Asgari ücret tartışmaları, her yıl olduğu gibi bu yıl da aynı senaryo ve temsillerle karşımıza çıkıyor. Bir tarafta işçi temsilcileri, diğer tarafta işverenler ve hükümetin ağırlığını koyduğu bir komisyon... Masadaki tartışmalar, verilen demeçler, ekranlara yansıyan "anlaşmazlık tiyatrosu" ve nihayetinde hükümetin istediği rakamın kararlaştırılması. Bu döngüyü artık hepimiz ezbere biliyoruz.
Geçtiğimiz yıl Türk-İş Başkanı'nın mikrofonları açık kaldığında söylediklerini hepimiz hatırlıyoruz. Şimdi de "imza atmam" açıklamalarıyla süslenen bir duruş sergiliyor. Ancak bu duruşun ne kadar gerçekçi olduğu tartışılır. Zira komisyonun karara varamaması durumunda nihai ücreti yine hükümet belirleyecek. Peki, o zaman bu "imza şovu" kimin için? İşçi mi ikna edilecek, yoksa kamuoyuna mı bir mesaj verilmek isteniyor?
Gerçekçi olmak gerekirse, toplumun artık bu süreçten bir beklentisi kalmadı. İnsanlar, zammın açıklanmasından çok, onun ardından gelecek yeni zamların kaygısını taşıyor. Çünkü bu ülkede zamlar her zaman asgari ücretten hızlıdır. Daha ücret artışı konuşulurken bile market raflarında etiketler değişir, faturalar şişer. Vatandaş, cebine girmeyen paranın bedelini çoktan ödemeye başlamıştır bile.
Asıl acı olan, asgari ücretin bir ülkede “esas maaş” haline gelmesidir. Bu ücret, tanımı gereği bir çalışanın en temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek minimum bir sınır olmalıdır. Oysa Türkiye’de asgari ücret, milyonlarca insanın tek geçim kaynağı. İşgücünün neredeyse yarısının bu ücretle yaşamaya çalışması, sistemin acımasız bir yüzünü gözler önüne seriyor.
Bu tabloya baktığımızda, "Müslüman bir ülkeyiz" söylemleriyle uyumlu bir manzara göremiyoruz. Komşusu açken tok yatmamak gibi ahlaki değerler bir yana, insanlar komşusunun varlığını bile unutmuş durumda. Paylaşmanın ve dayanışmanın yerini bireysel kurtuluş çabaları almış. Herkes kendi hayatta kalma mücadelesine odaklanmış, çünkü artık kimseye uzatacak bir yardım eli kalmamış.
Bu döngüden çıkış yolu var mı? Elbette. Ancak bunun için gerçek bir ekonomik reform, adil bir gelir dağılımı ve asgari ücretin bir geçim standardı değil, bir minimum sınır olarak algılanmasını sağlayacak bir zihniyet değişimi gerekiyor. Ütopik gelebilir, ama insanca yaşamı hedefleyen bir sistem inşa edilmeden bu hayal kırıklığı döngüsü sürecek.