Her bayram geldiğinde çevremden sıkça duyduğum bir cümle var: “Ah nerede o eski bayramlar...” Ama itiraf edeyim, ben hep şu ruh halindeyim: “Ne zaman bitecek bu bayram?”
Evet, belki çoğunuz şaşıracaksınız bu söze. Ama ben karşılıklı yapılan hiçbir şeyi sevmem. İçinde mecburiyet olan, “günüdür gitmeliyiz” veya “ onlar da bize gelmişti” mantığıyla yapılan her şeye mesafeliyim. Düğünler, doğum günleri, ziyaretler, hediyeleşmeler… Bunların hiçbiri bana samimi gelmiyor. Küçüklüğümden bu yana böyleyim. Bayramlar da buna dahil.
Temiz evler bir daha temizlenir, özel ikramlıklar hazırlanır, herkes en şık kıyafetlerini giyer ve sahte bir sevgi seremonisi başlar. İnsanlar birbirini gerçekten sevmeseler bile, can ciğer kuzu sarması gibi davranırlar. Ardından ne olur? Gelen-gidenin dedikodusu, “kim ne getirmiş”, “kimin evi nasıldı”, “çocukları ne giymiş”e kadar uzanan o meşhur değerlendirme çemberi başlar. Eee ne oldu bayrama?
Benim için bayram; zorunlu ilişkiler yumağı.
Hayatın “ Her şey karşılıklıdır” mottosuna da pek katılmam. Bana göre hayat; karşılıksız yapılan iyiliklerle, beklentisiz inceliklerle güzelleşiyor.
Bazen düşünüyorum da... İnsanlar cennet ve cehennem fikrinden habersiz olsalar, yine de aynı şekilde mi yaşarlardı acaba?
Kısacası; ben karşılıksız ilişkiler insanıyım. Sen seversin, sevmezsin bilemem :)
Not: Kalbinle, duygularınla, içinden geldiği gibi hareket edersen ne keşken olur ne de pişmanlığın! MUTLU BAYRAMLAR...