‘İyilik dediğimiz şey gerçekten karşılıksız mı? Yoksa en yakınlarımıza bile yardım ederken içten içe bir teşekkür, bir dönüş ya da en azından bir takdir bekliyor muyuz? İyilik, eğer karşılık beklenerek yapılıyorsa, hala saf bir iyilik sayılır mı? Ailemizden arkadaşlarımıza kadar en yakın ilişkilerimizde bile bu hesapların gölgesinde yaşıyoruz, farkında mısınız?
İyilik dediğimiz şey sadece tanımadığımız insanlara yönelik düşünülmemeli. Günlük hayatımızda en çok iyiliği aslında arkadaşlarımıza, ailemize yapıyoruz. Peki, burada gerçekten karşılıksız mıyız? İtiraf edelim, çoğumuz değiliz. Bir arkadaşımıza yardım ederken, bir aile bireyinin işini kolaylaştırırken, içten içe bunun bir karşılığını bekliyoruz. Üstelik bu beklentiyi dile getirmesek bile, karşı tarafın anlamasını istiyoruz. İşte tam da burada ilişkilerde o görünmez gerilim başlıyor.
Bir arkadaşınıza zor bir gününde destek oldunuz. Saatlerce dinlediniz, tavsiyeler verdiniz, belki yanında oldunuz. Ama ertesi gün sizin kötü bir gününüzde aynı desteği göremediğinizde hayal kırıklığı yaşadınız mı? Belki ‘Onca şey yaptım, bana bir telefon bile açmadı’ diye düşündünüz. Bu, aslında yaptığınız iyiliğin karşılıksız olmadığını gösteriyor. Bilinçaltında bir ‘denge’ arıyoruz: ‘Ben senin için bir şey yaptım, şimdi sen de benim için yap.’ İşte bu beklenti, iyiliklerin içtenliğini sorgulatıyor.
Psikolojik açıdan bakarsak, bu durum ‘karşılıklılık ilkesi’ ile açıklanabilir. İnsan beynine kazınmış bir eğilim bu. Birine iyilik yaptığımızda, onların da bize iyilik yapmasını beklemek, sosyal bağları güçlendiren doğal bir davranış. Ancak sorun, bu beklentiye saplanıp kaldığımızda başlıyor. Beklentimiz karşılanmadığında, hayal kırıklığı yaşıyoruz, ilişkilerimizi sorguluyoruz, hatta bazen ‘Ben niye bu kadar fedakârlık yapıyorum ki?’ diyerek kızgınlık hissediyoruz. Bu, ilişkilere zarar veren toksik bir döngü yaratıyor.
Aile içinde bu daha da karmaşık bir hal alıyor. Anne babaların, çocuklarına yaptıkları fedakârlıkların karşılığında saygı, sevgi ya da sorumluluk beklemesi çok yaygın bir durum. Bu, anlaşılır bir beklenti olabilir, ama fazlası ilişkileri bir borç-alacak ilişkisine çeviriyor. ‘Ben senin için saçımı süpürge ettim, sen bana bunu mu layık gördün?’ gibi sitemlerle büyüyen çocuklar, iyiliği bir minnet duygusuyla karışık yük olarak algılıyor. Hâlbuki bir anne babanın, yaptığı fedakârlıkları ‘karşılık’ bekleyerek yapması, o bağın samimiyetini sorgulatır hale getiriyor.
Bu döngüyü kırmanın tek yolu, iyilikte samimiyeti bulmak. Arkadaşlarınıza ya da aile üyelerinize yardım ederken şu soruyu kendinize sorabilirsiniz, ‘Bunu karşılık beklemeden yapabilir miyim?’ Eğer bu iyiliğimden sonra hiçbir teşekkür ya da dönüş almazsam, bu beni üzer mi?’ Eğer cevap ‘Evet, üzer’ ise, belki de o iyiliği yapmadan önce beklentinizi gözden geçirmeniz gerekiyor.
Unutmayalım, karşılık beklenerek yapılan her iyilik bir pazarlığa dönüşür. Oysa gerçek iyilik, bir ilişkiyi hesap-kitap işine çevirmeden yapılanıdır. Elbette hepimiz insanız ve bazen farkında olmadan beklentiler taşırız. Ama bu duyguyu bastırmak ya da tamamen yok etmek yerine, onu fark etmek, kabul etmek ve dönüştürmek önemli. Eğer birine iyilik yapıyorsanız, bunun geri dönüşünü beklemek yerine o anı yaşayın. İyiliğin verdiği tatmin, teşekkürden ya da karşılıktan çok daha değerlidir.
İnsanlar arası ilişkilerde samimiyeti kaybetmek istemiyorsak, iyilik yaparken cebimizde bir liste tutmaktan vazgeçmeliyiz. Aksi halde, o iyilik ne bizim ruhumuzu doyurur, ne de gerçek bir bağ kurar.