaşanabilir, adil ve herkesin kendini bir parçası hissettiği bir Türkiye bırakmak için kolları sıvamalı. Millî Görüş'ün, hayra çağıran, iyiliği yaygınlaştırıp, kötülükten alıkoyan misyonunun sürdürülebilirliğini sağlamak ancak böyle mümkün olabilir. Onu kuru siyaset ve menfaat kavgasının aracı haline getirmek, geçmişe, yakın ve uzak geleceğe yapılmış büyük bir haksızlık olarak görülecektir.
Ne diyelim, yolu, bahtı açık olsun Mahmut Arıkan'ın, başarısı daim olsun, Allah hayırlı hizmetlere vesile kılsın,
Sağlıcakla kalın,
Prof. Dr. Hakan Aydın