Ne doğru demiş atalarımız.
İnsanlar kendilerine nasihat edilmesinden pek hoşlanmazlar. Bu bazen gençliğin verdiği dikbaşlılıktan, bazen de karşımızdaki insanın takındığı üslubun verdiği rahatsızlıktan kaynaklanabilir. Verilen nasihatlerin insan üzerinde hiçbir etkisi yoktur, olmaz, olmayacak. Başına bir iş gelmeden anlamayacaksın yaptığının yanlış olduğunu, yanlış yolu tuttuğunu.
Velhasıl yanlış yol tuttuk biz azizim. Birşey kötü mü? Israr ettik onda, kötü olduğunu bile bile ‘Yav nolacak’ dedik, yaptık. Pişman olduk yaptık, pişman olduk yine yaptık. Herkes dedi doğru olmadığını, kulak asmadık. Bir kulağımızdan girerken diğerinden çıktı aldığımız nasihatler. Ne tuhaf varlık insanoğlu! Öyle ki musibetten nasibimizi almadan kendimize gelemiyoruz. Ve bu yüzdendir ki ‘Bir musibet bin nasihatten iyidir.’
Gelsin gelecek olan, başım üstüne diyebilmeli insan. Şayet yaptıklarında gönül kırmak yoksa..
Bir de şunu paylaşmak isterim ki dünyadaki en büyük musibetin ne olduğunu merak edip araştırdığımda karşıma çıkan Hadis-i Şerifle ürperdim. Peygamberimiz (sav) diyor ki; “Dünyada başa gelen belayı nimet, dünyanın rahatını da musibet saymayan, kâmil mümin değildir.” (Taberani)
Musibetimi seveyim! Musibet nimettir. Musibetin sonu selamettir. Öyle ki Allah sevdiği kulunu sınar, sevdiği kuluna musibet verir, O’na gelsin diye ..