-Good morning student!
-Good morning teacher!
-How are you?
-Fine thanks and you ?
-Fine thanks. Sitdown!
Ve İngilizce dersi başlar(!)
Yıllarca bundan ileri gidemedik. İngilizcen var mı dediklerinde derdimizi anlatacak kadar dedik, bir türlü derdimizi anlatamadık. Şimdi sorsanız ‘What is your name, My name is bilmem ne, How are you, Where are you, How old are you’ dan başka bir cümle bilmez çoğu İngilizce dersi almış vatandaş. ‘Dou you speak English?’ diye sorulduğunda ‘Ayıpsın, I’m speak çatır çatır English’ diyeni de var “Konuşamıyom ben yaa” diyeni de. Ha bir de şunlar var; van tu tri, ay lav yu, veri bidifıl.. (Bu Antalya İngilizcesi)
Herneyse.. Neden ilerleyemedik ki İngilizcede? Asıl sorunun önceliği gramere vermemizden ve rahat olmamamızdan kaynaklandığını belirtiliyor. Sorun şu ki bilen insan çekiniyor konuşamıyor, bilmeyen de bir iki kelime öğrenip ben biliyorum diyor. Biliyorsan konuş bence(!) Sanki Türkçe’yi konuşan turistler çok güzel konuşuyor. Ben var anlamamak, neden böyle olmak?. Espri bir tarafa gerçekten de bu konuşmaktan çekinme gibi bir durum söz konusuyken kariyerinde ilerlemen söz konusu bile değil arkadaş. Daha kendimizi ifade edebilmekten bile muzdaribiz. Üstelik geliştirme olayındaki girişimler olağanüstüyken!
Ülkemin çeşitli yerlerinde Türkçe’yi düzgün konuşamayan çocuklarımız varken, birçoğu bilen arkadaşlarının yanında birazını konuşmaya başlıyor. Okula başlayınca da gayet de düzeltebiliyor dilini. İngilizcede de esas olan bu olmalı. Öncelik konuşmaya verilmeli, gramer sonraki iş. Gençlerimizin ‘Konuşamıyom ben yaa’ demesi gibi bir lüksü olmasın. Bir şeyler yapılsın ki yeni nesil olduğu yerde saymasın.